Tebbet Sûresi 2. Ayet

مَٓا اَغْنٰى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَۜ  ...

Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَا
2 أَغْنَىٰ kurtaramadı غ ن ي
3 عَنْهُ onu
4 مَالُهُ malı م و ل
5 وَمَا ve
6 كَسَبَ kazandığı ك س ب
 

Ebû Leheb, Abdülmuttalib’in oğlu ve Hz. Peygamber’in baba bir amcasıdır. Asıl adı Abdülüzzâ olup parlak yüzlü olduğundan veya öfkelendiğinde yanakları kızardığı için babası tarafından kendisine “alev gibi, çok parlak” anlamına gelmek üzere Ebû Leheb lakabı verilmiştir. Daha önce Hz. Muhammed’i çok sevdiği, hatta iki oğlunu onun kızlarıyla evlendirdiği halde peygamber olduktan sonra onun azılı düşmanı oldu. Hz. Peygamber, insanların Allah katında eşit olduğunu, onların dinî ve ahlâkî erdemlerine göre değerlendirileceklerini söylüyordu. Ebû Leheb ise kibirli, gururlu ve zengin biri olup fakir ve zayıf insanların kendisine eşit tutulmasını kabullenemiyordu. Rivayete göre Resûlullah panayırda dolaşarak insanları İslâm’a davet ederken Ebû Leheb de arkasından gider ve çevresindekilere onun yalancı olduğunu söylerdi (Kurtubî, XX, 236). Hz. Peygamber’e karşı daima onun düşmanlarıyla birlikte hareket etmiş, hem kendisi hem de karısı ona eziyet etmişlerdir. Hicretin 2. yılında çiçek hastalığına yakalandığı için müslümanlara karşı Bedir Savaşı’na katılamamış, fakat yerine adam göndermiş, ayrıca müşriklere malî destekte bulunmuştur. Kureyş’in Bedir’deki yenilgisini ve ağır kayıplarını haber aldıktan yedi gün sonra kahrından öldüğü söylenmektedir. Çiçek hastalığının kendilerine de bulaşacağı korkusuyla ailesinden hiç kimsenin ona yaklaşmadığı, öldüğünde ücretle tuttukları Sudanlılar’a defnettirdikleri rivayet edilir. Ebû Leheb’in kızı müslüman olarak Medine’ye hicret etmiş, oğulları Utbe ile Muttalib de Mekke’nin fethinden sonra İslâm’a girmişlerdir (fazla bilgi için bk. Mehmet Ali Kapar, “Ebû Leheb”, DİA, X, 178-179).

Ebû Leheb’in elleri kurusun!” meâlindeki 1. âyet mecazi bir ifade olup, “Kahrolası!” anlamında bir bedduadır. Devamındaki “tebbe” fiili, bedduanın gerçekleşeceğini ifade eder. Yine, bu ifadenin mecaz olduğu ve “işinde zarar etsin, işleri kötüye gitsin” anlamına geldiği şeklinde yaygın bir yorum daha vardır; nitekim öyle de olmuştur. İlk “kuruma”yı işlerinin kötü gitmesi için beddua, ikinci “kuruma”yı ise kendi şahsının (nefs) perişan olduğu yönünde bir haber ve bilgi verme olarak açıklayanlar da olmuştur (meselâ bk. Tüsterî, s. 209). Müfessirler 2. âyette Ebû Leheb’in kazandığı bildirilen şeyden maksadın onun çocukları, malı, mevki ve itibarı olduğunu söylemişlerdir. Buna göre âyet, bunların hiçbirinin kendisini dünyadaki kötü sondan kurtaramadığını ifade eder. “Ona ne malı fayda verdi ne de kazandığı” diye çevirdiğimiz 2. âyete, “Malı ona ne fayda sağladı, o ne kazandı?” diye soru şeklinde de mâna verilmiştir (Şevkânî, V, 606-607).

Ebû LehebHz. Peygamber’in amcası olduğu için onu desteklemesi ve düşmanlarına karşı koruması gerekirken tam tersine karısıyla birlikte ona eziyet ve sıkıntı verdiklerinden dolayı 3. âyette ateşi son derece şiddetli olan cehenneme gireceği haber verilmiştir.

