اِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِۙۖ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِرَمَ | İrem’e? |
|
2 | ذَاتِ |
|
|
3 | الْعِمَادِ | sütunlu |
|
Bu kümedeki âyetlerde, geçmişte bazı toplulukların inkâr ve azgınlıkları yüzünden nasıl helâk edildiklerine, maddî güç ve imkânları olsa da bunların kendilerini ilâhî cezadan kurtaramadığına dikkat çekilmekte ve sonraki nesillerin bunlardan ders çıkarmaları hedeflenmektedir. Hz. Nûh’tan sonra tarih sahnesine çıkmış olan Âd kavmi, Yemen’de Uman ile Hadramut arasındaki bölgede yaşamış eski ve önemli bir Arap topluluğudur. İrem ise Âd kavminin bir kolu olup adını kabilenin atası olan İrem’den almıştır. Aynı zamanda topluluğun yerleşim merkezine de bu ad verilmiştir. “Memleketler içinde benzeri görülmemiş olan, sütunlarla dolu İrem’e” şeklinde çevrilen 7-8. âyetlerde, son derece mâmur ve azametli sütunlarıyla görkemli yapıları, rengârenk bağları ve bahçeleriyle tanınan İrem şehri söz konusu edilmiştir (bilgi için bk. Ömer Faruk Harman, “İrem”, DİA, XXII, 443). Bu âyetlere “Ülkelerde benzerleri yaratılmamış İrem halkına” şeklinde de mâna verilmiştir. Şevkânî bu mânayı tercih eder. Bu takdirde âyet burada yaşayan Âd kavminin güçlü, benzeri görülmemiş ve uzun ömürlü bir uygarlık kurduğuna işaret etmiş olur (bk. Fethu’l-Bârî, V, 508-509; krş. Rûm 30/9; Fussılet 41/15). Ancak onlar Hûd peygamberi yalancılıkla suçlamaları sebebiyle güçlerine rağmen helâk olup gitmişlerdir (bk. Hâkka 68/6-7; Âd kavmi hakkında bilgi için bk. Hûd 11/50-60).
Semûd kavmi de, kendilerine gönderilen Sâlih peygamberi yalancılıkla itham ettikleri için aynı âkıbete uğramıştır (bilgi için bk. A‘râf 7/73-78; Hûd 11/61-68; Hâkka 68/4-5).
Zikredilen son örnek Firavun’dur. Sözlükte, “kazıklar sahibi anlamına gelen zü’l-evtâd deyimi, Firavun’un binlerce çadırlık askerî gücünü ve toplumsal itibarını ifade eden mecazi bir anlatımdır (diğer yorumlar için bk. Kur’an Yolu, Sâd 38/12).
Bu âyetlerde özellikle şu noktalar dikkati çekmektedir: a) 6. âyetteki “görmedin mi?” sorusundan Kur’an’ın ilk muhataplarının, anılan kavimlerin hayat hikâyeleri ve başlarına gelen felâketler hakkında kulaktan dolma da olsa bazı bilgilere sahip oldukları anlaşılmaktadır; ayrıca onların uygarlıklarına ait bazı kalıntıları görmüş veya duymuş da olabilirler. b) Bu âyetlerde söz konusu edilen kavimlerin iki özelliğine dikkat çekildiği görülmektedir: İlki çok güçlü olmaları, ikincisi de ülkelerinde azgınlığa sapmaları, günah ve isyanda sınır tanımamaları ve durmadan fesat çıkarmaları. Şu halde bir toplumda özelde yöneticiler ve genelde sorumluluğu olan herkes, inanç ve davranışlarında, uygulamalarında Allah’ın hükümlerini, kitabının ve peygamberinin davetini hiçe sayar, hak ve adalet ölçülerinden sapar ve sonuçta ülkeyi fitne fesat ortamı haline getirirlerse, kaçınılmaz felâketi de hak etmiş olurlar.
“Bu yüzden rabbin onların üzerine kırbaç gibi ceza yağdırdı” meâlindeki 13. âyet anılan topluluklara çok çeşitli ve peşpeşe cezaların da verildiğini göstermektedir. Nitekim bu cezalar Kur’an’da çeşitli yerlerde açıklanmıştır (meselâ bk. A‘râf 7/133-134).
“Çünkü rabbin her şeyi yakından izlemektedir” meâlindeki 14. âyet, Allah’ın ilminin sonsuz olduğunu, bütün kullarının tutum ve davranışlarını gözetleyip kontrol ettiğini bildiren kapsamlı bir uyarı ifadesidir.
اِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِۙۖ
اِرَمَ kelimesi عَادٍ ‘den atf-ı beyan veya bedel olup, gayri munsarif olduğu için mukadder kesra ile mansubdur. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذَاتِ kelimesi اِرَمَ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. الْعِمَادِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِۙۖ
Bu ayette geçen اِرَمَ önceki ayetteki عَادٍ ’den bedeldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.
Bunların eski -İlk Âd kavmi- olduğu bildirilmektedir.
ذَاتِ الْعِمَادِۙۖ izafeti اِرَمَ ’nin sıfatıdır. Sıfat mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
اِرَمَ lafzının ister kabile, ister yer ismi olsun; gayr-i munsarif olması, marifelik ve müenneslik sebebiyledir.
اِرَمَ kelimesinin îrab bakımından iki izah şekli vardır: Çünkü eğer onu, kabile ismi sayarsak, Âd kelimesinin Ûlâ olduğunu anlatmak için gelmiş olur. Eğer bu kelimeyi Âd kavminin yurtlarının veya alametlerinin ismi sayarsak, İrem'in ehl-i Âd takdirinde olmuş olur ve sonra muzâf olan, ehl kelimesi hazf edilmiş, muzâfun ileyh olan İrem, onun yerine geçmiş olur. Köyün ahalisine sor manasında, Köye sor ifadesinde olduğu gibi... Bunun böyle olduğuna, İbn Zübeyr'in ifadeyi, izafetle عَادٍۙۖ اِرَمَ şeklinde okuyuşu da delalet eder. (Fahreddin er-Râzî - Rûhu’l Beyân)
ذَاتِ الْعِمَادِۙۖ , sözünden amaç, yüksek sütunlar olup ülkedeki halkın zenginlik, bolluk ve büyüklükten ve kuvvet sahibi bir hayata sahip olmalarından kinayedir. Vakar sahibi, sebat sahibi ya da uzun ömür sahibi olduğu da belirtilmiştir. Bu manaların hepsi de istiare yoluyla mümkündür. (Vehbe Zuhâylî, Tefsîru’l-Vecîzu ‘Elâ Hâmişi’l-Kur’âni’l‘Âzîm)
Diğer yandan İrem, Âd’ın ismi kılınmıştır. Bazıları بِعَادٍۙۖ اِرَمَ şeklinde izafet tamlaması olarak da okumuştur. Bu durumda ‘Âd ismi ya babalarının ismi ya da şehirlerinin ismi olarak İrem’e muzâf yapılmıştır. Ayrıca burada tekid bulunmaktadır. Bunun için Âd kavminin kimler olduğu açıklanıp mananın tekid edilmesi için onun hemen ardından [Yüksek sütunlar sahibi İrem’e] denmiştir. (Beyzâvî)