وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِمَّا | veya |
|
2 | نُرِيَنَّكَ | sana göstersek |
|
3 | بَعْضَ | bir kısmını |
|
4 | الَّذِي |
|
|
5 | نَعِدُهُمْ | onlara vaadettiklerimizin |
|
6 | أَوْ | ya da |
|
7 | نَتَوَفَّيَنَّكَ | seni vefat ettirsek |
|
8 | فَإِلَيْنَا | sonuçta bizedir |
|
9 | مَرْجِعُهُمْ | onların dönüşü |
|
10 | ثُمَّ | sonra |
|
11 | اللَّهُ | Allah |
|
12 | شَهِيدٌ | şahittir |
|
13 | عَلَىٰ | üzerine |
|
14 | مَا | şey |
|
15 | يَفْعَلُونَ | onların yaptıkları |
|
وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ
وَ atıf harfidir. اِمَّا lafzında, şart harfi إنْ harfi مَّا ’ya idgam edilmiştir. مَّا, zaid olup fiilin başındaki şart manasını, fiilin sonundaki نَّ ’da fiili tekid etmektedir.
اِمَّا ’daki إن şartıyyedir, ما ise ona tekid için ziyade kılınmıştır, bunun içindir ki sonuna fiili tekid eden ن 'u getirmek mümkün olmuştur. (Beyzâvî, İsra Suresi, 23)
اِمَّٓا iki yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır. اِمَّا ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî talebî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının tahyir ve ibaha, haberî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
نُرِيَنَّكَ şart fiili olup fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki ن, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
بَعْضَ ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
Müfred müzekker has ismi mevsûl الَّذٖي, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlün sılası نَعِدُهُمْ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
نَعِدُهُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder.
اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da, yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَتَوَفَّـيَنَّكَ şart fiili olup fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki ن, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Muttasıl zamir ك mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
ف şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِلَيْنَا car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
مَرْجِعُهُمْ muahhar mübteda olarak lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. شَهٖيدٌ ise haber olup lafzen merfûdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsûlü, عَلٰى harf-i ceriyle birlikte شَهٖيدٌ kelimesine müteallıktır. İsm-i mevsûlün sılası يَفْعَلُونَ cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَفْعَلُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
شَهٖيدٌ kelimesi شَاهِدُ 'un mübalağasıdır. شَاهِدُ, bir hadise vukua gelirken orada olup hadisenin vukuunu gözüyle görendir. Hadise yerine uzak olanlar gözleriyle göremeyeceklerinden, başka vasıta ile olayı öğrenseler bile onlara şahit denmez. Şehid, insanların hazır bulunmadıkça bilemedikleri şeyleri bilen, gören ve haberi olandır.
Rakîb ile Şehîd sözcükleri eş anlamlı sözcüklerdir. Bu yüzden murakabe, kalbî amellerin en üstünü olarak kabul edilmiştir. Allah’a Rakîb ve Şehîd isimleri ile dua etmek de kalbî amellerin en önemlilerindendir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّـيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ
Ayetin ilk cümlesi önceki ayetteki يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ cümlesine وَ ’la atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ, muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. اِمَّا ’daki zaid مَا harfi, cümleyi tekid etmiştir.
Muzâfun ileyh konumundaki has ism-i mevsûl الَّذٖي ’nin sılası نَعِدُهُمْ, muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Matufun aleyhle aynı üsluba sahip نَتَوَفَّـيَنَّكَ cümlesi, نُرِيَنَّكَ fiiline اَوْ atıf harfiyle atfedilmiştir.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. اِلَيْنَا mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مَرْجِعُهُمْ muahhar mübtedadır.
Bu takdim kasr ifade eder.
Bu cümlede ihtibâk vardır: İkinci cümlede hazfedilen نُرِيَنَّكَ fiili ilk cümlede, ilkinde hazfedilen نَتَوَفَّـيَنَّكَ fiili ikincide hazfedilmiştir. (Bikāî)
اِلَيْنَا ve اللّٰهُ arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
بَعْضَ (bir kısım) kelimesinin kullanılması, onlara vadedilen azabın bir kısmının dünyada kendilerine gösterileceğine işarettir. Allah Teâlâ, bunu Bedir Savaşında göstermiştir.
Yok eğer azabın bir kısmını dünyada sana göstermeden seni vefat ettirirsek, her halükârda dünyada da ahirette de onların dönüşü yalnız bizedir. O zaman, kendilerine vadettiklerimizi elbette yerine getireceğiz. (Ebüssuûd)
Cenab-ı Hakk'ın وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذٖى نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُم “Onlara vadettiğimizin bir kısmını sana göstersek de yahut senin ruhunu alsak da nihayet onların dönüşü ancak bizedir.” ayetine gelince bil ki Cenab-ı Hakk'ın, “Nihayet onların dönüşü ancak bizedir.” buyruğu نَتَوَفَّيَنَّكَ sözünün cevabı olup, وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ “eğer sana göstersek” ifadesinin cevabı mahzufdur. Buna göre kelamın takdiri şöyle olur: “Onlara vadettiğimizin bir kısmını eğer sana gösterirsek işte o budur. Vadettiğimiz şeyi sana göstermeden önce senin ruhunu alırsak şüphesiz ki sen onu ahirette göreceksin.”
Bil ki bu, Cenab-ı Hakk'ın, Resulüne, kâfirleri pek çok zillete düşürüp onları rezil ettiğini dünyada gösterdiğine; ölümünden sonra da ona bu hususlara dair daha fazlasını göstereceğine delalet eder. Hz. Peygamber hayatta iken de ölümünden sonra da bu tür şeylere dair pek çok şeyin gerçekleşmesinde şüphe yoktur. Ama kıyamette başlarına gelecek şey ise daha çoktur. Bu, haktan yana olanların akıbetlerinin güzel, günahkârların akıbetlerinin de ayıplanmış ve kınanmış olduğuna dikkat çekmektir. (Fahreddin er-Râzî)
ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ
Şartın cevabına ثُمَّ ile atfedilmiş cümle, sübut ifade eden isim cümlesidir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰه isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Mecrur mahaldeki masdar harfi مَا ve akabindeki يَفْعَلُونَ cümlesi, شَهٖيدٌ ’e müteallıktır. Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ثُمَّ اللّٰهُ شَهٖيدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ (Sonra Allah onların yaptıkları şeylere şahittir.) yani karşılığını verir. Şahitliği zikretmiş, sonucunu ve gereğini murad etmiştir. Bunun içindir ki sonucunu ثُمَّ ile .göstermiştir. Ya da “Kıyamet gününde onların yaptıklarına karşılık şahitlik edecektir” demektir. (Beyzâvî)
Bu şahitlikten murad, ya onun gereği ve sonucu olan Allah Teâlâ’nın kendilerini cezalandırmasıdır ya da onların uzuvlarını konuşturmak suretiyle şehadetin yerine getirilmesidir. (Ebüssuûd)
Allah yaptıklarına şahittir. Yani yaptılarının karşılığı neyse ona göre muamele göreceklerdir. Lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
شَهٖيدٌ - نُرِيَنَّكَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مَا ’lar arasında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.