بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍۚ وَمَا نَحْنُ بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ بِعَالِم۪ينَ
قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍۚ
Fiil cümlesidir. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ ‘dir. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَضْغَاثُ mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri; هي şeklindedir.
اَحْلَامٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَمَا نَحْنُ بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ بِعَالِم۪ينَ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.
نَحْنُ munfasıl zamir مَا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur.
بِتَأْو۪يلِ car mecruru عَالِم۪ينَ ‘ye müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. الْاَحْلَامِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
بِ harf-i ceri zaiddir. عَالِم۪ينَ lafzen mecrur, مَا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur.
قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavlinde îcaz-ı hazif sanatı vardır. اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ , takdiri هي olan mahzuf mübtedanın haberidir.
Müsnedin izafet terkibiyle gelmesi, veciz ifade içindir.
اَضْغَاثُ kelimesi ضغث kelimesinin çoğuludur. Aslı karışık bitkilerden yapılan demektir. Yalan rüya için istiare edilmiştir. Çoğul olması rüyanın tamamen batıl olduğunu bildirmek içindir. Çünkü فلانٌ يركبُ الخيل (filanca kişi atlara biner) denir ki aslında bir ata biner. (Beyzâvî)
اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ ifadesi beliğ bir istiare ve güzel bir ifadedir. Çünkü اَضْغَاثُ ’nun tekili olan ضغث ; demet, bağ ve benzeri şekilde bir araya getirilmiş yaşı - kurusu birbirine karıştırılmış ot yığınıdır. Buna göre Yüce Allah, insanın gördüğü hoş-nahoş, üzücü- sevindirici düşler karışımını, muhtelif türlerden bir araya getirilmiş karışık ot demetine benzetmiştir. (Safvetü't Tefasir, Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları)
Hükümdarın yorumunu istediği bir rüya olduğu halde rüyalar şeklinde çoğul olarak ifade edilmesi, ziyadesiyle vasıfsız olmakla vasıflandırılması içindir. Yahut da bu rüya, yedi semiz inek, yedi arık inek, yedi yeşil başak ve yedi kuru başak gibi farklı şeyler içerdiği içindir. (Ebüssuûd)
Esas itibariyle, الأضغاث kelimesi, çeşitli bitki ya da otlardan karışık bir halde toplanıp ve bu tür bitki ve otlardan meydana getirilen demet demektir. Bu kelimenin tekili de ضغث kelimesidir. Daha sonra bu kelime bu manada istiare yoluyla alınıp kullanılmıştır. Buradaki izafet de من manasında bir izafet ya da tamlamadır.
Yani, (أضغاث من أحلام ) takdirindedir. Halbuki görülen tek rüya olmasına rağmen çoğul olarak اَضْغَاثُ kelimesi kullanılmıştır. Halbuki kullanılması gereken ise bunun tekili olan حلم kelimesi olmalıydı. Böyle olmama nedeni, görülen rüyaların daha çok anlamsız ve asılsız şeyler olması itibariyle çoğul ifade kullanılmıştır. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
وَمَا نَحْنُ بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ بِعَالِم۪ينَ
وَ atıf harfidir. Mekulü’l-kavle dahil olan cümle, menfi isim cümlesi formunda gelmiştir. مَا nefy harfi ليس gibi amel etmiştir.
Haberi olan بِعَالِم۪ينَ ’ye dahil olan بِ harfi zaiddir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Emirin melesi, temekkün ve sübut ifade eden isim cümlesi formundaki sözleriyle rüyayı tevil edemeyeceklerini kesin olarak bildirmişlerdir.
الْاَحْلَامِ kelimesinin cemi gelişi, bu işin daha önce de tekrarlandığına işaret eder. بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ ve بِعَالِم۪ينَ ’ye dahil olan بِ harfleri tekid ifade eder. (Aşûr)
الْاَحْلَامِ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَقَالَ الَّذ۪ي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ اَنَا۬ اُنَبِّئُكُمْ بِتَأْو۪يلِه۪ فَاَرْسِلُونِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَالَ | dedi ki |
|
2 | الَّذِي |
|
|
3 | نَجَا | kurtulanı |
|
4 | مِنْهُمَا | iki kişiden |
|
5 | وَادَّكَرَ | hatırladı |
|
6 | بَعْدَ | sonra |
|
7 | أُمَّةٍ | uzun bir süre |
|
8 | أَنَا | ben |
|
9 | أُنَبِّئُكُمْ | size haber veririm |
|
10 | بِتَأْوِيلِهِ | onun yorumunu |
|
11 | فَأَرْسِلُونِ | hemen beni gönderin |
|
وَقَالَ الَّذ۪ي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ اَنَا۬ اُنَبِّئُكُمْ بِتَأْو۪يلِه۪ فَاَرْسِلُونِ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir.
Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası نَجَا مِنْهُمَا ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.
نَجَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
مِنْهُمَا car mecruru نَجَا ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır.
وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ cümlesi atıf harfi وَ ‘la sıla cümlesine matuftur.
ادَّكَرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
بَعْدَ zaman zarfı, ادَّكَرَ fiiline müteallıktır. اُمَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Mekulü’l-kavli, اَنَا۬ اُنَبِّئُكُمْ بِتَأْو۪يلِه۪ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Munfasıl zamir اَنَا۬ mübteda olarak mahallen merfûdur.
