Yusuf Sûresi 47. Ayet

قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباًۚ فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ  ...

Yûsuf dedi ki: “Yedi yıl âdetiniz üzere ekin ekeceksiniz. Yiyeceğiniz az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında bırakın.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Yusuf) dedi ki ق و ل
2 تَزْرَعُونَ siz (ürünü) ekin ز ر ع
3 سَبْعَ yedi س ب ع
4 سِنِينَ yıl س ن و
5 دَأَبًا âdetiniz üzere د ا ب
6 فَمَا ne ki
7 حَصَدْتُمْ biçtiniz ح ص د
8 فَذَرُوهُ bırakın onu و ذ ر
9 فِي
10 سُنْبُلِهِ başağında س ن ب ل
11 إِلَّا hariç
12 قَلِيلًا az bir mikdar ق ل ل
13 مِمَّا
14 تَأْكُلُونَ yiyeceğiniz ا ك ل
 
Hz. Yûsuf, gelecekte Mısır’da etkili bir kıtlığın meydana geleceğini haber verdiği gibi, alınacak tedbirleri de anlattı. Mısır’da yedi sene bolluk olacağını, bu süre zarfında her sene bolca hububat ekmelerini, kaldıracakları ürünlerden sadece yiyecek ve tohumlukları ayıklayıp kalanları başak halinde depolamalarını tavsiye etti.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 237
 
زرع Zere’a : زَرْعٌ bitkileri bitirmektir. Hakikatte bu beşeri değil ilahî işler neticesinde gerçekleşir. زَرْعٌ sözcüğü temelde mastar olmasına rağmen ekilmiş olan ekinde bu şekilde ifade edilmiştir. İnsan ekinin oluşmasını sağlayan sebeplerin faili olması sebebiyle bu fiil ona da nisbet edilir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 14 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri ziraat, zirâi ve mezrâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباًۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir. Mekulü’l-kavli,  تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباً  ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

تَزْرَعُونَ   fiili  نَ ‘nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

سَبْعَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  سِن۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için  ي  ile cer olurlar.

دَاَباً  kelimesi mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur.


  فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ

 

فَ  atıf harfidir.  مَا  iki fiili cezm eden şart ismidir.  حَصَدْتُمْ  fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

حَصَدْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.

ذَرُوهُ  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ  car mecruru  ذَرُوهُ  fiiline müteallıktır.

Muttasıl zamir  ه۪ٓ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلَّا  istisna edatıdır.  قَل۪يلاً  kelimesi  ذَرُوهُ ‘deki zamirden müstesna olup fetha ile mansubdur.

قَل۪يلاً  müstesna konumunda gelmiştir.

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.

İstisnanın üç unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

Not: Müstesna minh;

a. Ya birden fazla olmalı, 

b. Ya umumi manalı bir kelime olmalı,

(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehiy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) 

c. Ya da kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.

(Kısımları bulunan müfred: Mesela, sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür gibi isimlerdir.)

Not: Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubdur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  قَل۪يلاً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تَأْكُلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

تَأْكُلُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباًۚ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  دَاَباًۚ , mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı veya  دائبين  anlamında, hal konumunda masdardır.

Cümle haberî üslupta gelmiş olmasına rağmen ibaha kastı taşıdığı için muktezâ-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Dolayısıyla cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

تَزْرَعُونَ  [Ekin ekersiniz]  cümlesi tıpkı, “Boşanmış kadınlar (….) beklerler” (Bakara /228) ve “Analar emzirirler…” (Bakara /233) ayetlerinde olduğu gibi, emir manasında bir haber cümlesidir. İyice kabul görüp benimsensin diye emir yerine haber cümlesi; haber cümlesi yerine de emir cümlesi zikredilebilir. Böylece sanki o iş tahakkuk etmiş de kendisinden haber veriliyormuş gibi olur. Bu ifadenin emir manasına olduğunun delili “(Onları) başağında bırakın” cümlesidir. (Fahreddin er- Râzî) 

تَزْرَعُونَ - فَذَرُوهُ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs vardır. 

سِن۪ينَ  azlık çoğuludur. 3-10 seneyi ifade eder.  سنوات  ise çokluk çoğulu olup 11 den fazla seneyi ifade eder. Aynı anlamdaki bol ve evrimli seneler için kullanılan  ٌعَام kelimesine mukabil kuraklık ve kıtlık seneleri için kullanılır. (Ebüssuûd)

Ayetteki az bir miktar ifadesinden, Hazret-i Yusuf’un, yemede de iktisat etmelerini emrettiği anlaşılmaktadır. (Ebüssuûd)

تَزْرَعُونَ  emirdir, mübalağa için haber kalıbında verilmiştir, çünkü "biçtiklerinizi başağında bırakın” buyurmuştur. Güve yememesi için. Bu da birinciye (emre) göre söz harici öğüttür. (Beyzâvî) 


 فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ

 

فَ  atıf harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart ismi olan  مَا , şart fiili olan  حَصَدْتُمْ  fiilinin mukaddem mef’ûlüdür. Şart cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  karînesiyle gelen cevap cümlesi  فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, talebî inşâî isnaddır.

Müstesna olan  قَل۪يلاً , bırakılandan istisna edilendir.

قَل۪يلاً ‘e müteallık olan mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا  ’nın sılası  تَأْكُلُونَ  , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

قَل۪يلاً  kelimesindeki nekrelik taklîl içindir.

حَصَدْتُمْ -  سُنْبُلِه۪ٓ - تَزْرَعُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Farklı anlamlardaki  مَا ’lar arasında tam cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.