Yusuf Sûresi 14. Ayet

قَالُوا لَئِنْ اَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ اِنَّٓا اِذاً لَخَاسِرُونَ  ...

Onlar da, “Andolsun biz kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse (o takdirde) biz gerçekten hüsrana uğramış oluruz” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ki ق و ل
2 لَئِنْ andolsun
3 أَكَلَهُ onu yerse ا ك ل
4 الذِّئْبُ kurt ذ ا ب
5 وَنَحْنُ biz (olduğumuz halde)
6 عُصْبَةٌ bir topluluk ع ص ب
7 إِنَّا elbette biz
8 إِذًا o zaman
9 لَخَاسِرُونَ tamamen kaybedenlerdeniz خ س ر
 
Niçin Yûsuf hakkında bize güvenmiyorsun?” şeklindeki sorularından anlaşılıyor ki kardeşleri daha önce de Yûsuf’un kendileriyle beraber kıra çıkmasını istemişler fakat, babaları bu konuda onlara güvenmediği için buna izin vermemişti. Ya‘kub aleyhisselâm aslında oğullarına güvenmediği halde, bunu hissettirmeme nezaketini göstermiş, gerekçe olarak, onlar farkında olmadan Yûsuf’u kurtların kapıp yiyebileceğinden korktuğunu ifade etmiştir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 220
 

قَالُوا لَئِنْ اَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.

اَكَلَهُ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

الذِّئْبُ  fail olup lafzen merfûdur.

وَنَحْنُ عُصْبَةٌ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen mansubdur.  عُصْبَةٌ  haber olup lafzen merfûdur.

 

اِنَّٓا اِذاً لَخَاسِرُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

اِذًا  cevap harfidir.  لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

خَاسِرُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

خَاسِرُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خسر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالُوا لَئِنْ اَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ اِنَّٓا اِذاً لَخَاسِرُونَ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli, kasem üslubunda gayrı talebî inşaî isnaddır.  لَ  harfi mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Mahzuf kasem ve cevabından oluşan terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Şart cümlesi olan  اَكَلَهُ الذِّئْبُ , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle hazfedilmiştir. Mahzuf cevapla birlikte terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

الذِّئْبُ  kelimesindeki marifelik, cins içindir. Yani hakikati ve yapısı bilinen cinsi ifade eder. (Âşûr)

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş  اِنَّٓا اِذاً لَخَاسِرُونَ  cümlesi, kasemin cevabıdır.

Kasem fiilinin ve şartın cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Hal konumundaki  وَنَحْنُ عُصْبَةٌ  cümlesi mübteda ve haberden oluşmuş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Keşşâf sahibi şöyle demiştir: Bu  لَ , takdiri, “Vallahi eğer onu bir kurt yerse…” şeklinde mahzuf bir kasemin olduğunu gösterir.

وَنَحْنُ  kelimesinin başındaki  وَ ’ın manası: Onlar, bütün işlerin üstesinden gelebilen ve tehlikeleri altedebilen on kişi oldukları halde babalarının, kurdun onların arasından kardeşlerini çekip alması, yemesi hususundaki endişesi tahakkuk ederse, o zaman kendilerinin ziyana uğramış bir topluluk olacaklarına dair yemin etmişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)

خَاسِرُونَ  aciz ve zayıf olmaktan sebebiyet alakasıyla mecaz-ı mürseldir. (Muhyiddin Dervişi, Îrab’ul Kur’an)

Yakup (as) onlara iki mazeret sunmuş olduğu halde onlar bunlardan sadece birine cevap vermişlerdir. Çünkü bu mazeretlerden biri (yani Yusuf’tan ayrı kalmanın kendisini çok üzecek olması) onları öfkelendiren, ağırlarına giden bir mazeret olduğu için adeta o mazereti duymazlıktan gelmişler; onun karşısında sağır kesilmişler ve dikkate almamışlardır. (Keşşâf)