كَلَّا لَيُنْبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِۘ
Hutame, “kıran, parçalayan” anlamında bir sıfat olup içine atılan her şeyi yakarak kırıp geçiren cehennemi veya onun özel bir bölümünü ifade eder. “Hayır!” anlamına gelen 4. âyetin başındaki kellâ kelimesi, asıl gerçeğin yukarıda nitelikleri anlatılan o bedbaht inkârcının düşündüğü gibi olmadığını gösteren bir uyarı amacı taşır. Nitekim devamında onun mutlaka cehenneme atılacağı bildirilmektedir. 5. âyetteki soruyla cehennemin son derece korkunç bir yer olduğuna vurgu yapılmıştır.
Burada dünyadayken gönül incitip yürek yakan suçluların, günahkârların –zindandaki mahpuslar, esirler gibi– uzun direklere, sütunlara bağlandıkları, ateşten kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığı bir cehennem tasviri yapılmaktadır. Öyle ki, her şeyi yakıp kavuran ateş, ta yüreklere kadar bütün vücudu sarıp kuşatıyor! Çünkü o günahkâr da dünyada zayıf, çaresiz mâsumların yüreklerini yakmıştı. Her kötülük önce kalptedir, oradan başlar ve sonrasında inkâr, hakaret, küfür, alay, aşağılama, çekiştirme, saldırı vb. eylemler olarak dışa taşar. Onun için âyette azabın da kalpleri saracağı belirtilmiştir.
كَلَّا لَيُنْبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِۘ
كَلَّا , ret ve caydırma harfidir. Cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabı tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve bir çok nahivciler ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu bu edatın ك ile olumsuzluk لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا Edatı )
يُنْبَذَنَّ fiilinin sonundaki نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakîledir. Fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ‘dir. فِي الْحُطَمَةِ car mecruru يُنْبَذَنَّ fiiline mütealliktir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
كَلَّا لَيُنْبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِۘ
İstînafiyye olarak fasılla gelen ayette كَلَّٓا , manevi tekid harfi, caydırma ve azarlama ifade eder.
Bir cevap edatı olan كَلَّاۜ , kendinden önce geçen cümlenin ifade ettiği düşüncenin doğru olmadığını sert bir şekilde ifade etmeye yarar. (Mehmet Altın, Kur’an’da Te’kid Üslupları ve Çeşitleri, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
كَلَّاۚ , cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup kendinden sonrakinin îrabına tesir etmez. Men etmeyi, nehyetmeyi açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyhi ve Halil b. Ahmed ve birçok nahivciler ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu bu edatın ك ile olumsuzluk لَا ’sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler. (Halil İbrahim Tanç, Kur’an’da كَلَّا Edatı)
“Hayır, kesinlikle hayır, asla, mümkün değil” manalarini taşıyan كَلَّا sözcüğü, söyleyen kişiyi azarlamak, sözlerini ret ve iptal etmektir. Bu, olumlu cevap vermek anlamına gelen evet sözcüğünün zıttıdır. (Müfredat)
Ayet, mukadder kasemin cevabıdır. Kasem cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasemle birlikte terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
Muksemun bih, mahzuf kasem ve nûn-u sakile ile tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Kurtubî'den nakledildiğine göre: ”Fakat ne mümkün" diye ifade edilen كَلَّٓا kelimesinin, red ve men manasına ihtimali olduğu gibi, ‘gerçekten’ anlamına da ihtimali vardır. Burada her ikisi de caizdir.
الْحُطَمَةِۘ kelimesi فُعل veznindedir. Bu vezin mübalağa ifade eder.
هُمَزَةٍ - لُمَزَةٍۨۙ - الْحُطَمَةِۘ kelimeler arasında muvazene sanatı vardır.
فِي الْحُطَمَةِۘ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi فِی harfi zarfiye manası içerir. İçi olan bir şeye benzetilen الْحُطَمَةِۘ , mazruf mesabesindedir. Mübalağa için bu harf kullanılmıştır. İnsanın cehennem azabına maruz kalması, adeta bir şeyin, bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir. Çünkü الْحُطَمَةِۘ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmî’, her iki durumdaki mutlak irtibattır.
[Hayır!] Bu ifade, yukarıdaki özellikleri taşıyan, bu batıl hesaptan mendir. Yemin olsun ki o, الْحُطَمَةِۘ 'ye yani adeti, içine atılan her şeyi kırmak ve parçalamak olan ateşe atılacaktır. Çünkü onun huyu da insanların namuslarıyla oynamak ve mal toplamaktı. Bu sözden anlaşılıyor ki, onların الْحُطَمَةِۘ 'ye atılmaları kendi amellerine uygun bir cezadır. Çünkü onların âdeti, yüze karşı ve arkadan kınamak, ırz ve namuslara sataşmak olunca parçalayıcı cehenneme atılmak da âdet oldu. الْحُطَمَةِۘ ve لُمَزَةٍۨۙ kelimelerinin kalıbı, aynen (Rûhu’l Beyân)
النَّبْذُ Hoşlanılmayan bir şeyi fırlatıp atmak manasında kullanılır. فَأخَذْناهُ وجُنُودَهُ فَنَبَذْناهم في اليَمِّ ayeti için keşşaf’ın sahibi şöyle mana vermiştir; “Allah, Firavun ve ordusunu çakıl taşlarını avuca alıp fırlatmak gibi onları da öylece değersiz ve hakaret için denize fırlattı”. (Âşûr)
الْحُطَمَةِۘ ‘deki marifelik ahd içindir. (Âşûr)
Müberred şöyle der: الْحُطَمَةِۘ , içine düşen herkesi, un-ufak eden, kırıp-geçiren cehennem demektir. Nitekim yanındakilerin yiyeceklerini de yiyen, "çok obur kimse" manasında رجل حطمة denilir. Arapça'da الحطم ‘kırmak’ manasınadır. Yine Arapça'da, hayvanları sürerken, itip-kaktığı, vurup-kırdığı için, çobana شر الرعاء الحطمة (çobanların en şerlisi, kırıp dökendir) denilir. Müfessirler, الْحُطَمَةِۘ ‘nin, cehennemin isimlerinden biri olduğunu ve cehennemin ikinci tabakasını teşkil ettiğini söylemişlerdir. Mukatil de şöyle der: "الْحُطَمَةِۘ , kemikleri kırıp döken, etleri yiyen, kalblere hücum edendir." Hz Peygamber (sav)'in de, "Melek kâfiri yakalar ve tıpkı, odunun diz üzerine konulup kırıldığı gibi, onu belinden kırar ve cehenneme atar" buyurduğu rivayet edilmiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Âşûr)