Mutaffifin Sûresi 24. Ayet

تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ  ...

Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَعْرِفُ sezersin ع ر ف
2 فِي
3 وُجُوهِهِمْ yüzlerinde و ج ه
4 نَضْرَةَ sevinç ve parıltısını ن ض ر
5 النَّعِيمِ ni’metin ن ع م
 

Gerçek erdem sahibi kimselerin cennette karşılaşacakları nimetler tasvir edilmektedir. Amel defterleri “illiyyîn”de korunanların, cennette sevinç ve mutluluk içinde yaşayacakları, koltuklar üzerinde oturup seyredecekleri ifade edilmekle birlikte neyi veya kimi seyredecekleri belirtilmemiştir. Müfessirler, Allah’ın onlar için hazırlamış olduğu ikramları veya cehennemde bulunanların hallerini yahut yüce Allah’ın zâtını seyredeceklerini söylemişlerdir. “Onlar, o gün elbette rablerinden mahrum bırakılacaklardır” meâlindeki 15. âyeti, âhirette inkârcıların Allah’ın zâtını görmekten mahrum kalacakları yönünde yorumlayan müfessirlerden bazıları, “...koltuklar üzerinde oturup seyrederler” meâlindeki 23. âyeti de müminlerin âhirette –bilemeyeceğimiz bir tarzda– Allah’ı görecekleri şeklinde yorumlamışlardır (bk. Râzî, XXXII, 98; Şevkânî, V, 466; İbn Âşûr, XXX, 205).

Kur’an’da, genellikle insanlarda eksik de olsa bir çağrışım yapması ve sonuçta bir arzu uyandırması için cennet nimetleri dünya hayatında haz, tat ve zevk veren bazı maddeler için kullanılan kelimelerle, isimlerle anılmış, bu yönde somut örnekler üzerinden tasvirler yapılmıştır. Burada da müminlere “mühürlenmiş, mührü de misk olan nefis bir içki”nin, bir başka yoruma göre de “içince ağızda misk kokusu bırakan bir içki”nin sunulacağı bildirilmektedir. “İçki” diye çevirdiğimiz rahîk kelimesi Arapça’da “saf ve iyi cins şarap” için kullanılır (Taberî, XXX, 105; İbn Âşûr, XXX, 205). Ancak Sâffat sûresinde (37/47) cennet içkisi tanıtılırken “İçenleri sarhoş etmez” buyurulmuştur. Secde sûresinde de (32/17) daha genel bir ifadeyle “Yaptıklarına karşılık olarak onlar için saklanan mutlulukları hiç kimse bilemez” buyurularak cennet nimetlerinin dünyadakilere göre mahiyet farkına, onların bu dünyada bilinen ve tadılandan büsbütün farklı olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu fark, cennet nimetlerinin sırf iyi ve mutluluk verici oluşundadır. Esasen cennetin esenlik, mutluluk ve erdem yurdu olacağına dair pek çok âyet, oradaki nimetlerin –dünya dilindeki kelimelerle ifade edilse de– insanlar arasında kıskançlık, huzursuzluk, çekişme, mutsuzluk, haksızlık, hastalık, keder vb. olumsuzluklar doğuracak türden olmayacağını açıkça göstermektedir.

Burada cennet içkisi tanıtılırken 25. âyette onun karışımının tesnîmden olduğu ifade edilmiştir. Tefsirlerde tesnîmin sözlük anlamı genellikle “suyu, yukarıdan aşağıya akıp duran kaynak” şeklinde verilir ve bu bağlamda cennetteki yüksek bir su kaynağını ifade ettiği belirtilir (meselâ bk. Taberî, XXX, 110). İbn Abbas’a isnat edilen bir açıklamada, Secde sûresinin 17. âyeti hatırlatılarak tesnîmin, iyiler için hazırlanmış bir cennet nimeti olup onun mahiyetini Allah’tan başkasının bilemeyeceği ifade edilmiştir. Hasan-ı Basrî’nin de “Tesnîm, Allah’ın cennet ehli için hazırlayıp gizli tuttuğu nimettir” dediği nakledilir (Râzî, XXX, 100). Tefsirlerde, “Allah’a yakın olanların içecekleri bir kaynak” meâlindeki 28. âyetin “tesnîm”i açıkladığı belirtilmektedir.

 

تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ

 

Ayet, 22. Ayette geçen  اِنَّ ‘nin üçüncü haberi olarak mahallen merfûdur.

Fiil cümlesidir.  تَعْرِفُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. ف۪ي وُجُوهِهِمْ  car mecruru  تَعْرِفُ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

نَضْرَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. النَّع۪يمِۚ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
 

تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ


Ayet, istînâfiye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, kemâl-i ittisâldir. Cümle, 22. ayette geçen  اِنَّ ’nin üçüncü haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ف۪ي وُجُوهِ  ibaresindeki  فِي  harfinde istiare vardır. Car ve mecrurun ilişkisi, zarf ve mazruf ilişkisine benzetilmiştir.  وُجُوهِ ,  içine girilecek bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır.  وُجُوهِ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Konunun kesinliğini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

Bu hitap, bu konuda muhatap olabilen herkes için olup cennet ehlinin sahip olduğu nimet ve sevinç işaretlerini görmenin, bazı kimselere mahsus olmadığını, herkesçe görüldüğünü bildirmektedir. (Ebüssuûd)  

Burada ”görürsün" yerine ”farkedersin" ifadesi kullanıldı. Zira ”görmek", genellikle aşikâr olan şeyler için, ”farketmek" ise çoğunlukla gizli olan şeyler için kullanılır. Buradaki ”farkedersin" hitabı, cennetliklerin sahip oldukları nimet ve güzellikleri bildirmek için, hitaba lâyık herkese yöneliktir. (Rûhu’l Beyân) 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  تَعْرِفُ  fiiline müteallik olan car mecrur  ف۪ي وُجُوهِهِمْ , ihtimam için, mef’ûl olan  نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ ‘ye takdim edilmiştir. 

وُجُوهِهِمْ  ve نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ  izafetleri az sözle çok anlam ifade kastına matuftur.  نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ  izafeti muzafın tazimi içindir.

النَّع۪يمِۚ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.