وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
İnsanların çoğu, göklerdeki ve yerdeki delilleri ibret gözüyle incelemedikleri ve akıllarını doğru kullanmadıkları için, Allah’ın varlığını kabul ettikleri halde O’na çeşitli yollarla ortak koşarlar. Nitekim Câhiliye döneminde Arabistan halkı da Allah’a inanmakla birlikte (Lokmân 31/25) çeşitli şekillerde O’na ortak koşuyorlardı. Meselâ, bazı putperest Araplar meleklerin Allah’ın kızları olduğuna inanırken (Nahl 14/57), bir kısmı da kendilerini tanrıya yaklaştırsınlar diye putlara tapıyorlardı (Zümer 39/3). Hıristiyanlar, Hz. Îsâ’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia ederken, yahudilerin bir kısmı, “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyorlardı (Tevbe 10/30). Ayrıca cinleri Allah’a ortak koşanlar da vardı (En‘âm6/100).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 261
Riyazus Salihin, 1457 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Ebû Bekir es-Sıddîk radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâm’a:
وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يُؤْمِنُ merfû muzari fiildir. اَكْثَرُ fail olup lafzen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِاللّٰهِ car mecruru يُؤْمِنُ fiiline müteallıktır.
اِلَّا hasr edatıdır. وَ haliyyedir.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. مُشْرِكُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar.
مُشْرِكُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
Önceki ayetteki istînâfa matuftur. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
مَا ve اِلَّا ile oluşmuş kasr, faille hal arasındadır. Onların çoğunun iman etmesi ancak şirk koşarak olur. Onlar şirk koşmadan iman etmezler anlamına gelir. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. İzafîdir. اَكْثَرُهُمْ / mevsuf, وَهُمْ مُشْرِكُونَ / sıfattır.
وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ [İnsanların çoğu iman edecek değildir.] cümlesinde umumi olarak bütün insanlar kastedilmektedir; “Ama insanların çoğu iman etmez.” (Hud Suresi, 17) ayeti gibidir. İbni Abbas’tan ise “Burada Mekke halkı kastedilmiştir.” görüşü nakledilmiştir. Anlam, “Onlar iman edecek değildir.” şeklindedir. (Keşşâf)
Hal وَ ’ıyla gelen وَهُمْ مُشْرِكُونَ cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Zamandan bağımsız sübut ifade eden isim cümlesidir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübuta işaret eder.