Alak Sûresi 2. Ayet

خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ  ...

Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı.  (1 - 2. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 خَلَقَ O yarattı خ ل ق
2 الْإِنْسَانَ insanı ا ن س
3 مِنْ -tan
4 عَلَقٍ alak- ع ل ق
 

Nüzûlü” bölümünde açıklandığı üzere bu âyetler Hz. Peygamber’e inen ilk vahiy olup ona ve onun şahsında bütün müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin “oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve bilmenin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu gösterdiği şeklinde yorumlanır. Kur’an’ın, canlılar arasında insanın farklı ve üstün yerini onun öğrenme özelliği ile tanımlaması son derece anlamlıdır (ayrıca bk. Bakara 2/31). Âyette Hz. Peygamber’e emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine indirilen vahiy ve kozmik evrendeki âyetler olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması, iyi ve faydalı sonuçlar üretilmesi gereken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir. Kuşku yok ki en başta yaratanı tanımak, dinin de ilmin de temel gayesidir. Bu sebeple “Yaratan rabbinin adıyla oku!” buyurularak Hz. Peygamber’in okuma faaliyetine veya herhangi bir işe, başka varlıkların adıyla değil, yaratan rabbinin adıyla başlaması ve O’ndan yardım istemesi emredilmiştir. Âyete “Yaratan rabbinin adına oku!” şeklinde de mâna verilebilir. Sonuçta okumanın (veya herhangi bir faaliyetin) Allah’ın adıyla, Allah için ve Allah adına yapılması emredilmiştir. Âyette “Yaratan rabbinin adıyla oku!” buyurularak özellikle yaratma sıfatına vurgu yapılmıştır. Çünkü hem insandaki okuma yeteneği ve imkânını hem de onun okuduğu, incelediği, anlamaya ve kavramaya çalıştığı objeleri, nesneleri yaratan Allah’tır. İnsan, bilgi edinme sürecinde Allah’ın verdiği imkân ve yetenekleri kullanmakta, O’nun yarattığı şartlarda ve onun yarattığı varlıklar üzerinde inceleme ve araştırmalar yapmaktadır. Durum böyle iken, yani O’nun yarattığı yeteneklerle O’nun yarattığı varlık âlemini incelerken, bütün bu lütufları görmezlikten gelerek Allah’a şükretmemek, O’nu tanımamak, üstelik bunu bilim adına yapmak büyük bir nankörlüktür. 

Sözlükte “yapışmak, asılmak, sevgi, ilgi, pıhtılaşmış kan, kan emen kurtçuk” gibi anlamlara gelen 2. âyetteki “alak” ile aşılanmış yumurtanın ana rahminin iç cidarına asılı vaziyetinin (zigot) kastedildiği anlaşılmaktadır. Âyetler insanın kâmil bir varlık haline gelmesi için önce yaratanı, sonra da yaratılanı yani kendisini ve evreni tanımasının gerekli olduğunu gösterir (insanın yaratılış safhaları hakkında bk. Hac 22/5; Mü’minûn 23/14).

Nüzûlü” bölümünde anlatıldığı üzere Cebrâil Hz. Peygamber’e “oku” dediğinde o okuma işinin okuma yazma bilenler tarafından yapılabileceğini düşünerek “Ben okuma bilmem” demişti. İşte 3. âyet, bir bakıma Resûl-i Ekrem’in bu dolaylı özür beyanına bir cevap olmaktadır. Buna göre Allah’ın keremi sonsuzdur; O, insanı “alak”tan yaratıp mükemmel bir varlık haline getiren ve peygamberlik gibi yüce bir makama kadar erdiren kudretiyle, dilediği kullarına normal yollardan, yani kalemi ve diğer bilgi malzemesini kullanarak bir hocadan bilgi almasını sağlayarak okumayı öğretir, ama O, kullarından dilediğine, bir öğretici ve öğrenim aracılığı olmadan bilgi öğretmeye de kadirdir.

4 ve 5. âyetlerde kalemin önemi vurgulanmıştır; çünkü “kalem” kelimesiyle anılan yazma araçlarında sayılamayacak kadar çok ve büyük faydalar vardır. Kalem vasıtasıyla ilimler tedvin edilmiş, hikmetler kaydedilmiş, öncekilerle ilgili haberler, bilgiler zaptedilmiş; kalem sayesinde insanlar bilgilerini yazıya, kitaba dönüştürüp başkalarına aktarmış, kalıcı hale getirebilmiş; Allah tarafından indirilmiş olan kutsal kitaplar yine bu araçla yazılmıştır. Kısaca uygarlıklar kalem sayesinde süreklilik kazanmış, kuşaktan kuşağa aktarılmış; Allah kalem vasıtasıyla insana bilmediklerini öğreterek onu cehalet karanlığından kurtarmış, ilmin aydınlığına kavuşturmuştur. Burada “kalem” kelimesinin, –işlevi ve amacı dikkate alındığında– bilinen kalemden bilgisayara kadar bütün okuma, yazma ve bilgi alıp verme araçlarını kapsadığını da belirtmek gerekir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa:651-653
 

خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ

 

Fiil cümlesidir. خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الْاِنْسَانَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  خَلَقَ  fiili önceki  خَلَقَ ‘yı tekid eder. مِنْ عَلَقٍ  car mecruru  خَلَقَ  fiiline mütealliktir.

