Yunus Sûresi 28. Ayet

وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ  ...

Onların hepsini bir araya toplayacağımız, sonra da Allah’a ortak koşanlara, “Siz de, ortaklarınız da yerinizde bekleyin” diyeceğimiz günü düşün. Artık onların (ortak koştuklarıyla) aralarını tamamen ayırırız ve ortak koştukları derler ki: “Siz bize ibadet etmiyordunuz.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَوْمَ ve o gün ي و م
2 نَحْشُرُهُمْ onları biraraya toplarız ح ش ر
3 جَمِيعًا tümünü ج م ع
4 ثُمَّ sonra
5 نَقُولُ deriz ق و ل
6 لِلَّذِينَ kimselere
7 أَشْرَكُوا ortak koşan(lara) ش ر ك
8 مَكَانَكُمْ (haydi) yerlerinize! ك و ن
9 أَنْتُمْ siz
10 وَشُرَكَاؤُكُمْ ve ortak koştuklarınız ش ر ك
11 فَزَيَّلْنَا böylece ayırırız ز ي ل
12 بَيْنَهُمْ onları birbirlerinden ب ي ن
13 وَقَالَ ve (şöyle) derler ق و ل
14 شُرَكَاؤُهُمْ koştukları ortaklar ش ر ك
15 مَا
16 كُنْتُمْ siz değildiniz ك و ن
17 إِيَّانَا bize
18 تَعْبُدُونَ ibadet ediyor ع ب د
 

Allah kullarını “esenlik yurdu”na, âyetteki ifade ile “dârüsselâm”a çağırmaktadır, dinin amacı insanlara ebedî mutluluğu sağlamaktır. Dünya hayatında peygamberleri dinleyenlere, akıl ve iradelerini doğru kullananlara Allah doğru yolu göstermektedir. Bu yolun sonu cennettir, cemaldir, insanlara eşsiz saadet bahşeden Allah rızâsıdır (rıdvandır). Böylesine bir mutluluktan mahrum olanlar, olmadık hayallerin peşine düşerek, hurafelere kapılarak kendi sonlarını hazırlamış olmaktadırlar. Hz. Peygamber’in vazifesi onları uyarmaktır, o da vahyi tebliğ ederek, gerekli açıklamaları yaparak vazifesini hakkıyla yerine getirmiştir, kimsenin “Bizi uyaran olmadı, biraz yardım görseydik böyle olmazdık” demeye hakkı yoktur. 28. âyetin meâlinde yer alan “Siz bize tapmıyordunuz” cümlesi, Allah’tan başkasına tapanların amaç ve ruh hallerini yansıtması bakımından dikkat çekicidir. Allah’tan başka bir varlık insanlar için din koyamaz, din öğretemez. Bunlara tapanlar aynı zamanda gerçek bir dinin insan için yararlı olan tâlimat ve sınırlamalarından da uzak kalmakta, dünya hayatını nefislerinin arzu ettiği gibi yaşamakta, kendi arzularını meşrulaştırmak üzere tanrı adına kurallar koymaktadırlar. Putperestlerin peygamberleri dinlememelerinin, inkârcılıkta ısrar etmelerinin arkasında yatan sebeplerden biri de hak dinin disiplininden kaçmak,dünya hayatını kendi arzularına göre yaşamaktır; yani onlar görünüşte putlara, fakat gerçekte kendi menfaat ve arzularına tapmaktadırlar. 

 

Kaynak :Diyanet Tefsiri

 

وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  يَوْمَ  mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri, اذكر ( zikret) şeklindedir.

نَحْشُرُهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  نَحْشُرُهُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  جَمٖيعاً  kelimesi  نَحْشُرُهُمْ’deki mef’ûlun hali olup fetha ile mansubdur.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.

ثُمَّ : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَقُولُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

الَّذٖينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  نَقُولُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اَشْرَكُٓوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اَشْرَكُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْ ’dur.  نَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

مَكَانَكُمْ  emir için kullanılan isim fiillerden olup  اثبتوا  (bekle, yerinde kal) manasındadır.  Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  isim fiildeki faili tekid etmek için mahallen merfûdur.  شُرَكَٓاؤُ۬كُمْ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la gizli zamire matuf olup lafzen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَشْرَكُٓوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’al babındandır. Sülâsîsi  شرك ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin ( imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerred manasını ifade eder. 


فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  زَيَّلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

بَيْنَهُمْ  mekân zarfı,  زَيَّلْنَا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli  مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  كُنْتُمْ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

تُمْ  muttasıl zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. Munfasıl zamir  اِيَّانَا  mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

تَعْبُدُونَ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.

تَعْبُدُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

زَيَّلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  زيل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  يَوْمَ, takdiri  اذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır. Mahzufla birlikte cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan  نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

جَم۪يعاً  kelimesi  هُمْ  zamirinden haldir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Aynı  üsluptaki … نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ  cümlesi,  ثُمَّ  ile muzâfun ileyhe atfedilmiştir. Bunun sebebi bu konuşmanın haşrdan çok sonra olduğunu ifade etme kastıdır ki bu üslup mücrimlerin başlarına gelecekleri beklemelerini daha şiddetli olarak ifade eder. Ayrıca bu esnada ihmal edildiklerini ifade eder ki bu da onları tahkir içindir. Bu harf rütbe olarak da terahi ifade eder. (Âşûr, Enam Suresi, 22)

شُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ ’daki muhatap zamire izafet tehekküm içindir. (Âşûr)

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  لِلَّذ۪ينَ ’nin sılası  اَشْرَكُٓوا, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

نَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli  مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  مَكَانَكُمْ  ,اَنْتُمْ ’daki faili tekid etmiştir.

مَكَانَكُمْ  ibaresi, müşriklere ve taptıklarına yönelik bir hitaptır ve azarlayarak, kızarak, kınayarak; durun yerinizde, olduğunuz yerden ayrılmayın gibi anlamlara gelmektedir.

Bil ki ayetteki  مَكَانَكُمْ (Yerinizi alın!) ifadesi, tehdit ve vaîd için kullanılan bir kelimedir ve bundan maksat, Allah Teâlâ'nın hem tapılanlara hem de tapanlara hitaben, “Hesabınız görülünceye kadar, yerinizde durun!” demesidir. Bunun bir benzeri de “O zulmedenleri, onlara eş olanları ve onların Allah'ı bırakıp tapmakta ısrar ettikleri şeyleri toplayın, cehennem yoluna götürün. Onları hapsedin. Çünkü onlar sorguya çekilecekler.” (Saffat Suresi, 22-24) ayetleridir. (Fahreddin er-Râzî)

نَحْشُرُهُمْ - جَم۪يعاً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

25. ayetteki  اللّٰهِ  lafzından sonra bu ayette azamet zamirine iltifat yapılmıştır.


فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ

 

فَ  istînâfiyyedir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Yani “Onların dünyada putlarıyla aralarında bulunan bağları da keseceğiz.”

Ancak bu, her iki taraftan değil fakat yalnız onlara tapanlar tarafından bir ayırma ve ilgi kesmedir. Böylece müşriklerin, koştukları ortaklardan bütün ümidi kesilecek ve tam bir ümitsizlik içine düşeceklerdir. Bu durum azaba uğramalarından ve ölmelerinden itibaren kendilerine malûm olmuştur. Fakat yakîn (kesinlik) mertebesi, ancak bizzat müşahede ve yaşamakla hasıl olmuştur.

Diğer bir görüşe göre ise onların putlarıyla aralarını ayırmaktan murad, hissî ayırmadır. Yani “Biz, onları mahşerde bir araya topladıktan sonra hissi olarak birbirlerinden ayırırız; artık müşrikler, ortaklarından ve onlara ettikleri ibadetlerden beri olurlar.” (Ebüssuûd)

Makabline matuf …وَقَالَ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ مَا  cümlesi aynı üsluptadır.  قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ  cümlesi, كَانَ ’nin dahil olduğu menfi isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car-mecrur  اِيَّانَا, amili olan  تَعْبُدُونَ ’ye önemine binaen takdim edilmiştir.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Bir görüşe göre onların ortaklarından murad melekler, Üzeyr (a.s.),

İsa Mesih ve onların ruhbanlarından birileridir. Ortakların bu sözleri, ortak koşanların hakikatte ancak kendi heva ve heveslerine, kendi şeytanlarına taptıklarının ifadesidir.

Çünkü onlara Allah'a ortak koşmalarını emreden melekler, Üzeyr ve İsa Mesih (a.s.) değil fakat kendilerini iğva eden (ayartan) şeytanlarıdır. (Ebüssuûd)

اَشْرَكُٓوا - شُرَكَٓاؤُ۬كُ  ve  قَالَ - نَقُولُ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

“Ortakları: Siz bize ibadet etmiyordunuz, dediler.” cümlesi, ibadet ettikleri şeylerin onların ibadetini kabul etmemelerinden mecazdır. (Beyzâvî)

Bir görüşe göre her varlığı konuşturma kudretine sahip olan Allah, onların taptıkları putları konuşturacak ve putları, onların, bekledikleri şefaat yerine bu sözleri söyleyeceklerdir. (Ebüssuûd)