Gâşiye Sûresi 4. Ayet

تَصْلٰى نَاراً حَامِيَةًۙ  ...

Kızgın ateşe girerler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَصْلَىٰ girerler ص ل ي
2 نَارًا ateşe ن و ر
3 حَامِيَةً kızgın ح م ي
 

Kıyamet, dehşetiyle her şeyi kuşatıp sardığı için istiare yoluyla ona “kaplayan, bürüyen” anlamında gāşiye denmiştir (Zemahşerî, IV, 246). İbrâhim sûresinin 50. âyeti dikkate alınarak gāşiye kelimesinin “ateş” anlamına geldiği de söylenmiştir (Şevkânî, V, 499).

Müfessirler 2 ve 3. âyetlerde, zillet kaplayacağı ve yorgun bitkin düşeceği bildirilen “yüzler”le inkârcıların kastedildiğini söylemişlerdir. Onlar dünya hayatında büyüklük taslayıp inkâr bataklığına saplandıkları, müminleri küçümsedikleri, peygamberin davetini kabul etmeyi ve müminlerle eşit konumda bulunmayı kendilerine yediremedikleri için kıyamet gününde yüzlerini korku bürüyeceği; çektikleri sıkıntı ve cezadan dolayı bitkin bir halde bulunacakları ifade edilmektedir. 4. âyet inkârcıların gireceği cehennemin son derece sıcak ve kızgın olduğunu, 5. âyet ise orada kendilerine serinletici içecek yerine aşırı derecede sıcak sıvılar verileceğini bildirmektedir. 6-7. âyetlerde inkârcılara verilecek yiyeceğin kuru dikenden ibaret olacağı, ihtiyacı karşılamayıp çektikleri elem ve ıstırabın artmasından başka bir şeye yaramayacağı haber verilmektedir. Cehennemliklerin yiyecek ve içecekleri burada anlatılanlardan ibaret değildir. Meselâ Sâffât sûresinin 62, 67. âyetlerinde yiyecek olarak “zakkum ağacı”ndan, içecek olarak kaynar su karışımı bir sıvıdan; Muhammed sûresinin 15. âyetinde bağırsakları parçalayıcı bir içecekten, Hâkka sûresinin 36. âyetinde cehennemde yananların bedenlerinden akan sıvıdan söz edilmiştir. Bu örneklerde de görüldüğü üzere Kur’an’da, genellikle insanlarda belirli bir çağrışım yapması ve sonuçta bir korku ve kaygı uyandırıp günahlardan uzaklaşmaya teşvik etmesi için cehennem ve oradaki şartlar dünya hayatında korku, acı, nefret, tiksinti vb. duygular veren bazı olaylar, durumlar, maddeler için kullanılan kelimelerle, isimlerle anılmış, bu yönde tasvirler yapılmıştır. Ancak yeri geldikçe ifade edildiği gibi (meselâ bk. Mutaffifîn 83/22-28) âhiret hayatı gayb âleminden olduğu için orayla ilgili tasvirlerden mutlaka kelime ve sözlerin ifade ettiği dış mânayı anlamak ve böylece oradaki nimet veya sıkıntıların da dünyadakilerin aynısı olduğu gibi bir sonuca varmak gerekmez. Müminler bunlara inanır, mahiyetini ise Allah’ın bilgisine havale ederler; mahiyeti ne şekilde olursa olsun, son derece ağır olacağında kuşku bulunmayan uhrevî cezanın her türlüsünden kendilerini koruyacak olan bir inanç, ibadet ve ahlâka sahip olmak için çalışırlar. Sonuç olarak, Kur’ân-ı Kerîm’deki bu gibi tasvirlerin asıl amacının insanlarda böyle bir dindarlık duyarlılığını geliştirmek olduğu göz ardı edilmemelidir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 608-609
 

تَصْلٰى نَاراً حَامِيَةًۙ


Cümle 2.ayetteki  وُجُوهٌ ‘un haberi olarak mahallen merfûdur.  تَصْلٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  نَاراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  حَامِيَةً  kelimesi  نَاراً ‘in sıfat olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَامِيَةً  kelimesi sülâsî mücerred olan  حمى  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

تَصْلٰى نَاراً حَامِيَةًۙ


Ayet, kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelmiştir. Cümle, 2. ayetteki  وُجُوهٌ  için haberdir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mef’ûl olan  نَاراً ‘deki nekrelik, kesret ve tasavvur edilemez bir nev olduğuna işarettir. 

حَامِيَةًۙ  ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir. Sıfat mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

نَاراً - حَامِيَةًۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bu ifadede cüz-kül alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır.

Arapça'da, ‘ona adeta yapıştı, yaslandı; onunla yanıp kavruldu’ anlamında  صلى بالنار  denilir. Bu kelime  تُصْلٰى  şeklinde değil de,  ت 'nın fethasıyla  تَصْلٰى  şeklinde de okunmaktadır. Bir topluluk ise şedde ile olmak üzere  تَصْلّٰى  şeklinde okumuştur. Araplar nezdinde bu kelime, derin bir çukur kazıp, içine de bol miktarda ateş ve kor dolduracak; daha sonra, kestikleri bir koyunu iki kat ateş ve korun ortasına koyup pişirmelerine denilmektedir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

Burada yer alan  حَامِيَةًۙ , ‘son derece kızgın’ anlamındadır. Bu ateş, üç bin sene önce tutuşturulmuş olduğundan kapkara kararmıştır. Sahih hadislerde yer aldığı üzere söz konusu ateş siyah ve kapkara bir ateştir, es-Secâvendî'ye göre  حَامِيَةًۙ , ‘kızgınlığı devam eden’ demektir. Ona göre bu kelimeyi bu şekilde tefsir etmelidir. Yoksa ateş zaten yakıcı ve kızgın olan nesneden başka bir şey değildir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)