وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْۙ
Kıyamet günü hakkında Tekvîr sûresinde anlatılanları pekiştirmek üzere burada o gün vuku bulacak bazı olaylardan söz edilerek insanlar uyarılmaktadır. Uzay boşluğundaki yıldızların düzenli hareketini sağlayan çekim kanununun kıyamet gününde yok olmasının bir sonucu olarak evrenin düzeninin bozulacağı, göklerin çatlayıp yarılacağı, kısaca kozmik düzenin bozulacağı bildirilmiştir (bk. Furkan 25/25; Hâkka 69/16; Rahmân 55/37; Nebe’ 78/19-20; Tekvîr 81/1-6). Denizlerin kabarıp taşmasını, dünyanın şiddetle sarsılması, dağların parçalanıp yok olması, denge ve düzenin bozulması gibi olaylar sonunda dünyayı denizlerin kaplaması şeklinde anlamak mümkündür. Deniz altında gerçekleşen şiddetli depremlerin tsunami denilen büyük dalgalara ve taşmalara yol açmasını hatırlayarak âyetteki kıyamet tasvirini daha iyi anlayabiliriz.
Bu âyetler hakkında, “şiddetli sarsıntı neticesinde yerkürede meydana gelecek olan volkanik patlaklar ve derin çatlaklardan çıkan lav kütlelerinin deniz sularını kaynatacağı, taşıracağı, hatta buharlaştıracağı” şeklinde de yorum yapılmıştır.
Kıyametin kopması sırasında meydana gelecek sayısız felâketlerin büyüklerinden birkaçı örnek olarak zikredildikten sonra “Kabirlerin altı üstüne getirildiğinde” meâlindeki 4. âyetle konu insana getirilmiştir. Bu âyet genellikle o büyük altüst oluş esnasında kabirlerde toprak altında bulunan ceset parçalarının dışarı fırlatılacağı şeklinde yorumlanmıştır.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 569وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْۙ
اِذَا zaman zarfı, atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki ilk اِذَا ‘ya matuftur.
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا zaman zarfı, 5. ayetteki şartın cevabı olan عَلِمَتْ fiiline mütealliktir. Mahzuf fiil ve fail muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْقُبُورُ mahzuf fiilin faili olup lafzen merfûdur. Sonrasındaki fiil onu tefsir eder. Takdiri, تبعثرت (Dağıldı) şeklindedir.
بُعْثِرَتْ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.
وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْۙ
Cümle atıf harfi وَ ‘la 1. ayetteki şart cümlesine atfedilmiştir. Şart üslubundaki ayette şart edatı اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ şart cümlesidir. Cümlede, îcâz-ı hazif sanatı vardır. الْقُبُورُ , mahzuf fiilin failidir. Takdiri تبعثرت (Dağıldı) olan fiil mahzuftur.
Bu takdire göre mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
Şartın cevap cümlesi, 5. ayetteki عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَتْ cümlesidir.
بُعْثِرَتْۙ cümlesi, tefsiriyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
بُعْثِرَتْ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Kur’an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Kur’an’ı Kerim’de uygulanan ıtnâb üsluplarından biri olan tefsir cümleleri, önce geçen sözdeki kapalılık veya karışıklığı gidermek manasıyla gelen cümlelerdir.
Kıyamet günüyle ilgili gelen mazi fiil, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.
Burada إنْ değil, اِذَا buyurulmuştur. Çünkü bahsedilen olay gerçekleşmiştir ya da kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü اِذَا harfi, sık karşılaşılan durumlarda veya kesinlik bulacak olaylarda kullanılır. إنْ harfi ise varsayım ifade eder. Bu hadise vuku bulur ya da vuku bulmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 7, c. 2, s. 397)
بُعْثِرَتْ , toprağı deşip dağıtarak altını üstüne, içini dışına çevirmektir. Ki bu işin zorunlu neticesi olan ‘çıkarmak’ manasında da kullanılır. Bu durumda Âdiyât Suresi'nde geleceği gibi öldükten sonra diriltme ve çıkarmadan mecaz da olur.
Zemahşerî ve diğer bazıları şöyle demiştir: "Bu kelime aslında iki ayrı kelimeden meydana gelmiştir. بُعْثِرَتْ kelimesi بُعْثِرَتْ ve عُثِرَ 'nin hafifletilmiş yani kısaltılmış şeklidir. Bu نحت , yani yontma yahut traşlama ile tabir olunur. Bunun Arapçada Besmele, demek; salvele demek; hamdele, havkale ve dem'aze "Allah onun izzet ve şerefini devam ettirsin." demek olduğu gibi birçok benzeri vardır." Nitekim son zamanlarda Türkçede de örnekleri çoğalmaya başlamıştır.
Buna göre بُعْثِرَتْۙ , öldükten sonra dirilme vuku bulup kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı vakit demek olur ki ["Yer dehşetli sarsıntı ile sarsıldığı ve yer ağırlıklarını çıkardığı vakit.."] (Zilzâl, 99/1-2) Suresi'nin manası demektir. (Elmalılı, Âşûr)