Şems Sûresi 7. Ayet

وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَاۙۖ  ...

Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.  (7 - 9. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنَفْسٍ ve nefse andolsun ن ف س
2 وَمَا ve
3 سَوَّاهَا onu biçimlendirene س و ي
 

Önce bu tür doğal varlıklar ve olaylar üzerine yemin edilmesi hem evrenin genel düzenine, bunun insanlar için taşıdığı faydalara ve bu düzeni yaratıp yaşatan ilâhî kudretin büyüklüğüne hem de sonraki âyetlerde ele alınan konunun önemine dikkat çekmeyi amaçlar. “Kuşluğu” diye çevirdiğimiz duhâhâ tamlamasına “güneşin ışığı, aydınlığı, sabah vakti, gündüz” gibi mânalar da verilmiştir (Şevkânî, V, 524). Ayın yani ışığının güneşin ardından gelmesi, ışığını ondan almasını veya güneş batınca ardından ay ışığının doğuşunu yahut ayın ilk göründüğü hilâl durumunu ifade eder. 7. âyette insan varlığı (nefs) üzerine yemin edilmesi onun yaratılışının özündeki üstünlüğe işaret eder. “Nefse düzen verme”, ona maddî ve mânevî güçlerin yerleştirilmesi, her gücün yapacağı görevin tayin edilmesi ve bu güçleri kullanacak organların verilmesi şeklinde açıklanmıştır. 8. âyetteki fücûr her türlü kötülüğü, günah ve sapmayı; âyette fücûrun karşıtı olarak kullanılan takvâ ise burada doğruluk, iyilik ve hak yolda kararlılığı ifade eder. Aynı âyetteki elheme fiilinin masdarı olan ilham, bu bağlamda fücûr ve takvâ kelimeleriyle birlikte değerlendirildiğinde, “Allah Teâlâ’nın insanın fıtratına doğru ve yanlışı, iyilik ve kötülüğü, günah ve sevabı bilme, tanıma, ayırt etme, birini veya diğerini seçip yapma gücü ve özgürlüğü yerleştirmesi”; dolayısıyla “insanın her türlü deney ve öğrenimden önce, apriorik olarak bu yeteneklerle donanmış bulunması” şeklinde açıklanabilir. Böylece Kur’an’ın insan anlayışının bir özeti sayılabilecek olan 7-8. âyetler, insanın ahlâkî bakımdan çift kutuplu bir varlık olduğunu, iyilik veya kötülük yollarından dilediğini seçebilecek bir tabiatta yaratıldığını ve onun kurtuluş veya mahvoluşunun bu seçime bağlı bulunduğunu göstermektedir. 1-8. âyetlerde yer alan yemin ifadelerinden sonra 9-10. âyetlerde sûrenin asıl mesajı olan insanın sorumluluğuna dikkat çekilmiş; nefsini arındıranın kurtuluşa ereceği, onu kötülüklerin akışına bırakanın ise büyük kayıba uğrayacağı vurgulanmıştır. 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:629-630
 

وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَاۙۖ


نَفْسٍ  atıf harfi و ‘la   الشَّمْسِ ‘ye matuftur.  مَا  ve  masdar-ı müevvel atıf harfi  و ‘la  نَفْسٍ ‘e  matuf olup mahallen mecrurdur.

سَوّٰيهَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

سَوّٰيهَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  سوى ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَاۙۖ


نَفْسٍ , atıf harfi  وَ ‘la birinci ayetteki muksemun bih olan  الشَّمْسِ ‘ye atfedilmiştir. Cihet-i camiâ temâsüldür. Suredeki sonuncu yemindir. Takdiri  لتبعثنّ (Muhakkak ki diriltileceksiniz) olan  muksemun aleyh mahzuftur.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)

Masdar harfi  مَا  ve sılası olan  سَوّٰيهَا , masdar tevilinde olup  نَفْسٍ ‘ye atfedilmiştir. Masdar-ı müevvel, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

نَفْسٍ  kelimesinin nekre gelişi nev, teksir ve tazim içindir.

