Kâria Sûresi 5. Ayet

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِۜ  ...

Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَتَكُونُ ve olurlar ك و ن
2 الْجِبَالُ dağlar ج ب ل
3 كَالْعِهْنِ renkli yün gibi ع ه ن
4 الْمَنْفُوشِ atılmış ن ف ش
 

Kıyamet gününde dağların yok olma safhalarından biri dile getirilmektedir. Başka âyetlerde anlatıldığına göre o gün dağlar parça parça olacak (Fecr 89/21), akıp giden kum yığını haline gelecek (Müzzemmil 73/14), atılmış renkli yüne dönüşecektir. Sonra da serap olacaktır (bk. Nebe’ 78/20). Bütün bu tasvirler, kıyamet gününde yerkürede meydana gelecek olan sarsıntının ne derece şiddetli olacağını gösterir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:676
 

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِۜ


Ayet, atıf harfi وَ ‘la önceki ayete matuf olup mahallen mecrurdur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ile matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir.  تَكُونُ  damme ile merfu nakıs  muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  الْجِبَالُ  kelimesi  تَكُونُ ‘nun ismi olup lafzen merfûdur.  كَالْعِهْنِ  car mecruru  تَكُونُ ‘nun mahzuf haberine mütealliktir. الْمَنْفُوشِ  kelimesi  الْعِهْنِ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْمَنْفُوشِ  kelimesi, sülâsi mücerredi نفش  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

 

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِۜ


Ayet atıf harfi  وَ  ile önceki ayetteki muzâfun ileyh cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Müspet muzari sıygadaki nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الْجِبَالُ kelimesi  كَان ’nin ismidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Teşbih harfi  كَ ‘nin dahil olduğu  كَالْعِهْنِ  car mecruru, كَانَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir. 

الْمَنْفُوشِ  kelimesi  الْعِهْنِ  için sıfattır. İsm-i mef’ûl vezninde gelmesi bu fiilin başkası tarafından o kişinin üzerinde gerçekleştirilmiş olduğuna işaret eder. 

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ  ayetinde teşbih sanatı vardır. Yani dağlar, uçuşma ve kolayca yürüme hususunda, çırpılmış renkli yün gibi olurlar. Burada da mürsel mücmel teşbih sanatı vardır. (Safvetü’t Tefâsir)

وَ  harfiyle beraber  تَكُونُ  fiilinin tekrarı bu iki olayın birbirinden farklı olduğuna işaret eder. Bu ayet korkuyu artırmak için gelmiştir. (Âşûr) 

4-5

يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِۙ  ile  تَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِۜ  cümlesi arasında mümâsele sanatı, لْمَبْثُوثِۙ  - الْمَنْفُوشِ  kelimeleri arasında  ise muvazene sanatları vardır. 

Eğer terkip, mısra veya ayetteki lafızların hepsi ya da çoğu vezin bakımından aynı olduğu halde son harfleri aynı değilse buna mümâsele denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Burada da müşebbehler insanlar ve dağlar, müşebbehün bihler ise yayılmış olmakla kayıtlı olan kelebekler ve atılmış olmakla kayıtlı olan yündür. Vech-i şebeh ilk ayette zayıflık ve kendine hakim olamamak, ikincide ise kuvvetin yok olması ve cüzlere ayrılmaktır. Dikkat edilirse bu ayetlerde seçilen lafızlar insanın o günkü halini en bariz şekilde ortaya koyar. Kelebek hafifliğin, kararsızlığın sembolüdür. Bir de yayılmış olarak kayıtlanınca bu özellikler kemâle ulaşır. Çeşitli renklere boyanmış yünler ise atıldığı vakit cüzlere ayrılır ve bütün kuvveti ve aralarında olan bağ yok olur. Burada yine  صوف  yerine seçilen  عِهْنِ  kelimesi de çeşitli renklerde olan bütün dağları umumi olarak ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

”Atılmış" diye ifade ettiğimiz  الْمَنْفُوشِ  kelimesinin masdarı olan  النفش , kıl ve yünü parmaklarla dilmek, parçalara ayırmak ve dağıtmaktır. Dağlar, o heybetli hallerinden sonraki hafifliklerinde yüne, renkliliklerinde boyanmış olan şeye, geçip gitmelerinde de atılmış yüne benzetildiler. Dağların atılmış renkli yün gibi olacaklarının ifade edilişi, şu ayet-i kerimede olduğu gibidir: اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهَاۜ وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ ب۪يضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهَا وَغَرَاب۪يبُ سُودٌ [Allah'ın gökten su indirdiğini görmedin mi? Biz onunla muhtelif renklerde meyveler çıkardık. Dağlarda beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah yollar yaptık.] (Fâtır/27)

Ayetin anlamı şudur: ”Dağlar, parçalarının dağılışında ve boşlukta uçuşunda atılmış çeşitli renklere boyanmış yün gibidirler." Her iki şey de ikinci sûrdan sonra insanlar haşrolunduğunda, kıyametin eserlerindendir. Allahu Teâlâ yeryüzünü başka bir şekle çevirir. Mahşer ehlinin görmesi için dağları yerlerinden kaldırır. Onlar her ne kadar birinci sûr anında kökten sökülseler de yürütülmeleri ve yeryüzünün düzeltilmesi ikinci sûrdan sonra olur. (Rûhu’l Beyan)