 

خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

الْاِنْسَانَ  kelimesiخَلَقَ  fiilinin mef’ûlüdür.  مِنْ عَلَقٍ  car mecruru  خَلَقَ  fiile mütealliktir. 

خَلَقَ  fiili, önceki fiilin lafzî tekididir. (Âşûr) Bedel-i mufassal mine-l mücmel veya mef’ûlunun umumi bir şey olarak takdir edilmesi durumunda da bedel-i ba’z mine-l kül olarak gelmiştir. 

خَلَقَ  fiili, önemi sebebiyle tekrar edilmiştir. Rububiyetin en önemli sebebidir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları ve müşriklerin ahmaklığına ta’rîz vardır. 

Faili hemen önceki ayette geçtiği için tekrar zikredilmemiştir. Muktezâ-i hâle uygun olarak icâz-ı hazif yapılmıştır. 

الْاِنْسَانَ  kelimesindeki tarif, hakiki cins içindir. (Âlûsî)

مِنْ  harfi ibtidâiyye manasındadır. (Âşûr) 

Diğer mahlukat arasından insanın zikredilmesi hitabın ona olması, önemi sebebiyle olabilir. Tağlîb ifade edebilir. Diğer mahlukat arasında sadece insanın aklediyor olması olabilir. 

عَلَقٍ  kelimesinin nekreliği; taklîl, tahkir veya tazim içindir. 

Okunanın ruhi bir sevgi ve alaka ile takip edilmesine açık ve faydalı bir uyarı vardır.

Bu kelimede insanın yaratılmasındaki evrelere işaret olduğu için îcâz-ı kasr olduğu söylenebilir. 

Cenab-ı Hak, çoğul sıygasıyla  مِنْ عَلَقٍ  buyurmuştur. Zira  الْاِنْسَانَ  sözü de lafzen müfred, mana bakımından ise çoğuldur. Ve bu tıpkı Cenab-ı Hakk'ın ["Muhakkak ki insan bir hüsrandadır"] (Asr, 103/2) ayetinde olduğu gibidir. (Fahreddin er-Râzî) 

Bütün mahluklar içinde insanın yaratılışının zikre tahsis edilmiş olması, yaratılış olarak ve tedbir yeteneği olarak, özel mükemmeliyetlerinden dolayıdır. Ayrıca insanın şanını tazim etmek içindir. Çünkü insan eşref-i Mahlukattır (en şerefli mahluktur); vahiy, ona nazil olmuştur ve okumaya memur olan da odur. (Ebüssuûd) 

خَلَقَ  ile  عَلَقٍ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs, reddü’l-acüz ale’s-sadr ve lüzum ma la yelzem sanatları vardır. Böylece mana vurgulanmış olur. Zihinde daha kolay yerleşir. 

İnsanı yarattı ya da insanı yaratan (Rabbinin ismi ile oku). Önce neyi yarattığını kapalı bıraktı, sonra da yaratılışını önemsetmek ve acayip/hikmetlerle dolu fıtratını göstermek için onu tefsir etti. Bir kan pıhtısından  عَلَقٍۚ  diyerek cemi (cins) olarak vermesi, insanın cemi manasında olmasındandır. İlk vâcip olan şey kusurdan uzak yüce Allah'ı bilmek olduğundan ilk önce onun varlığını, sonsuz kudretini ve mükemmel hikmetini gösteren şeyi indirdi. (Beyzâvî) 

Önce müphem olarak “Yaratan...” buyurulup bu, daha sonra insanın yaratılışına tazim ve onun fıtratının tuhaflığına delalet için: “İnsanı yaratan...” sözüyle açıklanmıştır. (Keşşâf)

عَلَقٍ, ‘donmuş kan’ demektir. Burada  عَلَقٍ ‘ın zikredilmesi, Allah'ın kudretinin kemâlini beyan etmek içindir. Zîrâ bu şekilde insanın ilk hali ile son hali arasındaki açık farklılık gösterilmiş olmaktadır. İnsan yaratılışının geçirdiği aşamalar içinde  عَلَقٍ ‘ın zikre tahsis edilmiş olmasının sırrı, ayetlerin sonundaki edebî uyumun gözetilmesi olsa gerek. Yoksa, nutfe (meni) ve toprak, alaktan daha çok Allah'ın kudretinin kemâline delalet etmektedir. Çünkü bunların ikisi, insandan, Alaktan daha uzak aşamalardır. İnsanı yaratmak yahut Allah'ın, Peygamberimize bahşettiği nimetler, Allah'ın varlığına, kudretinin, ilminin ve hikmetinin kemaline delalet eden delillerin başlıcaları oldukları için, Allah, önce Zatını bununla vasıflandırmistir ki, Peygamberimiz, bunu, Allah'ın, kendisine okuma imkânını vermeye Kadir olduğuna kanıt olarak değerlendirsin. (Ebüssuûd)