İnşirâh Sûresi 4. Ayet

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ  ...

Senin şânını yükseltmedik mi?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَرَفَعْنَا ve yükseltmedik mi? ر ف ع
2 لَكَ senin
3 ذِكْرَكَ şanını ذ ك ر
 

Senin kalbini açıp genişletmedik mi?” diye çevirdiğimiz 1. âyetteki “şerh-i sadr” kavramını Râgıb el-İsfahânî, “kalbin ilâhî bir nur ile Allah tarafından bir huzur ve sükûnet, bir rahatlık ile genişletilmesi” şeklinde açıklamıştır (el-Müfredât, “şrh” md.). Hz. Peygamber’in kalbinin açılıp genişletilmesi ifadesini, Zümer sûresinin 22. âyeti de dikkate alındığında, onun beşerî idrak kapasitesinin vahiy ile arttırıldığına ve âzami seviyeye çıkarıldığına işaret olarak anlamak uygun olur. Müfessirler bunu, ona indirilen vahyi anlaması, koruması ve peygamberlik görevini yerine getirebilmesi için kendisine verilmiş olan zihin açıklığı, mâneviyat yüksekliği gibi mânalarla da açıklamışlardır. Bazı müfessirler ise Duhâ sûresinin devamı mahiyetinde olan bu âyetlerde, bir süre ara verilmiş olan vahyin yeniden başlamasıyla Hz. Peygamber’in mâneviyatının güçlendirildiğine değinildiği kanaatindedir.

2 ve 3. âyetlerde, Resûlullah’ın belini büktüğü bildirilen “yükün kaldırılması”ndan maksadın ne olduğu konusunda değişik açıklamalar yapılmıştır (bk. Râzî, XXXII, 4-5). Bize göre Allah’ın bir lütuf olarak onun omuzlarından kaldırdığı yük iki şekilde açıklanabilir: a) Arasında yaşadığı topluluğun inanç ve ahlâk yönünden içine düştüğü durumdan dolayı duyduğu ıstırabın, Allah’ın kendisini vahye mazhar kılıp kalbine ümit ve ferahlık vermesi suretiyle dindirilmesi veya hafifletilmesi; b) Tevhid inancını ve insan ilişkilerinde adalet, dürüstlük, merhamet, iyilikte yardımlaşma gibi erdemleri hâkim kılma mücadelesinde birçok ilâhî destek ve inayete mazhar kılınması.

Hz. Peygamber’in “şanının yüceltilmesi”ne müfessirler, Resûlullah’ın adının mukaddes kitaplarda zikredilmesini ve geleceğinin müjdelenmesini, kelime-i şehâdette onun isminin Allah’ın ismiyle birlikte yer almasını, gökyüzünde melekler, yeryüzünde müminler tarafından hürmetle anılmasını, Kur’an’da Allah’a itaatle birlikte ona da itaat edilmesinin emredilmesini örnek gösterirler (bk. Şevkânî, V, 542). Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olması da (bk. Enbiyâ 21/107) onun şanının yüceltildiğini ifade eder. Ayrıca erken döneme ait olan bu âyeti, ileride Resûlullah’ın isminin ve tebliğ ettiği dinin bütün dünyada tanınıp yayılacağını bildiren bir müjde olarak anlamak da mümkündür. Yine, Kur’an’da onun müstesna niteliklerini, Allah katındaki konumu ve değerini açıklayan âyetler de bu bağlamda “şanını yüceltme” olarak değerlendirilebilir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 642-643
 

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. رَفَعْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا   fail olarak mahallen merfûdur. 

لَكَ  car mecruru  رَفَعْنَا  fiiline mütealliktir.  ذِكْرَكَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ


Ayet, atıf harfi  وَ ‘la birinci ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Matufun aleyh istifham üslubunda geldiği halde haber manalı olması, haber cümlesinin ona atfını mümkün kılmıştır.

Bu ayet, lafzen ve manen haber cümlesidir. İlk ayet her ne kadar istifham şeklinde gelmiş olsa da haber manasındadır. Dolayısıyla aralarında ortak yön bulunması sebebiyle lafzen ve manen haber olan cümle, manen haber olan cümleye و  harfi ile atfedilmiştir. Böyle cümlelerin birbirine atfını, belâgat alimleri '' iki kemâl, yani kemâl-i ittisâl ile kemâl-i inkıta arasında olmak'' şeklinde isimlendirmişlerdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari sıygadan mazi sıygaya iltifat sanatı vardır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَكَ , durumun ona has olduğunu vurgulamak ve ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.

Veciz ifade kastına matuf  ذِكْرَكَۜ  izafetinde, Hz.peygambere ait zamire muzâf olan  ذِكْرَ , tazim ve şeref kazanmıştır. 

