وَالْعَصْرِۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالْعَصْرِ | asra andolsun ki |
|
Asr (asır) kelimesi isim olarak “mutlak zaman, içinde bulunulan zaman, karn (80 veya 100 yıllık zaman dilimi), gece, sabah, akşam, ikindi vakti, ikindi namazı, bir neslin veya bir hükümdarın, bir peygamberin yaşadığı zaman dilimi, bir dinin yaşandığı dönem” gibi mânalarda kullanılır. Müfessirler burada zikredilen asr kelimesini ikindi vakti, ikindi namazı, mutlak zaman, Hz. Muhammed’in asrı ve âhir zaman gibi farklı şekillerde tefsir etmişlerdir. Bize göre bunlar içinde sûrenin içeriğine ve mesajına en uygun düşeni “mutlak zaman” anlamıdır. Buna göre sûrenin başında zamana yemin edilerek onun insan hayatındaki yerine ve önemine dikkat çekilmiştir. Çünkü zaman, kendisi zaman üstü olan Allah Teâlâ’nın yaratma, yönetme, yok etme, rızık verme, alçaltma, yüceltme gibi kendi varlığını ve sonsuz kudretini gösteren fiillerinin tecelli ettiği bir varlık şartı olması yanında, insan bakımından da hayatını içinde geçirdiği ve her türlü eylemlerini gerçekleştirebildiği bir imkân ve fırsatlar alanıdır. Yüce Allah böyle kıymetli bir gerçeklik ve imkân üzerine yemin ederek zamanın önemine dikkat çekmiş; onu iyi değerlendirmeyen insanın sonunun, 2. âyetteki deyimiyle “hüsran” (ziyan) olacağını hatırlatmıştır. Burada “ziyan”la âhiret azabı kastedilmiştir. Çünkü zamanı ve ömrü boşa geçirmiş insan için en büyük ziyan odur (bk. İbn Âşûr, XXX, 531). Sûrede bu ziyandan ancak şu dört özelliğe sahip olanların kurtulacağı ifade edilmiştir:
a) Samimi bir şekilde iman etmek (iman hakkında bk. Kur’an Yolu, Bakara 2/256; Nisâ 4/136-137);
b) Dünya ve âhiret için yararlı işler yapmak, yani din, akıl ve vicdanın emrettiklerini yerine getirmek, yasakladıklarından kaçınmak;
c) Hakkı tavsiye etmek;
d) Sabrı tavsiye etmek.
İkinci şıktaki “iyi işler”in içinde hakkı ve sabrı tavsiye etmek de vardır; fakat bunlar, hem bireyin erdemini ve hemcinslerine karşı sorumluluk bilincini yansıttığı hem de bireyi aşarak toplumsal yararlar doğurduğu için önemi dolayısıyla ayrıca zikredilmiştir (hak için bk. Bakara 2/42; sabır için bk. Kur’an Yolu, Bakara 2/45). Hakkı ve sabrı tavsiye buyruğunda, bu görevlere kişinin öncelikle kendisinin uyması gerektiği anlamının da bulunduğu kuşkusuzdur. Bu husus, her akıl ve iz‘an sahibi tarafından kolayca anlaşılıp benimsenecek kadar açık olduğu için âyette bunun özellikle belirtilmesine gerek görülmediği anlaşılmaktadır.
Âyetteki hakkı ve sabrı tavsiye, eğitimin önemine ve mahiyetinin nasıl olması, amacının ne olması gerektiğine de ışık tutmaktadır. Çünkü her eğitim faaliyeti sonuçta bir tavsiye yani nasihat ve irşaddır. Doğru bir eğitim faaliyetinin amacı ise insanlara inançta, bilgide ve ahlâkta hakkı yani gerçeği ve doğruyu aktarmak; bunun yanında hayatın çeşitli şartları, maddî ve mânevî zorluklar, saptırıcı duygular, hata ve suç sebepleri karşısında da kişiye sabır ve dayanıklılık aşılamaktır. Hakkı ve sabrı tavsiye, toplumsal hayat ve birlikte yaşamanın getirdiği bütün ahlâkî görevleri içine alan geniş kapsamlı bir görevdir. Hakkın karşıtı bâtıldır; bâtıl ise inanç ve bilgide asılsızlık ve yanlışlığı, ahlâkta kötülüğü içine alan bir kavramdır. Ayrıca hak, adaletle de yakından ilişkilidir. Bu açıdan âyette insanların âdil olmaları ve adalet düzeninin, yani herkesin hakkına razı olduğu ve herkesin hakkının korunduğu bir toplumsal düzenin kurulmasına katkıda bulunmaları gerektiği de anlatılmaktadır. Sonuçta kul, sûrede sıralanan dört ilkeden iman ve sâlih amel sayesinde Allah’ın hakkını, hakkı ve sabrı tavsiye ile de kulların hakkını ödemiş olur.
