اَرَاَيْتَ اِنْ كَانَ عَلَى الْهُدٰىۙ
Müfessirlerin çoğunluğuna göre bu âyetler Hz. Peygamber’e hitap ederek onun ve müminlerin Kâbe önünde namaz kılmalarını engellemeye kalkışan Ebû Cehil’e karşı bir eleştiri ve uyarıdır. Ancak bunları genel anlamda bütün insanlık için bir uyarı olarak değerlendirmek daha uygun olur. Zira âyetlerin içeriği dikkate alındığında burada, belli tarihsel kişi ve olayların ötesine uzanılarak her dönemde görülen ve dinin sosyal hayatı iyilik, hak ve adalet ilkeleri yönünde şekillendirme işlevini engellemek isteyen bütün zorbaların eleştirildiği ve insanlığın onlara karşı uyarıldığı anlaşılmaktadır. 11-12. âyetler ise hem kendisi doğru yolda olan hem de başkalarına Allah’a saygılı olmayı ve sorumluluk şuuru içerisinde bulunmayı emreden bir kimsenin ibadetten veya dinin emirlerini yerine getirmekten engellenmesinin kesinlikle yanlış ve haksız olduğunu ifade eder.
اَرَاَيْتَ اِنْ كَانَ عَلَى الْهُدٰىۙ
Hemze istifham harfidir. Fiil cümlesidir. رَاَيْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. Mahallen meczumdur.
كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. عَلَى الْهُدٰى car mecruru كَانَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
الْهُدٰى maksur isimdir. Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksur isimlerin irab durumu şöyledir: Merfu halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَرَاَيْتَ اِنْ كَانَ عَلَى الْهُدٰىۙ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Müspet mazi fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen, vaz edildiği soru anlamından çıkarak taaccüp ve takrir anlamında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
اِنْ كَانَ عَلَى الْهُدٰى cümlesi itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda gelmiştir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi كَانَ عَلَى الْهُدٰى , şart cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.
عَلَى الْهُدٰى car mecruru, كَانَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.
Takdiri ألم يعلم بأنّ الله يرى (Allah’ın onu gördüğünü bilmiyor mu) olan cevap cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Ayette cevabın hazfi, farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
عَلَى harf-i cerinde istiare vardır. Hakiki manada kullanılmamıştır. Hidayetteki mübalağayı ifade eder.
اَرَاَيْتَ [gördün mü?] ; gözle görmek değil, kalben görmektir. Manası: ‘bana haber ver’ şeklindedir. (Rûhu-l Beyân)