اُنَبِّئُكُمْ fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. اُنَبِّئُكُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ‘dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِتَأْو۪يلِه۪ car mecruru اُنَبِّئُكُمْ fiiline müteallıktır.
فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. اَرْسِلُونِ fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Sonundaki نِ vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen يَ ise mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur.وَقَالَ الَّذ۪ي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ اَنَا۬ اُنَبِّئُكُمْ بِتَأْو۪يلِه۪
Ayet, وَ ‘la öncesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiilin faili konumundaki ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası نَجَا مِنْهُمَا , mazi fiil sıygasında gelmiştir. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması arkadan gelecek habere dikkat çekmek içindir.
Aynı üsluptaki وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ cümlesi, sılaya matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli اَنَا۬ اُنَبِّئُكُمْ بِتَأْو۪يلِه۪ , sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Müsnedin ileyhin zamirle ve haberinin fiil şeklinde gelmesi kralın; sarayındaki bilginlerin yorumlamakta zorlandığı bir rüyayı bir sâkinin yorumlamasına olan hayretini ortaya koymak içindir. Bununla birlikte bu üslup hükmü de takviye eder. Çünkü müsnedün ileyhin olumlu bir siyakta fiil olan habere takdim edilmesi hükmü takviye ifade eder. Haberin bu zamire isnad edilmesi akli mecazdır. Çünkü haberin verilme sebebi odur. Bu yüzden فَاَرْسِلُونِ dedi. (Âşûr)
ادَّكَرَ fiili; ذَكَرَ fiilinin iftial babında, ذَ harfinin د harfine idgam edilmiş halidir. (Âşûr)
اُمَّةٍ , “bir zaman sonra” manasınadır. Çünkü اُمَّةٍ nasıl büyük bir cemaatın biraraya gelmesi ile tahakkuk ediyor ise حين (zaman) da pek çok günlerin bir araya gelmesi ile tahakkuk ediyor. O halde حين , bir demet gün ve saat demektir. (Fahreddin er- Râzî)
Ayetin metninde geçen ve uzun zaman olarak tefsir edilen اُمَّةٍ kelimesi, nimet anlamındaki إِمْت olarak da okunmuştur. Bu durumda hükümdarın, kendisini zindandan kurtarma nimetinden sonra şeklinde anlaşılabilir. Aynı kelime, unutmak anlamındaki أَمْت olarak da okunmuştur ki o zaman unuttuktan sonra, şeklinde yorumlanabilir. (Ebüssuûd)
فَاَرْسِلُونِ
Ayetin son cümlesi takdiri تهيّؤوا [Hazırlanın.] olan mukadder istiînâfa matuftur.
فَ ; sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fiilin sonundaki esre, tahfif için hazf edilen, mütekellim zamirinden ivazdır.
Bu hazif, mütekellimin acelesine işaret ediyor olabilir.
Emir fiil aslen; makam bakımından yukarıda olan bir kişinin, makam bakımından daha alt seviyede olan birinden henüz husûle gelmemiş bir fiilin yapılmasını istemek için vaz edilmiştir (ki buna isti'lâ yoluyla denir). Vücûb ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu ayetteki gibi emir veren makam bakımından alt seviyede olduğunda, cümle, vaz edildiği anlamın dışında anlam kazandığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayetteki فَاَرْسِلُونِ [Beni gönderin.] sözü, ya "Kral'a ve oradaki topluluğa" yahut da sadece meliğe bir hitap olup, saygıdan ötürü cemi olarak getirilmiştir. (Fahreddin er- Râzî)
يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۙ لَعَلّ۪ٓي اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يُوسُفُ | Yusuf |
|
2 | أَيُّهَا | ey |
|
3 | الصِّدِّيقُ | çok doğru söyleyen |
|
4 | أَفْتِنَا | bize bilgi ver |
|
5 | فِي | hakkında |
|
6 | سَبْعِ | yedi |
|
7 | بَقَرَاتٍ | ineği |
|
8 | سِمَانٍ | semiz |
|
9 | يَأْكُلُهُنَّ | yiyorlar |
|
10 | سَبْعٌ | yedi |
|
11 | عِجَافٌ | zayıf (inek) |
|
12 | وَسَبْعِ | ve yedi |
|
13 | سُنْبُلَاتٍ | başak |
|
14 | خُضْرٍ | yeşil |
|
15 | وَأُخَرَ | diğeri de |
|
16 | يَابِسَاتٍ | kuru |
|
17 | لَعَلِّي | umarım ki |
|
18 | أَرْجِعُ | dönerim |
|
19 | إِلَى |
|
|
20 | النَّاسِ | insanlara |
|
21 | لَعَلَّهُمْ | onlar da |
|
22 | يَعْلَمُونَ | bilirler |
|
يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۙ
Nida harfi mahzuftur. يُوسُفُ münadadır, müfred alem olup damme üzere mebni mahallen mansubdur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nida harfi mahzuftur. اَيُّ münada nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. الصِّدّ۪يقُ münadadan bedel veya onun sıfatıdır.
Münadanın başında harf-i tarif varsa önüne müzekker isimlerde اَيُّهَا , müennes isimlerde اَيَّتُهَا getirilir. Bunlardan sonra gelen müştak ise sıfat, camid ise bedel olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nidanın cevabı اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ ‘dir.
اَفْتِنَا illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ‘dir.
Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ف۪ي سَبْعِ car mecruru اَفْتِنَا fiiline müteallıktır. بَقَرَاتٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.
Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri , في رؤيا سبع şeklindedir.
سِمَانٍ kelimesi بَقَرَاتٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: cinsiyet, adet, marifelik-nekrelik ve îrab.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَأْكُلُهُنَّ fiili, بَقَرَاتٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَأْكُلُهُنَّ merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُنَّ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
سَبْعٌ fail olup lafzen merfûdur. عِجَافٌ kelimesi سَبْعٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur.
سَبْع سُنْبُلَاتٍ atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
خُضْرٍ kelimesi سُنْبُلَاتٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
اُخَرَ atıf harfi و ‘la سَبْعَ سُنْبُلَاتٍ ‘ye matuftur.
يَابِسَاتٍ kelimesi وَاُخَرَ ‘ın sıfatı olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar.
لَعَلّ۪ٓي اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ
لَعَلّ۪ٓي terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
ي muttasıl zamiri, لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَرْجِعُ fiili لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَرْجِعُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ‘dir.
اِلَى النَّاسِ car mecruru اَرْجِعُ fiiline müteallıktır.
لَعَلَّ terecci harfidir. هُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
يَعْلَمُونَ fiili لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَعْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۙ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetle önceki ayet arasında meskutun anh mevcuttur. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
Bu üslup beyan uleması tarafından berâat-i istihlâl olarak isimlendirilmiştir. Konuyu açmadan ve suali sormadan önce ona yaptığı “Ey doğru sözlü kişi” şeklindeki övgü ve arkadaşını vasıflandırma onun doğruluğu konusunda mübalağa ve berâat-i istihlâldir. (Sâbûnî, ve Zuhaylî, C. VI, s. 611; Sâbûnî, C. II, s. 60, Ebüssuûd)
Âlûsî de aynı şeyleri söyler ve ayrıca burada fetva soran kimsenin/müsteftînin fetva verene/müftüye tazimde bulunması gerektiğine işaret olduğunu belirtir. (Âlûsî, C. XII, s. 254)
Nidanın cevabı olarak gelen …اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
سِمَانٍ kelimesi بَقَرَاتٍ ‘in için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
يَأْكُلُهُنَّ cümlesi, بَقَرَاتٍ ‘in için sıfatttır. Muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
سِمَانٍ (semizler) ile عِجَافٌ (zayıflar) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, خُضْرٍ (yeşiller) ile يَابِسَاتٍ (kurular) kelimeleri arasında da tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
سَبْعِ - سَبْعٌ kelimesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
سِمَانٍ - عِجَافٌ kelimeleri arasında da tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ tabirindeki yeşil renk başakların taze olmasından kinayedir.
يَابِسَاتٍ - خُضْرٍ kelimeleri arasında tıbâk-ı tedbîc sanatı vardır.
Bu ayetteki سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍ cümlesi
43. ayetteki ibarenin aynısıdır. Bu ayetler arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr ve tekrir sanatları vardır.
45 ve 46. Ayetleri tefsîr eden Beyzâvî buradaki îcâz-ı hazfi şöyle açıklar: فَاَرْسِلُونِ ile فَاَرْسِلْ اِلَى يُوسُفَ فَجَائِهِ فَقَالَ يَا يُوسُفَ ; yani o kişi Hz. Yusuf’a gönderildi, ona geldi ve يَا يُوسُفَ dedi, demektir. Zindandan kurtulan kişinin ayetin devamında يُوسُفَ diye söze başlayarak ondan fetva sorması, daha önce Yusuf’a gönderilip onunla konuşmaya başladığına delalet ettiğinden sözü uzatmamak için bu kısım hazf edilerek asıl önemli olan şey ilk etapta zikredilmiş ve muhatabın dikkati bu yöne çekilmiştir. (Beyzâvî, III, 292.)
لَعَلّ۪ٓي اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ
لَعَلّ۪ٓ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, beyaniyye olarak fasılla gelmiştir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
لَعَلَّ edatı terecci içindir yani ‘ümitvar olma’ manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir.
لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ
Ta’liliye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Terecci harfi لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Fasılaya riayet gereği لَعَلَّ tekrarlanmıştır.
Asıl üzere gelseydi لَعَلّ۪ٓي اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ فَ يَعْلَمُونَ şeklinde gelmesi gerekirdi. (Zerkeşi, el-Burhan, I, 62)
لَعَلّ۪ٓ kelimesinin tekrarında reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباًۚ فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | (Yusuf) dedi ki |
|
2 | تَزْرَعُونَ | siz (ürünü) ekin |
|
3 | سَبْعَ | yedi |
|
4 | سِنِينَ | yıl |
|
5 | دَأَبًا | âdetiniz üzere |
|
6 | فَمَا | ne ki |
|
7 | حَصَدْتُمْ | biçtiniz |
|
8 | فَذَرُوهُ | bırakın onu |
|
9 | فِي |
|
|
10 | سُنْبُلِهِ | başağında |
|
11 | إِلَّا | hariç |
|
12 | قَلِيلًا | az bir mikdar |
|
13 | مِمَّا |
|
|
14 | تَأْكُلُونَ | yiyeceğiniz |
|
قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباًۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباً ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
تَزْرَعُونَ fiili نَ ‘nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
سَبْعَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. سِن۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için ي ile cer olurlar.
دَاَباً kelimesi mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur.
فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ
فَ atıf harfidir. مَا iki fiili cezm eden şart ismidir. حَصَدْتُمْ fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
حَصَدْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
ذَرُوهُ fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ car mecruru ذَرُوهُ fiiline müteallıktır.
Muttasıl zamir ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا istisna edatıdır. قَل۪يلاً kelimesi ذَرُوهُ ‘deki zamirden müstesna olup fetha ile mansubdur.
قَل۪يلاً müstesna konumunda gelmiştir.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.
İstisnanın üç unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
Not: Müstesna minh;
a. Ya birden fazla olmalı,
b. Ya umumi manalı bir kelime olmalı,
(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehiy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.)
c. Ya da kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.
(Kısımları bulunan müfred: Mesela, sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür gibi isimlerdir.)
Not: Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubdur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte قَل۪يلاً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَأْكُلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
تَأْكُلُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَباًۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. دَاَباًۚ , mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı veya دائبين anlamında, hal konumunda masdardır.
Cümle haberî üslupta gelmiş olmasına rağmen ibaha kastı taşıdığı için muktezâ-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Dolayısıyla cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
تَزْرَعُونَ [Ekin ekersiniz] cümlesi tıpkı, “Boşanmış kadınlar (….) beklerler” (Bakara /228) ve “Analar emzirirler…” (Bakara /233) ayetlerinde olduğu gibi, emir manasında bir haber cümlesidir. İyice kabul görüp benimsensin diye emir yerine haber cümlesi; haber cümlesi yerine de emir cümlesi zikredilebilir. Böylece sanki o iş tahakkuk etmiş de kendisinden haber veriliyormuş gibi olur. Bu ifadenin emir manasına olduğunun delili “(Onları) başağında bırakın” cümlesidir. (Fahreddin er- Râzî)
تَزْرَعُونَ - فَذَرُوهُ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs vardır.
سِن۪ينَ azlık çoğuludur. 3-10 seneyi ifade eder. سنوات ise çokluk çoğulu olup 11 den fazla seneyi ifade eder. Aynı anlamdaki bol ve evrimli seneler için kullanılan ٌعَام kelimesine mukabil kuraklık ve kıtlık seneleri için kullanılır. (Ebüssuûd)
Ayetteki az bir miktar ifadesinden, Hazret-i Yusuf’un, yemede de iktisat etmelerini emrettiği anlaşılmaktadır. (Ebüssuûd)
تَزْرَعُونَ emirdir, mübalağa için haber kalıbında verilmiştir, çünkü "biçtiklerinizi başağında bırakın” buyurmuştur. Güve yememesi için. Bu da birinciye (emre) göre söz harici öğüttür. (Beyzâvî)
فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ
فَ atıf harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart ismi olan مَا , şart fiili olan حَصَدْتُمْ fiilinin mukaddem mef’ûlüdür. Şart cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تَأْكُلُونَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, talebî inşâî isnaddır.
Müstesna olan قَل۪يلاً , bırakılandan istisna edilendir.
قَل۪يلاً ‘e müteallık olan mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası تَأْكُلُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَل۪يلاً kelimesindeki nekrelik taklîl içindir.
حَصَدْتُمْ - سُنْبُلِه۪ٓ - تَزْرَعُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Farklı anlamlardaki مَا ’lar arasında tam cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تُحْصِنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ثُمَّ | sonra |
|
2 | يَأْتِي | gelir |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | بَعْدِ | ardından |
|
5 | ذَٰلِكَ | onun |
|
6 | سَبْعٌ | yedi |
|
7 | شِدَادٌ | zorlu (yıl) |
|
8 | يَأْكُلْنَ | yeyip bitirir |
|
9 | مَا |
|
|
10 | قَدَّمْتُمْ | önceden (biriktirdiklerinizi) |
|
11 | لَهُنَّ | onlardan |
|
12 | إِلَّا | dışında |
|
13 | قَلِيلًا | az miktar |
|
14 | مِمَّا |
|
|
15 | تُحْصِنُونَ | sakladığınız |
|
ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تُحْصِنُونَ
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَأْت۪ي fiili, ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.
مِنْ بَعْدِ car mecruru يَأْت۪ي fiiline müteallıktır.v ذٰ işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, muzâfun ileyhtir. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
سَبْعٌ fail olup lafzen merfûdur.v شِدَادٌ kelimesi سَبْعٌ ‘un sıfatıdır.
يَأْكُلْنَ fiili سَبْعٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
يَأْكُلْنَ fiili sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
قَدَّمْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
لَهُنَّ car mecruru قَدَّمْتُمْ fiiline müteallıktır.
اِلَّا istisna edatıdır. قَل۪يلاً kelimesi müstesna olup fetha ile mansubdur.
قَل۪يلاً müstesna konumunda gelmiştir.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.
İstisnanın üç unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
Not: Müstesna minh;
a. Ya birden fazla olmalı,
b. Ya umumi manalı bir kelime olmalı,
(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehiy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.)
c. Ya da kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.
(Kısımları bulunan müfred: Mesela, sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür gibi isimlerdir.)