Görüldüğü gibi Asr sûresi en kısa sûrelerinden biri olmakla birlikte Kur’an-ı Kerîm’deki bütün dinî ve ahlâkî yükümlülüklerin, öğütlerin özü sayılmaya değer bir anlam zenginliğine sahiptir. Bu sebeple İmam Şâfiî’nin sûre hakkında, “Şayet Kur’an’da başka bir şey nâzil olmasaydı, şu pek kısa sûre bile insanlara yeterdi. Bu sûre Kur’an’ın bütün ilimlerini kucaklıyor” dediği nakledilmiştir (bk. İbn Kesîr, VIII, 499; Muhammed Eroğlu, “Asr Sûresi”, DİA, III, 502). Mehmet Âkif Ersoy’un deyişiyle Asr sûresi bize şunu anlatır:
“Hâlikin nâ-mütenâhî adı var en başı Hak
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak
Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken
Mutlaka sûre-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden?
Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh
Başta îmân-ı hakîkî geliyor sonra salâh
Sonra hak sonra sebât: İşte kuzum insanlık
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık”
(Safahât, İstanbul 1944, s. 419).
وَالْعَصْرِۙ
وَالْعَصْرِۙ
Sure, berâat-i istihlâl sanatına uygun olarak, surenin konusuyla alakalı bir cümleyle başlamıştır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiştir. Ayrıca cümle, hüsn-i ibtidâ sanatının güzel bir örneğidir.
Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Surenin ilk ayeti ibtidaiyyedir. وَ , kasem harfidir. Ayette, îcâz-ı hazif sanatı vardır. Muksemun bih olan الْعَصْرِ car mecruru, takdiri اقسم (Yemin ederim) olan mahzuf fiile mütealliktir.
الْعَصْرِۙ daki marifelik ahd-î zihnî’dir. كُلِّ عَصْرٍ manasınadır. (Âşûr)
Kasemin cevabı muksemun aleyh, 2. ayette gelmiştir.
Asr suresine kasem harfi olan وَ ile başlanılması dikkat çekmektedir. Bu, Kur’an’daki yeminlerin kahir ekseriyet formunu oluşturmaktadır. Yemin anlamındaki kasemin çoğul formu أَقْسام ’dır. İslam öncesi Arap toplumunda yeminin çok yaygın olduğu, insanların sözlerini yeminle destekledikleri bildirilmektedir. Kur’ân, Arap diliyle nazil olduğu için Arapların bu adetini muhafaza etmiş, çeşitli edatlarla yapılan yeminleri ve ifadeyi güçlendiren değişik edebî sanatları kullanarak ilahî hakikatleri tekit ve teyit etmiştir. (Faiz Kalın, Asr Sûresi Bağlaminda Kur’ân’in Evrenselliği)
Allahü teâlâ, ikindi namazına yemin etti. Bu, o namazın, gündüzün çiftli namazı olan öğle ile tekli namazı olan akşam arasındaki orta namazı olduğu için açık üstünlüğünden dolayıdır. Bir hadis-i şerifte: ”Kim ikindi namazını kaçırırsa sanki ailesini ve malını kaybetmiş gibidir." buyurulmuştur.(Hadisi Ahmed b. Hanbel, Müsned'de 5/229 ve Nesâî, Sünende tahrîc etmişlerdir. Bkz. Câmiu'l-Usûl, 5/205.)
Bu tehdidin sırrı, ikindi namazını edadaki sorumluluğun zorluğudur. Çünkü insanlar, günün sonunda özellikle Hicaz'da o esnada hava serin olduğu için ticaretlerine ve kazançlarına dalar, maişetleri ile meşgul olurlar. Bu vakitte namazı ihmal ederek elde edilen kazanç, zarar hükmündedir, rüsvalık sebebidir.
Ya da asrdan maksat, nübüvvet asrıdır. Buna göre Allah Teâlâ Peygamberlik asrına yemin etmiştir. O asır, Rasûlüllah'ın gönderildiği vakittir. Bu asrın diğer asırlara karşı üstünlüğü açıktır. Çünkü peygamberlerin en hayırlısının, en hayırlı ümmetin ve ilâhi kitapların en hayırlısının asrıdır. Kemâlatların tamamı en geniş biçimde o dönemde görülmüştür.
Bir diğer görüşe göre, Allah Teâlâ mutlak olarak zamana yemin etmiştir. Çünkü zaman hayret verici işleri içerir. Bir de insanlar, zararları ve musibetleri zamana bağlarlar, mutsuzluğu ve zararı ona yüklerler. İşte bu anlayışı da gidermek için Rabbimiz zamana yemin etmiştir. Çünkü bir şey adına yemin etmek, onu tazimdir. Oysa kendisine hüsranın bağlandığı bir şey âdeten tazim edilmez. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: ”Zamana (dehre) sövmeyiniz. Şüphesiz Allah zamandır. "Yani zamanı yaratandır. Allah zamana yemin etmiştir. Çünkü o, gece, gündüz, güneş, ay, yıldızlar ve daha başka ilâhî ayetlerin görüntü mahallidir. ”Asr (zaman)" kelimesi, Allah'ın aşağıda işaret edeceğimiz ayetlerle yemin ettiği tüm alâmetleri içinde topladığı için yeminlerini, asra yeminle sona erdirmiştir: [”Fecre ve on geceye yemin ederim ki."] (Fecr: 1-2); [”Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiği zaman aya yemin ederim ki..."] (Şems: 1-2); (Rûhu’l Beyân, Âşûr)