Ebû Leheb’in karısı, Harb’ın kızı ve Ebû Süfyân’ın kız kardeşi Ümmü Cemîl Avrâ’dır. “Dedikodu yapıp söz taşıyan...” diye çevirdiğimiz 4. âyeti, Hz. Peygamber’e eziyet etmek maksadıyla diken, çalı çırpı toplayıp geceleyin peygamberin yoluna serdiği için “odun taşıyan” diye çevirenler de vardır. Biz meâlde, insanların arasını bozmak amacıyla laf götürüp getirdiği ve Hz. Peygamber’i maddî sıkıntısı sebebiyle aşağıladığı için mecazi anlamda böyle (hammâlete’l-hatab) nitelendirildiği şeklindeki yorumu tercih ettik. Taberî, her iki yorumu destekleyici rivayetler aktardıktan sonra kendisi birinci mânayı tercih etmiştir (bk. XXX, 338-339). Ayrıca hata ve günahlarını yüklenip taşıdığından dolayı mecazi anlamda “yanacağı cehennem için kendi odununu kendisi taşıyan” olarak nitelendirildiği kanaatinde olanlar da vardır (bk. Şevkânî, V, 607-608). Aynı kadın, Lât ve Uzzâ isimli putlara yemin ederek mücevherden yapılmış kıymetli gerdanlığını Hz. Peygamber’e düşmanlık uğrunda harcayacağını büyük bir gururla söylediğinden dolayı da 5. âyet, “Dünyadaki gerdanlık yerine âhirette boynuna ateşten bir ip takılacaktır” şeklinde yorumlanmıştır (bk. Kurtubî, XX, 242).


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa: 710-712
 

مَٓا اَغْنٰى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَۜ


Fiil cümlesidir.  مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَغْنٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.  عَنْهُ  car mecruru  اَغْنٰى  fiiline mütealliktir. 

مَالُهُ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen  mecrurdur.  مَا  ve masdar-ı müevvel atıf harfi  وَ ‘la  مَالُهُ ‘ye matuf olup mahallen merfûdur.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

كَسَبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.   

اَغْنٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  غني ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

مَٓا اَغْنٰى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَۜ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. اَغْنٰى  fiiline müteallik olan  عَنْهُ  car mecruru, durumun ona has olduğunu vurgulamak için fail olan  مَالُهُ ‘ya takdim edilmiştir.

Bu cümlede fiil  لم  ile değil  ما  ile olumsuzlanmıştır. Çünkü bu harf daha kuvvetlidir. ما فعل sözü لقد فعل  cümlesini, لم يفعل  sözü  فعل  cümlesini olumsuzlar.  ما  harfi, mazi fiili olumsuzladığı zaman kasemin cevabı menzilindedir. (Sîbeveyhi, Kitap ve Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 262, Yasin/69)

Masdar harfi  مَا ‘nın sılası olan  كَسَبَ  cümlesi, madar teviliyle  مَالُهُ ’ya atfedilmiştir. Masdar-ı müevvel, müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

مَٓا اَغْنٰى : Bu sözün manasında en az iki ihtimal vardır Ya  مَٓا , istifhamdır. O zaman takdiri şöyledir: Malı ona ne fayda verecektir. Ya da  مَٓا  nafiyedir. O zaman olumsuzluk ifade eden haber cümlesi olur. Takdiri de " Malı asla ona fayda vermeyecek" olur. Her iki halde de fiil mazi sıygasıyla gelmesine rağmen mana geleceğe işaret eder. Gelecekle ilgili bir  manayı mazi fiili ile ifade etmek Kur’an’ın lügavi seçkinliğidir. (Ahmet Bessâm es-Sâî, El-Mucize, C. 1, s. 164)

Mazi fiiller tahkik yani bunun kesinlikle gerçekleşeceğini ifade etmek içindir. (Âşûr)

Ayet ibtidai istinaf cümlesidir. Çünkü inşâ ve azarlamadan, kurtuluşu olmadığını haber vermeye geçilmiştir. (Âşûr)

وما كَسَبَ  atfı ihtimam sebebiyle umumdan sonra hususun zikridir. (Âşûr)

İkinci  مَا  mevsûl veya masdariyye ise cinas vardır. Ya da önceki  مَا  ile aynı manadadır.  مَالُهُ  kelimesindeki izafet her ikisini, özellikle muzâfun ileyhi tahkir içindir.

مَا كَسَبَ  sözünde ibham vardır. Kazandığı şeyin ne olduğu söylenmemiştir. Kerih görüldüğü için ya da umum ifadesi için olabilir.