Alak Sûresi 4. Ayet

اَلَّذ۪ي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ  ...

O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.  (4 - 5. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِي O ki
2 عَلَّمَ öğretti ع ل م
3 بِالْقَلَمِ kalemle ق ل م
 

Nüzûlü” bölümünde açıklandığı üzere bu âyetler Hz. Peygamber’e inen ilk vahiy olup ona ve onun şahsında bütün müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin “oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve bilmenin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu gösterdiği şeklinde yorumlanır. Kur’an’ın, canlılar arasında insanın farklı ve üstün yerini onun öğrenme özelliği ile tanımlaması son derece anlamlıdır (ayrıca bk. Bakara 2/31). Âyette Hz. Peygamber’e emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine indirilen vahiy ve kozmik evrendeki âyetler olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması, iyi ve faydalı sonuçlar üretilmesi gereken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir. Kuşku yok ki en başta yaratanı tanımak, dinin de ilmin de temel gayesidir. Bu sebeple “Yaratan rabbinin adıyla oku!” buyurularak Hz. Peygamber’in okuma faaliyetine veya herhangi bir işe, başka varlıkların adıyla değil, yaratan rabbinin adıyla başlaması ve O’ndan yardım istemesi emredilmiştir. Âyete “Yaratan rabbinin adına oku!” şeklinde de mâna verilebilir. Sonuçta okumanın (veya herhangi bir faaliyetin) Allah’ın adıyla, Allah için ve Allah adına yapılması emredilmiştir. Âyette “Yaratan rabbinin adıyla oku!” buyurularak özellikle yaratma sıfatına vurgu yapılmıştır. Çünkü hem insandaki okuma yeteneği ve imkânını hem de onun okuduğu, incelediği, anlamaya ve kavramaya çalıştığı objeleri, nesneleri yaratan Allah’tır. İnsan, bilgi edinme sürecinde Allah’ın verdiği imkân ve yetenekleri kullanmakta, O’nun yarattığı şartlarda ve onun yarattığı varlıklar üzerinde inceleme ve araştırmalar yapmaktadır. Durum böyle iken, yani O’nun yarattığı yeteneklerle O’nun yarattığı varlık âlemini incelerken, bütün bu lütufları görmezlikten gelerek Allah’a şükretmemek, O’nu tanımamak, üstelik bunu bilim adına yapmak büyük bir nankörlüktür. 

Sözlükte “yapışmak, asılmak, sevgi, ilgi, pıhtılaşmış kan, kan emen kurtçuk” gibi anlamlara gelen 2. âyetteki “alak” ile aşılanmış yumurtanın ana rahminin iç cidarına asılı vaziyetinin (zigot) kastedildiği anlaşılmaktadır. Âyetler insanın kâmil bir varlık haline gelmesi için önce yaratanı, sonra da yaratılanı yani kendisini ve evreni tanımasının gerekli olduğunu gösterir (insanın yaratılış safhaları hakkında bk. Hac 22/5; Mü’minûn 23/14).

Nüzûlü” bölümünde anlatıldığı üzere Cebrâil Hz. Peygamber’e “oku” dediğinde o okuma işinin okuma yazma bilenler tarafından yapılabileceğini düşünerek “Ben okuma bilmem” demişti. İşte 3. âyet, bir bakıma Resûl-i Ekrem’in bu dolaylı özür beyanına bir cevap olmaktadır. Buna göre Allah’ın keremi sonsuzdur; O, insanı “alak”tan yaratıp mükemmel bir varlık haline getiren ve peygamberlik gibi yüce bir makama kadar erdiren kudretiyle, dilediği kullarına normal yollardan, yani kalemi ve diğer bilgi malzemesini kullanarak bir hocadan bilgi almasını sağlayarak okumayı öğretir, ama O, kullarından dilediğine, bir öğretici ve öğrenim aracılığı olmadan bilgi öğretmeye de kadirdir.

4 ve 5. âyetlerde kalemin önemi vurgulanmıştır; çünkü “kalem” kelimesiyle anılan yazma araçlarında sayılamayacak kadar çok ve büyük faydalar vardır. Kalem vasıtasıyla ilimler tedvin edilmiş, hikmetler kaydedilmiş, öncekilerle ilgili haberler, bilgiler zaptedilmiş; kalem sayesinde insanlar bilgilerini yazıya, kitaba dönüştürüp başkalarına aktarmış, kalıcı hale getirebilmiş; Allah tarafından indirilmiş olan kutsal kitaplar yine bu araçla yazılmıştır. Kısaca uygarlıklar kalem sayesinde süreklilik kazanmış, kuşaktan kuşağa aktarılmış; Allah kalem vasıtasıyla insana bilmediklerini öğreterek onu cehalet karanlığından kurtarmış, ilmin aydınlığına kavuşturmuştur. Burada “kalem” kelimesinin, –işlevi ve amacı dikkate alındığında– bilinen kalemden bilgisayara kadar bütün okuma, yazma ve bilgi alıp verme araçlarını kapsadığını da belirtmek gerekir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa:651-653
 

اَلَّذ۪ي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ

 

اَلَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl, önceki ayetteki  الْاَكْرَمُ ‘in sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  عَلَّمَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

عَلَّمَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِ  istiâne içindir. بِالْقَلَمِۙ car mecruru  عَلَّمَ  fiiline mütealliktir. 

عَلَّمَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  علم ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

اَلَّذ۪ي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ

 

Önceki ayetteki  الْاَكْرَمُ  için sıfat konumundadır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ي ‘nin sılası olan  عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

عَلَّمَ  fiilinin iki mef’ûlu umum ifadesi için hazf olmuştur. Mef’ûllerin hazfi, icâz-ı hazif sanatıdır. Müteaddi fiilin mef’ûlunun hazfi; sadece fiilin failden südûrunu gösterir. Dikkatin fiile yoğunlaşmasını sağlar. 

عَلَّمَ  fiili,  تفعيل  babındaki çokluk, aralıklı ve tedrici olmak manalarını ifade eder. 

بِالْقَلَمِ ’deki  بِ  harfi, istiane manasındadır.  

الْقَلَمِۙ  kelimesindeki tarif cins içindir.  

Rabbi’n ekrem olmasının ardından  عَلَّمَ  fiilinin gelmesi ilmin en kıymetli sıfat olduğuna işârettir. 

Sıla cümlesinin fiil cümlesi olması; ilmin hudûsunu ifâde eder. (Nüzul sırası tefsir notları)

Bu da ilimleri kalemle kayıt altına almak ve onu uzaktakilere öğretmek içindir. (Beyzâvî)  

Cenab-ı Hakk'ın [... بِاسْمِ رَبِّك  Rabbinin adıyla ...خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ  O insanı bir " alaktan yarattı] ifadesi, Cenab-ı Hakk'ın kudret, hikmet, ilim ve rahmetinin mükemmelliğine delalet eden akli delillere, [ اَلَّذ۪ي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ Ki O, kalemle (yazı yazmayı) öğretendir.] ifadesi de, ancak nakl ile bilinen farz hükümlere bir işarettir. O halde birincisi, rububiyyetin tanınmasına; ikincisi de nübüvvetin bilinmesine bir işarettir. Rububiyetin tanınmasından nübüvvetten müstağni olduğuna, ama nübüvvetin ise rububiyyetin tanınmasına muhtaç olduğuna dikkat çekmek için de, birincisini ikincisinden önce getirdi. (Fahreddin er-Râzî)