Yunus Sûresi 45. Ayet

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ  ...

Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacağı gün, sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar (yeni ayrılmışlar) gibi, aralarında tanışırlar. Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar, ziyana uğramış ve doğru yolu bulamamışlardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَوْمَ ve gün ي و م
2 يَحْشُرُهُمْ onları toplayacağımız ح ش ر
3 كَأَنْ sanki gibi
4 لَمْ
5 يَلْبَثُوا kalmamışlar ل ب ث
6 إِلَّا bile
7 سَاعَةً bir anı kadar س و ع
8 مِنَ -den
9 النَّهَارِ gündüz- ن ه ر
10 يَتَعَارَفُونَ tanışırlar ع ر ف
11 بَيْنَهُمْ kendi aralarında ب ي ن
12 قَدْ muhakkak
13 خَسِرَ zarara uğramışlardır خ س ر
14 الَّذِينَ kimseler
15 كَذَّبُوا yalanlayan(lar) ك ذ ب
16 بِلِقَاءِ kavuşmayı ل ق ي
17 اللَّهِ Allah’a
18 وَمَا ve
19 كَانُوا ك و ن
20 مُهْتَدِينَ doğru yola girmeyenler ه د ي
 
Allah’ın huzurunda hesap vermek üzere mahşerde toplanan insanlar, kıyametin dehşetini ve âhiret hayatının sonsuzluğunu anladıklarında dünyadaki hayatlarının veya –daha zayıf bir görüşe göre– kabirde kaldıkları sürenin (bk. Zemahşerî, II, 192) “sadece günün bir saati kadar” kısa sürmüş bir hayat olduğunu (krş. Nâziât 79/46), hâlâ birbirlerini tanıdıklarına göre uzun bir süre ayrı kalmadıklarını, dolayısıyla kabirde bulundukları sürenin de çok fazla olmadığını düşüneceklerdir. Fakat daha sonra insanların dünyada yakınlığı bulunanlarla bağı kopacak, herkes başının derdine düşecek, dünyadaki iman ve ameline göre ya mutlu ve sevinçli olacak ya da kederlere boğulacaktır (bk. Abese 80/34-42); Allah’ın huzuruna çıkartılacaklarına, dünyada iken yapıp ettiklerinin hesabını vereceklerine inanmayan ve bunun sonucunda doğru yolda yaşama sorumluluğunu duymayanlar o gün en büyük hüsranla karşılaşacaklardır. Allah onları mahşerde topladığı vakit, kendilerine öyle gelir ki sadece gündüzün görüşüp tanışacakları bir saati kadar (dünyada) kalmışlar.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 108
 

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  يَوْمَ  zaman zarfı, mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri,  اذكر لهم أو أنذرهم  şeklindedir.

يَحْشُرُهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  يَحْشُرُهُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

يَوْمَ  hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında  اَنْ  bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanmaktadır. Burada cümleye muzâf olmuştur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hafifletilmiş olan  كَأَنْ  aynı  كَأَنَّ  gibi isim cümlesinin başına gelir. 

İsmi mahzuf şan zamiri, haberi de isim veya fiil cümlesi olur. Eğer müspet (olumlu) fiille başlayan fiil cümlesi olursa başına  قَدْ, menfi (olumsuz) cümle olursa  لَمْ  gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Mahzuf ismi  هم  şeklinde takdir edilir.  لَمْ يَلْبَثُٓوا  cümlesi  كَاَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  يَلْبَثُٓوا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  سَاعَةً  zaman zarfı,  يَلْبَثُٓوا  fiiline müteallıktır.  مِنَ النَّهَارِ  car mecruru  سَاعَةً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.

يَتَعَارَفُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بَيْنَهُمْ  mekân zarfı,  يَتَعَارَفُونَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

يَتَعَارَفُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  عرف ’dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür (görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak, aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat (mufaale babına ait bir fiilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerret mana (türemiş olduğu mücerret fiille aynı manada kullanılması) anlamları katar.