Not: Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubdur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte قَل۪يلاً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تُحْصِنُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
تُحْصِنُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ
تَزْرَعُونَ cümlesine ثُمَّ ile atfedilen ayetin ilk cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ذٰلِكَ ile duruma işaret edilerek sonraki haberin önemi vurgulanmıştır. Ayrıca işaret isminde tecessüm özelliği vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi, aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi; her ikisinde de ‘‘vücûdun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyan İlmi)
يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّا تُحْصِنُونَ
يَأْكُلْنَ cümlesi شِدَادٌ için sıfattır. Muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Sıfatlar ıtnâb sanatıdır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müstesna olan قَل۪يلاً kelimesi, مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ ’den istisna edilendir.
قَل۪يلاً kelimesindeki nekrelik taklîl içindir.
قَل۪يلاً ‘e müteallık olan mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası تُحْصِنُونَ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt, ve tecessüm ifade etmiştir.
Onun, “(O yıllar), önceden biriktirmiş olduklarınızı yiyip götürecek” sözü mecazi bir ifadedir. Çünkü yıl yemez. Binaenaleyh o senelerde yaşayan insanların bunları yiyişi, o senelerin yiyişi olarak ifâde edilmiştir. (Fahreddin er- Râzî)
Yeme fiili yıllara isnad edildiği için burada mecaz-ı aklî bulunmaktadır. Bu ifadeyle insanlar kastedilmiştir. Çünkü seneler yiyemez, ancak insanlar bu senelerde biriktirdiklerini yerler. Bu cümledeki mecazı Beyzâvî şu net ifadelerle göstermiştir: “Rüya ile tabirinin birbirine uyması için yeme fiili yıllara isnad edilmiştir. Aslında o yıllarda yaşayan insanlar kastedilmiştir.” Bu mecaz, zamana isnad türünden aklî bir mecazdır. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)
Cümlede sene lafzı mahzuftur. Îcâz-ı hazif sanatı vardır.ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَامٌ ف۪يهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَف۪يهِ يَعْصِرُونَ۟
عوم Aveme : Âm günlerin toplamı, sene ise ayların toplamıdır. Âm bir şeyin vakti olma anlamını ifade ederken sene de böyle bir mana yoktur. Bu nedenle âmul fiil denilir ancak senetül fiil denilmez. Buna mukabil tarih konusunda da seneta mietin denildiği halde âmu mietin kullanılmaz, çünkü belirtilen bu sayılar herhangi birşey için vakit değildirler. Âm ve sene arasındaki fark; sene, hak yada batıl , hayır yada şer olsun devirlerdeki değişikleri ifade eden zamanlar için kullanılır. Örneğin Nuh as.’ın kavmiyle yaşadığı haller süresince, Firavun ailesinin cezalandırılıp azaba mubtela kılınmaları gibi hayatlarında cereyan eden değişikliklerin olduğu zamanda hak, batıl yada hayır veya şer şeklinde sıradanlığın dışında cereyan eden değişimleri kapsayan zamanlar için sene kullanılır. Âm’a gelince; tabii durumlar ve sıradan programları kapsayan zamanlar için kullanılır. Nuh (as) dan sonraki elli yıl, bolluğun olduğu yıl, Allah u Teala’nın Nebi’yi ölü bıraktığı yüz yıl gibi… Buralarda hayatın akışında bir değişiklik olmamıştır. Sene daha çok sıkıntı ve kuraklığın olduğu yıl için kullanılır. Bundan dolayı kıtlık سِنه diye ifade edilir. عام ise daha çok ucuzluk ve bollğun olduğu yıl için kullanılır. Yine عَوْم Yüzmektir denilir ki, seneye عام denmesi, güneşin onun bütün burçlarında yüzdüğünden dolayıdır. (Müfredat – Tahqiq – Furuq) Kuran’ı Kerim’de isim kalıbında 9 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
غوث Ğavese : غَوْثٌ kelimesi yardım etmek anlamında kullanılır. إسْتَغَثْتُهُ fiili ise ondan yardım talep ettim/istedim demektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 5 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli gavs(u’l Âzam)dır.r. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَامٌ ف۪يهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَف۪يهِ يَعْصِرُونَ۟
Fiil cümlesidir. ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَأْت۪ي fiili, ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.
مِنْ بَعْدِ car mecruru يَأْت۪ي fiiline müteallıktır. ذٰ işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, muzâfun ileyhtir. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
عَامٌ fail olup lafzen merfûdur. ف۪يهِ car mecruru يُغَاثُ fiiline müteallıktır.
يُغَاثُ fiili عَامٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
يُغَاثُ merfû meçhul muzari fiildir. النَّاسُ fail olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. ف۪يهِ car mecruru يَعْصِرُونَ۟ fiiline müteallıktır.
يَعْصِرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَامٌ ف۪يهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَف۪يهِ يَعْصِرُونَ۟
يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ سَبْعٌ cümlesine ثُمَّ ile atfedilen ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ذٰلِكَ ile duruma işaret edilerek sonraki haberin önemi vurgulanmıştır. Ayrıca işaret isminde tecessüm özelliği vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsûs şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi, aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi; her ikisinde de ‘‘vücûdun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyan İlmi)
يُغَاثُ cümlesi عَامٌ için sıfattır. Muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Sıfatlar ıtnâb sanatıdır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
يُغَاثُ fiili غَيْث ’ten gelir ki yağmur demektir ya da غِواث ’tan gelir ki kıtlıktan kurtulmaktır. (Beyzâvî)
وَ ’la makabline atfedilen وَف۪يهِ يَعْصِرُونَ۟ cümlesi, muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Cümlede car mecrur önemine binaen amiline takdim edilmiştir.
