اِنَّهَا عَلَيْهِمْ مُؤْصَدَةٌۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّهَا | şüphesiz o |
|
2 | عَلَيْهِمْ | onların üzerine |
|
3 | مُؤْصَدَةٌ | kapatılıp kilitlenecektir |
|
Hutame, “kıran, parçalayan” anlamında bir sıfat olup içine atılan her şeyi yakarak kırıp geçiren cehennemi veya onun özel bir bölümünü ifade eder. “Hayır!” anlamına gelen 4. âyetin başındaki kellâ kelimesi, asıl gerçeğin yukarıda nitelikleri anlatılan o bedbaht inkârcının düşündüğü gibi olmadığını gösteren bir uyarı amacı taşır. Nitekim devamında onun mutlaka cehenneme atılacağı bildirilmektedir. 5. âyetteki soruyla cehennemin son derece korkunç bir yer olduğuna vurgu yapılmıştır.
Burada dünyadayken gönül incitip yürek yakan suçluların, günahkârların –zindandaki mahpuslar, esirler gibi– uzun direklere, sütunlara bağlandıkları, ateşten kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığı bir cehennem tasviri yapılmaktadır. Öyle ki, her şeyi yakıp kavuran ateş, ta yüreklere kadar bütün vücudu sarıp kuşatıyor! Çünkü o günahkâr da dünyada zayıf, çaresiz mâsumların yüreklerini yakmıştı. Her kötülük önce kalptedir, oradan başlar ve sonrasında inkâr, hakaret, küfür, alay, aşağılama, çekiştirme, saldırı vb. eylemler olarak dışa taşar. Onun için âyette azabın da kalpleri saracağı belirtilmiştir.
اِنَّهَا عَلَيْهِمْ مُؤْصَدَةٌۙ
اِنَّهَا عَلَيْهِمْ مُؤْصَدَةٌۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrur عَلَيْهِمْ , ihtimam ve korkuyu artırmak için amili olan مُؤْصَدَةٌۙ ‘e takdim edilmiştir.
ؤصَدَ sağlam olmak, اؤصَدَ ise kapatmak, kilitlemek manasındadır. مُؤْصَدَةٌۙ , sülasi ؤصَدَ fiilinin افعال babında ism-i mef’ûlüdür.
Müsned olan مُؤْصَدَةٌۙ ‘in ism-i mef’ûl vezninde gelmesi bu fiilin başkası tarafından onun üzerinde gerçekleştirilmiş olduğuna işaret eder.
Hasan el-Basrî, مُؤْصَدَةٌۙ , tıpalanmış, sımsıkı kapatılmış manasına olup, "kapıyı kapattım" أصدت الباب ve أوصدته ifadesindendir. Bu, aynı manaya kullanılan iki lehçedir. Cenab-ı Hak, مطبقة demedi, Çünkü الإطباق , kapı manasını ifade etmez.“ demiştir. (Fahreddîn er-Râzî, Âşûr)
Bu ayet, şiddetli bir azabın olacağını beyan etmektedir: Şöyle ki; Allah'ın istemesi halinde, O, cehennemi, kapısı olmayan yer halinde de yaratabilirdi. Ne var ki O, cehennemin kapıları olduğunu söylemek suretiyle, cehennemliklere çıkma işini hatırlatıp, ama çıkışlarına müsaade etmeyerek, onların pişmanlık ve nedametlerini artırmaktadır. (Fahreddîn er-Râzî)
Cenab-ı Hak, عليهم مؤصدة buyurmuş, ama, مؤصدة عليهم dememiştir. Çünkü, ilk kastedilen şeyin, onların bu hal üzere olmalarını ifade eder. Ama, مؤصدة عليهم ifadesi ise, ilk maksat olarak, bu manayı ifade etmez. (Fahreddîn er-Râzî)