Yusuf Sûresi 108. Ayet

قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ  ...

De ki: “İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı yücedir. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 هَٰذِهِ işte budur
3 سَبِيلِي benim yolum س ب ل
4 أَدْعُو da’vet ederim د ع و
5 إِلَى
6 اللَّهِ Allah’a
7 عَلَىٰ
8 بَصِيرَةٍ basiretle ب ص ر
9 أَنَا ben
10 وَمَنِ ve kimseler
11 اتَّبَعَنِي bana uyan(lar) ت ب ع
12 وَسُبْحَانَ ve şanı yücedir س ب ح
13 اللَّهِ Allah’ın
14 وَمَا ve değilim
15 أَنَا ben
16 مِنَ -dan
17 الْمُشْرِكِينَ ortak koşanlar- ش ر ك
 

“Ne yaptığımı bilerek” diye çevirdiğimiz basîret kelimesi sözlükte, “delil, kesin kanıt, inanç, bilgi, ibret alınacak şey, zihinsel olarak görmek, kestirmek, sezmek, idrak etmek, anlama ve kavrama yeteneği” gibi anlamlara gelmektedir. “Akla uygun, bilinç ve duyarlılıkla donanmış bir kavrayış” şeklinde de çevrilmiştir (Esed, II, 480). Âyette Hz. Peygamber’e, yolunun İslâm dini olduğunu, insanları sadece Allah’a çağırdığını, dolayısıyla kendisi ve ona uyanların aydınlık bir yol üzerinde bulunduklarını, Allah’a ortak koşanlardan olmadığını bildirmesi emredilmiştir. İşte Allah’a davet, bu şekilde basiret üzere, ne dediğini bilerek, ihlâs ve samimiyetle, hikmet ve güzel öğütle olmalıdır (ayrıca bk. Nahl16/125).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 3 Sayfa: 261-262

 

قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت’dir. Mekulü’l-kavli  هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي  cümlesidir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

İsm-i işaret  هٰذِه۪, mübteda olarak mahallen merfûdur.  سَب۪يل۪ٓي  haber olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَدْعُٓوا  mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.

اِلَى اللّٰهِ  car mecruru  اَدْعُٓوا  fiiline müteallıktır.

عَلٰى بَص۪يرَةٍ  car mecruru  اَدْعُٓوا ’deki failinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, مستيقنا (yakînen bilerek) şeklindedir.

اَنَا۬  munfasıl zamir  اَدْعُٓوا ’deki  failini tekid ederek mahallen merfûdur.  

Müşterek ism-i mevsûl  مَنِ, atıf harfi  وَ ’la  اَدْعُٓوا ’deki faile matuf olup mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اتَّبَعَن۪ي ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.

اتَّبَعَن۪ي  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Sonundaki  نَ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ى  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

سُبْحَانَ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la mekulü’l-kavle matuftur.

سُبْحَانَ  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri,  أسبح  (tesbih ederim) şeklindedir. 

اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اتَّبَعَن۪ي  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

 وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfiyle makabline matuftur. 

مَٓا  nefy harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder.  اَنَا۬  munfasıl zamiri  مَٓا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur. 

مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ  car mecruru  مَٓا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.

الْمُشْرِك۪ينَ ’nin cer alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

مِنْ  harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, ba’z, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel/karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada ba’z (yani bir kısmı) manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُشْرِك۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli ise sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ism-i  هٰذَا ile marife olması, işaret edilenin önemini belirtmek amacına matuftur. Müsned az sözle çok anlam ifade yollarından biri olan izafetle marife olmuştur. 

Bu ayeti oluşturan cümleler Rabbinden kendisine söylenen her sözü iletmesini ifade eden  قُلْ  emri ile başlamıştır. Ayetin başında bu emrin bulunması mekûlü’l-kavlin Allah katında bir önemi ve şanı ciddiyeti bulunduğuna işaret eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri Ahkâf Suresi 9)

İşaret isminde istiare vardır.  هٰذِه۪  ile Allah’ın dini anlamındaki  سَب۪يل۪ٓي ’ye işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur.

سَب۪يل۪ٓ  kelimesi din manasında istiaredir. Sebil kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırmak bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstearun leh) hazf edilmiş müstearun minh kalmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

[Sırat kelimesinin açıklaması])

هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي  ifadesinde farklı bir bakış açısıyla düşünüldüğünde sebep-müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürsel olduğu da söylenebilir. Allah'a giden sebepler aramaya işaret eder. 

سَب۪يل۪ٓ  kelimesi lügatte “yol” manasınadır. Araplar inançları, insanın üzerinde yürüyüp cennete gideceği yola benzettiler. (Fahreddin er-Râzî)

Burada işaret ismi yolun önemine dikkat çekmek ve tazim için gelmiştir. 


اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Munfasıl zamir  اَنَا۬, mazi fiil  اَدْعُٓوا ’daki müstetir zamir için tekiddir. 

Fail konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنِ, fail olan müstetir zamire matuftur. Sılası  اتَّبَعَن۪يۜ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mekulü’l-kavle matuf olan  وَسُبْحَانَ اللّٰهِ  cümlesinde, takdiri  أسبح (Tesbih ederim.) olan fiil mahzuftur.  سُبْحَانَ  kelimesi bu mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakıdır. 

Lafza-i celâle muzâf olması nedeniyle şan ve şeref kazanmıştır. Cümle faide-i haber talebî kelamdır.

بَص۪يرَةٍ ’nin tenkiri, tazîm ve tefhîm içindir.


 وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

 

Mekulü’l-kavl cümlesine matuf, menfi isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede müsnedin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.  مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ  bu mahzuf habere müteallıktır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa  asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

اَنَا۬ - اللّٰهِ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ  cümlesi makabli (öncesi) için tezyîl menzilindedir. Çünkü aynı konudadır. (Âşûr)