كَ  zamiri Hz. Peygamber’e destek ve önem vermenin işareti olmak üzere tekrar edilerek itnab yapılmıştır.

رَفَعْنَا - وَضَعْنَا  ve  لَكَ - عَنْكَ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

صَدْرَكَۙ - وِزْرَكَۙ - ظَهْرَكَۙ - ذِكْرَكَ  kelimeleri arasında secî ve lüzum ma la yelzem sanatları,  صَدْرَكَۙ - ظَهْرَكَۙ  kelimeleri arasında muvazene sanatı vardır.

Lüzûm ma la yelzem: Fasıla veya kafiye harfinden önce gerekli olmadığı halde bir veya daha fazla harfin aynısının getirilmesidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

İlk dört ayette, mübalağa gayesi murad edilerek ibhamdan sonra izah sanatına yer verilmiştir. Zira  اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ  ve  وَرَفَعْنَا لَكَ  ayetlerinin manası  لَكَ  lafzı olmadan ve  وَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَ  ayetinin manası da  عَنْكَ  kelimesi olmadan tamamlandığı halde bu lafızların ibarede yer alması “açılanı”, “atılanı” ve “yüceltileni” önce kapalı bırakıp dikkatleri o yöne çevirmek, ardından صَدْرَ : göğüs, وِزْرَ : yük ve ذِكْرَ : şan kelimeleriyle bu kapalılığı gidererek zikri geçenlerin önemine dikkat çekmek içindir. Zihni uyandıran bu son derece etkili anlatım tarzına “ibhamdan sonra izah etmek/kapalı bir ifadeden sonra açıklama yapmak” adı verilmektedir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)

Bu ayette geçen  ذِكْرَكَۜ  lafzı, alimlerin bununla ilgili olarak söylediği, Hz Peygamber (sav)'in peygamber oluşu, yerde ve gökte meşhur oluşu, isminin arş üzerine yazılışı, kelime-i şehadette ve tahiyyatta adının Allah'ın adıyla birlikte zikredilmesi, namının önceki kitaplarda yer alışı; her tarafa yayılması; kendisiyle peygamberliğin noktalanışı, hutbelerde, ezanlarda ve kitapların başlarında sonlarında zikredilmesi; ["Allah ve Resulü razı edilmeye en müstehaktırlar"] (Tevbe, 9/62); ["Kim Allah ve Resulüne itaat ederse..."] (Nisa, 4/69); ["Allah'a ve Resulüne itaat edin"] (Nisa, 4/59) ve benzeri ayetlerde, Kur'an-ı Kerim'de, isminin Allah'ın ismiyle birlikte zikredilmesi; Hak Teâlâ diğer peygamberlere, "Ey Mûsa, ey Îsa" diye isimleriyle seslenirken, ona, "Ey Resul, Ey Nebî" diye hitap edişi gibi şeylerin tümünü içine alır. Yine bu ayet, Cenab-ı Hakk'ın, Hz Muhammed (sav)'i kalplerde, insanların zikrinden hoşlanır bir biçimde sokuşunu da içine alır. Bu Hak Teâlâ, ["Rahman onlar için bir sevgi verir"] (Meryem, 19/96) ayetinin beyan ettiği manadır. Buna göre Hak Teâlâ sanki şöyle demek istemiştir: "Alemi, sana tabi olanlar ve seni sevenlerle doldurdum. Hepsi de seni övüyor, sana salat-ü selam getiriyor ve sünnetini sürdürüyorlar. Hatta farz namazlardan herbirinin yanısıra mutlaka sünnet namazlar var. Binaenaleyh sana tabi olanlar, farzlar hususunda Benim emrime; sünnetler hususunda da senin emrine uyuyorlar. Çünkü, ["Kim Resule uyarsa, Allah'a uymuş olur"] (Nisa, 4/80) ve ["Şüphesiz sana biat edenler, gerçekte Allah'a biat etmişlerdir"] (Fetih, 48/10) sultanlar bile sana tabi olmaktan, yoluna gitmekten yüz çevirmemişlerdir. Kıraat alimleri, senin getirdiğin ayetleri ezberliyor; müfessirler, senin getirdiğin Furkan'ın manalarını tefsir ediyor; vaizler de senin öğütlerini tebliğ ediyorlar. Hatta alimler ve hükümdarlar, senin için hizmete üşüşüyor; kapılar ötesinden seni selamlıyor, yüzlerini senin "Ravza"nın toprağına sürüyor, şefaatini umuyorlar. Şu halde senin namın, şerefin, kıyamete kadar sürecektir. (Fahreddîn er-Râzî)