Mâûn Sûresi 3. Ayet

وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ  ...

İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.  (2 - 3. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve
2 يَحُضُّ teşvik etmez ح ض ض
3 عَلَىٰ
4 طَعَامِ doyurmaya ط ع م
5 الْمِسْكِينِ yoksulu س ك ن
 

Gördün mü?” sorusu, burada şaşılacak bir tutumdan söz edileceğine, dolayısıyla konunun önemli olduğuna dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Âyetteki din kelimesi, bilinen anlamı yanında “Allah’ın hükmü” veya “uhrevî yargı” mânasında da anlaşılabilir (bk. Taberî, XXX, 310). Ancak bunların birini inkâr eden diğerlerini de inkâr etmiş olacağı için sonuç değişmemektedir. 

Din kelimesinin bir anlamı da “karşılık, ceza ve mükâfat”tır. Müfessirlerin çoğunluğu buradaki “din” kelimesiyle bu anlamın kastedildiğini belirtmiş; bu sebeple 2-3. âyetleri “böyleleri yapıp ettiklerinin ceza veya mükâfat olarak bir karşılığını göreceklerine (âhirete) inanmadıkları için, yetime kötü davranmaktan, yoksullara karşı ilgisiz durmaktan çekinmezler” şeklinde açıklamışlardır. Kuşkusuz buradaki yetime kötü muamele ve yoksulun derdiyle ilgilenmeme birer örnektir; dini yani âhiret sorgusu ve yargısını, uhrevî sorumluluğu ve sonuçlarını inkâr edenlerin başka özellikleri de bulunmakla birlikte burada Hz. Peygamber dönemindeki inkârcıların toplumsal ahlâkla ilgili en belirleyici ve yıkıcı tutumlarına iki örnek zikredilmiştir. Nitekim âyetin, putperestlerin tipik şahsiyetlerinden olan Âs b. Vâil hakkında indiği belirtilir (Râzî, XXXII, 111). Bununla birlikte âyetin genel amacı, insan sevgisinden mahrumiyetin en belirgin tezahürleri olan bu tür kaba ve haksız davranışları sergileyenleri kınamak ve bu yaptıklarının Allah katında en büyük kötülüklerden olduğuna, bunların temelinde dini, Allah’ın hükümlerini yahut âhireti inkâr etmenin bulunduğuna insanların dikkatini çekmektir (İbn Âşûr, XXX, 564). Yetim ve yoksul, toplumun zayıf ve himayeye muhtaç kesimlerini temsil eder. Bunları küçümseyerek hakaret eden, itip kakan kimse toplumdaki zayıfların haklarını çiğniyor demektir. Dinin insanlığa yönelik en büyük hedefi ise insanlar arasında sevgi ve dayanışmayı, paylaşmayı sağlamak, sıkıntıların da mutlulukların da paylaşıldığı bir insanlık bilinci oluşturmaktır.

Bu âyetler, bir taraftan bu tür davranışlar sergileyenleri kınarken diğer taraftan da gerçek dindarları yetim ve yoksullar gibi himayeye muhtaç olanlara yardım etmeye özendirmekte; ihtiyaç sahiplerine yardım konusunda başkalarını teşvik etmenin, hatta bunun için hayır kurumları oluşturarak sosyal yardımı daha verimli, düzenli ve sürekli hale getirmenin gereğini vurgulamaktadır.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa:696-697
 

وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ


Ayet, atıf harfi وَ  ile önceki ayete atfedilmiştir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَحُضُّ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  

عَلٰى طَعَامِ  car mecruru  يَحُضُّ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  الْمِسْك۪ينِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

 

وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ


Ayet, atıf harfi  وَ  ile önceki ayetteki sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet sıygadan menfi sıygaya iltifat sanatı vardır.

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

يُكَذِّبُ، يَدُعُّ، ويَحُضُّ  fiilerinin muzari sigasıyla gelişi; bu fiillerin o kişideki tekrarını ve devamını gösterir.(Âşûr) 

Surede bahsedilen kişinin dini yalanlama, yetimi itip kakma, miskini yedirmeye teşvik etmeme şeklinde özelliklerinin sayılması taksim sanatıdır.

طَعَامِ  (doyurma)’nın  مسكين (yoksul)’a izafesi ise, bu doyurmanın, fakirin hakkı olduğuna delalet eder. Buna göre bu kimse, adeta yoksulu, hakkından alıkoymuş gibidir ki bu da, bu kimsenin son derece cimri, katı kalbli ve bozuk karakterli olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî - Rûhu’l Beyân)  

Veciz ifade kastına matuf izafet formunda gelen  عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ  car mecruru  يَحُضُّ  fiiline mütealliktir. 

Burada  طَعَامِ ‘dan murad  إطعام  olduğu için إطعام المسكين (yoksulları doyurmak) daha açık olacakken  طَعَامِ  denilmesi nüktelidir. Bunda aç olan bir yoksulun, kudreti olanlar tarafından verilecek taâma (yemeğe) mülkü imiş gibi dinen bir hakkı taalluk ettiğine işaret vardır ki ["Onların mallarında dilenci ve yoksul için bir hak vardır."] (Zâriyat, 51/19) ayetinin manasıdır. Bu şekilde hak etmenin şiddetine tenbih ve başa kakmaktan men edilme manaları vardır. (Elmalılı)

Ehlini teşvik etmeyen... yani ailesini, adamlarını, dost ve ahbabını düşkünü doyurmak için harcama yapmaya motive etmeyen…(Keşşâf)

Teşvikin nefyedilmesi; doyurmamaktan kinayedir. Çünkü doyurmaya teşvik konusunda cimrilik eden Fecr/18 ‘de  ولا تَحاضُّونَ عَلى طَعامِ المِسْكِينِ [fakirleri doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz] buyurulduğu gibi doyurma konusunda da cimridir. (Âşûr)