ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً مُجْرِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ثُمَّ | sonra |
|
2 | بَعَثْنَا | gönderdik |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | بَعْدِهِمْ | onların ardından |
|
5 | مُوسَىٰ | Musa’yı |
|
6 | وَهَارُونَ | ve Harun’u |
|
7 | إِلَىٰ |
|
|
8 | فِرْعَوْنَ | Firavuna |
|
9 | وَمَلَئِهِ | ve onun ileri gelenlerine |
|
10 | بِايَاتِنَا | ayetlerimizle |
|
11 | فَاسْتَكْبَرُوا | ancak onlar büyüklendiler |
|
12 | وَكَانُوا | ve oldular |
|
13 | قَوْمًا | bir topluluk |
|
14 | مُجْرِمِينَ | suçlu |
|
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا
Fiil cümlesidir. ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. بَعَثْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ بَعْدِهِمْ car-mecruru بَعَثْنَا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مُوسٰى mef’ûlün bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. هٰرُونَ kelimesi مُوسٰى ‘ya matuftur.
اِلٰى فِرْعَوْنَ car mecruru بَعَثْنَا fiiline müteallıktır. فِرْعَوْنَ kelimesi gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvin ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَلَا۬ئِه۪ kelimesi atıf harfi وَ ’la فِرْعَوْنَ ‘ye matuftur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِاٰيَاتِنَا car-mecruru بَعَثْنَا fiiline müteallıktır.
فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً مُجْرِم۪ينَ
فَ atıf harfidir. اسْتَكْبَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اسْتَكْبَرُوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, istif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
وَ atıf harfidir. كَانُوا nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nun ismi cemi müzekker olan و, muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. قَوْماً kelimesi كَانُوا ‘nun haberi olup lafzen mansubdur.
مُجْرِم۪ينَ kelimesi قَوْماً ’in sıfatı olup nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
مُجْرِم۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً مُجْرِم۪ينَ
Ayet, önceki ayetteki فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا cümlesine, rütbeten terahi ifade eden (Âşûr) atıf harfi ثُمَّ ile atfedilmiştir.
İlk cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen فَاسْتَكْبَرُوا cümlesi, tezâyüf nedeniyle makabline atfedilmiştir.
كَان ’nin dahil olduğu subut ifade eden isim cümlesi وَكَانُوا قَوْماً مُجْرِم۪ينَ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Makabline matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.
Musa ile Harun'un haberleri, daha önce icmalen zikredilen Peygamberler ve kavimlerinin kıssalarına dahil olduğu halde onların ayrıca zikredilmesi, onlar hakkında bir nevi tafsilat verilmesi, Nuh'un (a.s.) olduğu gibi onların kıssalarının da önemini vurgulamak içindir.
Firavun ve kavminin eşrafının zikredilmesi, ön planda onların olmasındandır. (Ebüssuûd)
كَان ’nin haberi sıfat tamlaması formunda gelmiştir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Firavun’un kavminin mücrim bir kavim olduğunu, geçmişte böyle olduklarını gelecekte de aynı şekilde devam edeceklerini كَان fiilinden anlıyoruz. كَان fiili geçmişte böyle idi bundan sonra da böyle olacaktır demektir ve devamlılık ifade eder.
Onlar, büyük günahları işlemeyi âdet haline getirmişlerdi Çünkü cürüm, günahın büyüklüğüne işaret eder. İşte bundan dolayıdır ki onlar, Allah'ı risaletini hafife almak cüretini gösterdiler. (Ebüssuûd)
Bu ayet önceki ayetteki aynı sözlerle başlıyor. Reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
Mucizelerimizle Firavun ve toplumuna gönderdik. Firavun, Musab’ın oğlu Vehd’dir. Mucizelerden maksat da meşhur olan şu dokuz mucizedir: Asa, beyaz el, tufan, çekirge, haşerat, kurbağa, kan, suretlerin çirkin şekle sokulması ve Kızıldeniz’in yarılması. (Ruhu’l Beyan)
Mele’; göz dolduran, önde olan, ileri gelen; gözde olanlardır.
بِاٰيَاتِنَا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اٰيَاتِ, şan ve şeref kazanmıştır.
مُوسٰى - هٰرُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.