Bir yorumda;  مَا بَنٰيهَاۙۖ - مَا طَحٰيهَاۙۖ -   مَا سَوّٰيهَاۙۖ   ayetlerindeki  مَا ‘lar masdar edatı kılınmışsa da bu,  فَاَلْهَمَهَا .. ayetinden dolayı ve (gramatik açıdan) söz tanziminde fesada yol açacağı için yorum değeri taşımamaktadır. Yorum değeri taşıyan, bu  مَا ‘ların ism-i mevsûl olmasıdır ki  مَنْ  yerine  مَا  edatının tercih edilişi de sırf sıfat belirtme anlamının kastedilmesi sebebiyledir. Buna göre adeta; “Göğe ve onu inşa eden o azamet ve güç sahibine, nefse ve onu düzenleyen o hikmeti açık olan hikmet sahibine yemin ederim ki...” denmiş olmaktadır. Arapların sözünde (kadınlara hitaben): سبحان ما سخركن لنا (Sizi bizim hizmetimize sunan gücü tesbih ederiz!) şeklinde yer almaktadır. (Keşşâf)

Şayet  نَفْسٍ  neden nekre kılınmış?” dersen şöyle derim: Bunun iki açıklaması vardır: 

1) Allah Teâlâ’nın nefisler içerisinden özel bir nefsi kastetmiş olmasıdır ki o da Hz . Âdem’in nefsidir. Böylece adeta; (Nefislerden birine yemin ederim ki…) buyrulmaktadır. 

2) Bütün nefisleri kastetmiş olmasıdır ki nefsin nekre kılınması, عَلِمَتْ نَفْسٌ مَٓا اَحْضَرَتْۜ [(İşte o zaman) ne getirdiğini bilir kişi (yani herkes)]. (Tekvîr 81/14) ayetinde konu edilen tarz üzere çokluk ifade etmek içindir. (Keşşâf)

نَفْسٍ  kelimesinin nekre ve belirsiz olarak söylenmesi, büyüklüğünü veya çokluğunu göstermek içindir. Büyüklük ifade etmek için olunca, “büyük bir özel nefis” demek olur. Ki bu özelliği ya şahsı ile ilgili, veya nev’i ile ilgili ya da cinsi ile ilgili olabilir. Şahsi büyüklük düşünülmesi halinde Hz. Adem’in veya Hz. Muhammed (sav)’in nefsi akla gelir. Büyüklük, nefsin nev’i ile ilgili olması durumunda seçkin bir tür nefis, yani diğer nefislere baş olmaya layık, peygamberliğe mazhar bir mukaddes nefis türü demek olup Peygamberlerin nefislerini kapsar. Fakat bu iki manaya geldiği takdirde yeminin gelecek olan cevabında  زَكّٰيهَاۙۖ  ve  دَسّٰيهَاۜ  zamirlerinde istihdam vardır. Bilindiği gibi edebiyatta, bir zamir, yerini tuttuğu isimden kastedilen manadan başka bir manada kullanılmış olursa buna istihdam denir. Bu, bedî’ sanatlardan sayılır. (Elmalılı Hamdi Yazır)  

مَا بَنٰيهَاۙۖ - مَا طَحٰيهَاۙۖ -   مَا سَوّٰيهَاۙۖ  ifarelerinde  مَنْ  yerine  مَا  denilmiş olması ise iki sebeptendir: Birisi,  مَا ‘da müphemlik daha kuvvetli olmak ve hayret manasında kullanılmak itibariyle ‘şanı hayret veren bir yapıcı’ manasına Allah’ın zatını tam olarak anlamanın mümkün olmadığına ima nüktesidir. 

Diğeri de, Allah’ı tanımayanlara bu fiillerle tanıtılmak üzere, “o sizin tanımadığınız Allah, bunları yapan yüce yaratıcıdır” demek manasını ifade içindir. (Elmalılı Hamdi Yazır)