اَفَاَمِنُٓوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَفَأَمِنُوا | onlar emin midirler? |
|
2 | أَنْ |
|
|
3 | تَأْتِيَهُمْ | kendilerine gelmeyeceğinden |
|
4 | غَاشِيَةٌ | sargın bir belanın |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | عَذَابِ | azabından |
|
7 | اللَّهِ | Alah’ın |
|
8 | أَوْ | veya |
|
9 | تَأْتِيَهُمُ | kendilerine gelmeyeceğinden |
|
10 | السَّاعَةُ | O sa’atin |
|
11 | بَغْتَةً | ansızın |
|
12 | وَهُمْ | ve onlar |
|
13 | لَا | hiç |
|
14 | يَشْعُرُونَ | farkında değillerken |
|
اَفَاَمِنُٓوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً
Hemze istifhâm harfi, فَ atıf harfidir. اَمِنُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تَأْتِيَ mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمْ ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
غَاشِيَةٌ fail olarak lafzen merfûdur. مِنْ عَذَابِ car mecruru غَاشِيَةٌ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَوْ atıf harfidir. Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَأْتِيَ mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
السَّاعَةُ fail olarak lafzen merfûdur. بَغْتَةً hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
İsim cümlesidir. وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
لَا يَشْعُرُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَشْعُرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَفَاَمِنُٓوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
فَ atıf, hemze takriri istifham harfidir. Müspet mazi fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayetteki istifham azabın büyüklüğünü, korkunçluğunu vurgulamak için, tehdit ve tevbih amacıyla gelmiş inkâri istifhamdır. Gerçek soru değil, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Masdar harfi اَنْ ’i takip eden تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ cümlesi, masdar teviliyle اَمِنُٓوا fiilinin mef’ûlü konumundadır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ ifadesinde istiare vardır. Bununla kastedilen, “bir şeyi kaplayan, onu her yandan kuşatan ve onu bütün yanlardan görünmesini önleyen” bir örtü gibi kendilerini saran azabın ve üzerlerindeki felaketin tasvirinde vurgulu anlatım sağlamaktadır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
عَذَابِ kelimesinin Allah lafzına izafesi, azaba tazim kazandırmıştır.
غَاشِيَةٌ ’nin tenkiri tahayyül edilemeyecek derecede dehşet veren bir şey olduğuna işarettir.
مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ car-mecruru, غَاشِيَةٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.
اَوْ atıf harfiyle, …تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ cümlesine atfedilen, aynı üsluptaki اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً cümlesinin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.
بَغْتَةً, zamandan bağımsız, sarih masdar kalıbında gelmiş haldir. Hal ıtnâb babındandır.
غَاشِيَةٌ ’un ve السَّاعَةُ ’un اتى fiiline isnadı, aklî mecazdır.
وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ cümlesi بَغْتَةً kelimesini tekid eder. İnsanların karşılaşacakları durumun hiç farkında olmayacakları, hiç beklemedikleri bir anda geleceğini zihinlere yerleştirmek için yapılan ıtnâbtır.
تَأْتِيَهُمُ lafzının tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.