Müşareket (İşteşlik/ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ 

 

Fiil cümlesidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  خَسِرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَذَّبُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِلِقَٓاءِ  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  كَانُوا  isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. مُهْتَدٖينَ  kelimesi  كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

مُهْتَدٖينَ  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  يَوْمَ, takdiri  اذكر لهم  (Onlara hatırlat) olan mahzuf fiile müteallıktır.  يَوْمَ ’nin  يَتَعَارَفُونَ  fiiline müteallık olduğu da söylenmiştir. Muzâfun ileyh olan  يَحْشُرُهُمْ  cümlesi, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Gaib zamirden hal olan muhaffefe  كأنْ ’nin dahil olduğu isim cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  كأنْ ’nin takdiri  هُمْ  olan ismi hazfedilmiştir.

Müsned olan  لَمْ يَلْبَثُٓوا, menfi muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.  لَمْ  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr, fiille müteallakı zaman zarfı arasındadır. 

سَاعَةً ’deki tenvin, kıllet (azlık) ifade eder.

مِنَ النَّهَارِ ’daki  مِنَ  ba’diyetdir. 

لَمْ  ve  اِلَّا  kasr ifade eder. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. “Günün sadece bir saati kaldık” anlamını tekid eder.

يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ  cümlesi  هُمْ  zamirinden haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

(O gün onları toplar. Sanki dünyada gündüzden bir saat kalmışlar gibi.) Dünyada ya da kabirlerde kalma sürelerini kısa görürler, çünkü korkunç şeyler göreceklerdir. كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا  şeklindeki teşbih cümlesi hal yerindedir yani “Onları ancak bir saat kalmış bir kimseye benzeterek toplayacağız.” demektir. (Beyzâvî)

Burada saatten murad, az bir zamandır. Bilindiği gibi saat bir zaman birimidir.

Günün bir saati denmesinin sebebi, gündüz saatlerinin geceden daha iyi bilinmesindendir. Haşir sırasında sanki insanlar dünyada ancak bu kadar bir zaman kalmış ve dünya nimetlerinden ancak bu kadar bir zaman yararlanmışlardır.

Yahut onların berzah (ölümle kıyamet arası) âleminde ancak bu kadar az bir zaman kalmış kimsenin haline benzer.

Dünyada ancak bir saat kadar kalmış olmaktan murad, haşrin son derece korkunç olduğunu belirtmek ve onların, “Gerçekten öldüğümüz, toprak ve (bir yığın çürümüş) kemik olduğumuz zaman mı, biz mi diriltileceğiz?” demek suretiyle ahiret hayatını  imkânsız görmelerinin ve inkâr etmelerinin batıl olduğunu beyan etmektir.  (Ebüssuûd)

Bu ayetten, onların, birbirlerini azarlayarak her bir grubun diğer gruba, “Sen beni, şu vakit saptırdın ve falanca kötü fiili bana güzel gösterdin.” diyerek aralarındaki tanışıp konuşmaları kastedilmiştir ki bu birbirlerini kınama, azarlama, birbirlerinden uzaklaşma ve birbirleriyle alakalarını kesme tanışması olup; bir şefkat, merhamet ve sevgi tanışması değildir. Halbuki Cenab-ı Hakk'ın, “Hiçbir hısım bir hısmı sormayacak.” (Mearic Suresi, 10) buyruğundan kastedilen ise birbirlerine karşı şefkat ve merhamet dileme tanışmasıdır. (Fahreddin er-Râzî)

سَاعَةً  -  النَّهَارِ  -  يَوْمَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


  قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.

Fiilin faili konumundaki ism-i mevsûl  الَّذٖينَ ’nin sılası da mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, sözü geçenleri tahkir amacına matuftur.

بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ  veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Bu izafette,  اللّٰهِ  ismine muzâf olan  بِلِقَٓاءِ  şeref kazanmıştır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Eğer Allah'a kavuşmaktan murad kötü kavuşma ise hüsran da, helâk ve sapıklıktır. Yani onlar, yalanlamaları sebebiyle dalalete düşüp helak olmuşlardır; kurtuluş yoluna da erişememişlerdir. (Ebüssuûd)


 وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ

 

…قَدْ خَسِرَ الَّذٖينَ  cümlesine  وَ ’la atfedilen son cümle, menfi  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Sübuta işaret eden isim cümlesi  كَانُوا مُهْتَدٖينَ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

مَا كَانُوا ’li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Tefsir 3/79)

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur.

(Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

مُهْتَدٖينَ - كَذَّبُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.