Sözün gelişinden anlaşıldığı için bol olan şeyin ve sıktıkları şeyin ne olduğu zikredilmemiştir. Îcâz-ı hazif vardır.
Kur'an-ı Kerim’de verimli geçen yıl için عَامٌ , verimsiz geçen yıl için سنة kelimesi kullanılmıştır.
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِكَيْدِهِنَّ عَل۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَالَ | dedi ki |
|
2 | الْمَلِكُ | Kral |
|
3 | ائْتُونِي | bana getirin |
|
4 | بِهِ | onu |
|
5 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
6 | جَاءَهُ | gelince (Yusuf’a) |
|
7 | الرَّسُولُ | elçi |
|
8 | قَالَ | dedi |
|
9 | ارْجِعْ | dön |
|
10 | إِلَىٰ |
|
|
11 | رَبِّكَ | efendine |
|
12 | فَاسْأَلْهُ | ve ona sor |
|
13 | مَا | neydi? |
|
14 | بَالُ | maksadı |
|
15 | النِّسْوَةِ | kadınların |
|
16 | اللَّاتِي |
|
|
17 | قَطَّعْنَ | kesen |
|
18 | أَيْدِيَهُنَّ | ellerini |
|
19 | إِنَّ | şüphesiz |
|
20 | رَبِّي | Rabbim |
|
21 | بِكَيْدِهِنَّ | onların tuzaklarını |
|
22 | عَلِيمٌ | biliyor |
|
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْمَلِكُ fail olup lafzen merfûdur.
Mekulü’l-kavli ائْتُون۪ي بِه۪ٓ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olup mahallen mansubdur.
ائْتُون۪ي fiili ن ‘ un hazfiyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و’ ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki ن vikayedir. Mütekellim zamiri ى mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِه۪ٓ car mecruru ائْتُون۪ي fiiline müteallıktır.
فَلَمَّا جَٓاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
جَٓاءَهُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الرَّسُولُ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Şartın cevabı قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ ‘dır.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olup mahallen mansubdur.
ارْجِعْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ‘dir.
اِلٰى رَبِّكَ car mecruru ارْجِعْ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ك muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. اِسْـَٔلْهُ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ‘dir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَا istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. بَالُ haber olup lafzen merfûdur. النِّسْوَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الّٰت۪ي cemi müennes has ism-i mevsûl, النِّسْوَةِ ‘in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
İsm-i mevsûlun sılası قَطَّعْنَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: cinsiyet, adet, marifelik-nekrelik ve îrab.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَطَّعْنَ fiili (نَ) nûnu’n- nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.
اَيْدِيَهُنَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُنَّ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَطَّعْنَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındadır. Sülâsîsi قطع ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ رَبّ۪ي بِكَيْدِهِنَّ عَل۪يمٌ
İsim cümlesidir. إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
رَبّ۪ي kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup mahallen mansubdur. Mütekellim zamir ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِكَيْدِهِنَّ car mecruru عَل۪يمٌ ‘e müteallıktır. Muttasıl zamir هِنَّ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَل۪يمٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
عَل۪يمٌ mübalağa sıygasındadır.
Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ۚ
وَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan ائْتُون۪ي بِه۪ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Geldi anlamındaki اتى fiili, بِ harfiyle kullanıldığında getirdi manasına gelir. Bu tazmin sanatıdır.
فَلَمَّا جَٓاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ
فَ atıf harfidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi جَٓاءَهُ الرَّسُولُ aynı zamanda zaman zarfı olan لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı فَ karînesi olmadan gelen قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üsluptaki فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ cümlesi, makabline matuftur.
Sübut ifafe eden isim cümlesi مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham ismi مَا mübteda, بَالُ ise haber konumundadır. Müsnedin izafet terkibiyle gelmesi veciz ifade içindir. النِّسْوَةِ için sıfat konumundaki müşterek ism-i mevsûl الّٰت۪ي ’nin sılası قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ , mazi fiil sıygasında gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hazret-i Yusuf’un, "o hadiseyi araştırmasını talep et" anlamına gelecek bir ifade kullanmaması, kendi suçsuzluğunun ve nezihliğinin ortaya çıkması için hükümdarı ciddiyetle bunu araştırmaya teşvik etmek içindir. Zira soru, yöneltildiği kimsenin, araştırmanın azamisi için gayret göstermesinin heyecanını verir. Talep ise bazen hafife alınıp ona aldırış edilmez. (Ebüssuûd)
اِنَّ رَبّ۪ي بِكَيْدِهِنَّ عَل۪يمٌ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
إِنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin isminin izafetle gelmesi veciz ifade ve muzâfun ileyhin şanı içindir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur بِكَيْدِهِنَّ , konudaki önemine binaen amiline takdim edilmiştir.
عَل۪يمٌ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Müsnedin mübalağalı ism-i fail kalıbında olması, cümlenin isim formunda olması karînesiyle cümlede sübut, hudûs, teceddüt vardır.
Ayetin son kısmındaki رَبّ۪ي sözüyle Allah Teâlâ veya Aziz kastedilmiştir.
قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ۜ قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi |
|
2 | مَا | neydi? |
|
3 | خَطْبُكُنَّ | durumunuz |
|
4 | إِذْ | zaman |
|
5 | رَاوَدْتُنَّ | murad almak istediğiniz |
|
6 | يُوسُفَ | Yusuf’un |
|
7 | عَنْ |
|
|
8 | نَفْسِهِ | nefsinden |
|
9 | قُلْنَ | dediler ki |
|
10 | حَاشَ | haşa |
|
11 | لِلَّهِ | Allah için |
|
12 | مَا |
|
|
13 | عَلِمْنَا | biz bilmiyoruz |
|
14 | عَلَيْهِ | onun |
|
15 | مِنْ | hiçbir |
|
16 | سُوءٍ | kötülüğünü |
|
17 | قَالَتِ | dedi |
|
18 | امْرَأَتُ | karısı da |
|
19 | الْعَزِيزِ | Aziz’in |
|
20 | الْانَ | işte şimdi |
|
21 | حَصْحَصَ | yerini buldu |
|
22 | الْحَقُّ | hak |
|
23 | أَنَا | ben |
|
24 | رَاوَدْتُهُ | murad almak istemiştim |
|
25 | عَنْ |
|
|
26 | نَفْسِهِ | onun nefsinden |
|
27 | وَإِنَّهُ | şüphesiz o |
|
28 | لَمِنَ |
|
|
29 | الصَّادِقِينَ | doğrulardandır |
|
قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli مَا خَطْبُكُنَّ ‘dır. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olup mahallen mansubdur.
مَا istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. خَطْبُكُنَّ haber olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُنَّ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِذْ zaman zarfı, رَاوَدْتُنَّ fiiline müteallıktır. رَاوَدْتُنَّ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
إِذْ : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ) den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükun üzere mebnidir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَاوَدْتُنَّ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُنَّ fail olarak mahallen merfûdur.
يُوسُفَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. يُوسُفَ kelimesi gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَنْ نَفْسِه۪ car mecruru رَاوَدْتُنَّ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ
Fiil cümlesidir. قُلْنَ fiili sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.
İtiraziyye olan حَاشَ لِلّٰهِ cümlesidir.
حَاشَ fiili mahzuf elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.( Mahmud Safî)
لِلّٰهِ car mecrur حَاشَ ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; مطيعا لله (Allah’a itaat ederek) şeklindedir.
Mekulü’l-kavli مَا عَلِمْنَا ‘dır. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olup mahallen mansubdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. عَلِمْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
عَلَيْهِ car mecruru عَلِمْنَا fiiline müteallıktır. مِنْ zaiddir. سُٓوءٍ lafzen mecrur, mef’ûl olarak mahallen mansubdur.
قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ
Fiil cümlesidir. قَالَتِ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
امْرَاَتُ fail olup lafzen merfûdur. الْعَز۪يزِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Mekulü’l-kavli حَصْحَصَ الْحَقُّۘ ‘dır. قَالَتِ fiilinin mef’ûlun bihi olup mahallen mansubdur.
الْـٰٔنَ zaman zarfı, حَصْحَصَ fiiline müteallıktır.
حَصْحَصَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْحَقُّ fail olup lafzen merfûdur.
اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir اَنَا۬ mübteda olarak mahallen merfûdur.
رَاوَدْتُهُ fiili haber olarak mahallen merfûdur.
رَاوَدْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عَنْ نَفْسِه۪ car mecruru رَاوَدْتُ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
هُ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
مِنَ الصَّادِق۪ينَ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. الصَّادِق۪ينَ ‘nin cer alameti ى ‘dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.
الصَّادِق۪ين kelimesi sülâsî mücerred olan صدق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَاوَدْتُ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi رود ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan مَا خَطْبُكُنَّ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, itirafa zorlamak amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Zaman zarfına muzâf olan رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قُلْنَ fiilinin mekulü’l-kavli olan حَاشَ لِلّٰهِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu cümle dua manasında itiraziyye de olabilir. O takdirde sonraki cümle mekulü’l-kavl olur.
لِلّٰهِ ‘deki cer harfi istisna ifade eder. Bazı dil bilimcilere göre ise zaiddir. İstisna ifade eden camid fiillerden sonra gelen isim, mef’ûl olarak mansubdur. (Mahmud Sâfî)
حَاشَ [Hâşa!] kelimesi harf-i cer olup, bir şeyi istisna ederken onu diğerlerinden tenzih edip ayırmak için kullanılır. (Keşşâf)
Mekulü’l-kavl olan مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ cümlesi, menfi mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مِنْ سُٓوءٍۜ ’deki tenvin hiçbir kötulük manasında kıllet ve nev ifade eder. İstiğrak harfi مِنْ ve nefy siyakta nekre, umuma işarettir.
قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin izafetle marife olması veciz ifade içindir.
قَالَتِ fiilinin mekulü’l-kavli olan الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. حَصْحَصَ ’ya müteallık olan الْـٰٔنَ , mukaddem zaman zarfıdır.
Dilciler حَصْحَصَ tabirinin, “Hak ortaya çıktı, gerçek zahir oldu ve kesin olarak anlaşıldı” manasına geldiğini söylemişlerdir. Bu, Arapların, “Deve bir yere çöküp iyice yerleşti” manasında söyledikleri deyiminden alınmıştır. Zeccâc ise bunun ‘hisse’ manasındaki kelimeden iştikak ettiğini ve Arapçada darb-ı mesel olarak hak pay (taraf), batıl paydan (taraftan) ayrıldı” denildiğini söylemiştir. (Fahreddin er- Râzî)
Bu ayetteki حَصْحَصَ [yerini buldu] sözcüğü, ferâidden (emsalsiz ve yeri doldurulamaz kelimeler) olup fesahatçilerin onun yerine başka bir sözcük koyması zordur. (İbn Ma‘sûm, Envâru’r-Rebî‘, V, 267; Allân, el-Bedî‘ fi’l-Kur’an, s. 576.)
اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪
Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ
Öncesine matuf olan اِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ cümlesi, اِنَّ ve lam-I muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur مِنَ الصَّادِق۪ينَ ’in müteallakı olan haber, mahzuftur.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ ve اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ ibareleri arasında mukabele vardır.
رَاوَدْتُهُ - رَاوَدْتُنَّ ve قَالَ - قُلْنَ - قَالَتِ kelime grupları arasında ve عَنْ نَفْسِه۪ ifadesinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.ذٰلِكَ لِيَعْلَمَ اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكَ | bu (sözlerim) |
|
2 | لِيَعْلَمَ | bilmesi içindir |
|
3 | أَنِّي | benim |
|
4 | لَمْ |
|
|
5 | أَخُنْهُ | kendisine hainlik etmediğimi |
|
6 | بِالْغَيْبِ | arkadan |
|
7 | وَأَنَّ | ve muhakkak |
|
8 | اللَّهَ | Allah’ın |
|
9 | لَا |
|
|
10 | يَهْدِي | başarıya ulaştırmayacağını |
|
11 | كَيْدَ | tuzağını |
|
12 | الْخَائِنِينَ | hainlerin |
|
ذٰلِكَ لِيَعْلَمَ اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ
İşaret ismi ذَ ٰلِكَ mahzuf fiilin mef’ûlu olarak mahallen mansubdur. Takdiri; قلت şeklindedir. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
لِ harfi, يَعْلَمَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiile müteallıktır.
يَعْلَمَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, يَعْلَمَ fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubdur.
ى mütekallim zamiri اَنَّ ’nin ismi olup mahallen mansubdur.
لَمْ اَخُنْهُ cümlesi اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
اَخُنْهُ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ‘dir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِالْغَيْبِ car mecruru اَخُنْهُ ‘deki failin veya mef’ûlun mahzuf haline müteallıktır.
وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ
وَ atıf harfidir.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اَنَّ ‘nin ismi olup fetha ile mansubdur.
لَا يَهْد۪ي cümlesi اَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَهْد۪ي fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
كَيْدَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْخَٓائِن۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
الْخَٓائِن۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan خون fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ لِيَعْلَمَ اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.
ذٰلِكَ , takdiri قلت (dedim) olan mahzuf fiilin, mef’ûlün bihi olarak mansub mahaldedir. Mütekellim Yusuf (as)’dır. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِيَعْلَمَ cümlesi, mecrur mahalde mahzuf fiile müteallıktır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’yi takip eden isim cümlesi اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ , masdar teviliyle يَعْلَمَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Sübut ifade eden bu isim cümlesinin haberi olan …لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ , menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hz. Yusuf’un اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ [Ben ona gıyabında hıyanet etmedim.] sözündeki hıyanet, cimadan kinayedir.
İşaret isminde istiare vardır. ذٰلِكَ ile olaya işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Hissi şeyleri işaret etmekte kullanılan işaret ismi ذٰلِكَ , burada konunun önemini vurgulamak için cümleye dahil edilmiştir.
لِيَعْلَمَ - بِالْغَيْبِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
اَخُنْهُ kelimesinde irsâd sanatı vardır.
الْغَيْبِ 'deki marifelik cins içindir.(Âşûr)
وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ
وَ atıf harfidir. Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ , masdar tevilinde, ayetteki ilk masdar-ı müevvele atfedilmiştir. Faidei haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, teberrük ve telezzüz amacına matuftur.
Menfi fiil cümlesi formunda gelen müsned, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de muzari fiil olması hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
İsim cümleleri sübut ve temekkün ifade eder.İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı [devamlılığı] ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ ifadesi istiâredir. Çünkü Allah Teâlâ, hainlerin hilesini, tehlikeli bir tuzağa doğru giden yolda, bundan habersizce ilerleyen yolcu konumunda ifade etmiştir. Yüce Allah, o hileyi doğru yola iletmeyeceğini yani amacına ulaşmada başarılı kılmayacağını, maksadına ulaşması için doğru yola kılavuzlamayacağını, -aksine yoldan sapmış, şaşkın şaşkın dolaşır vaziyette bırakacağını – çünkü onun Allah’a itaatsizlik yolunda gece karanlığında yolculuk yapan kimse gibi olduğunu, bu sebeple doğruya kılavuzlamasına layık, doğru amaca yönlendirmesine müstahak olmadığını bize bildirmiştir. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları)
الْخَٓائِن۪ينَ - اَخُنْهُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَيْدَ - الْخَٓائِن۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ [Allah hainlerin tuzağını başarıya götürmez] onu infaz etmez, doğruya ulaştırmaz ya da hainlere tuzakları sebebiyle hidayet etmez demektir. Fiilin tuzağa isnat edilmesi mübalağa içindir. Burada Rail'in, kocasına hıyanet ettiğine ve kendisinin emin olduğuna îma vardır. (Beyzâvî)İlimsiz hayat değersizdir. Kullanılmayan her şey gibi, kullanılmayan zihin de (kalb de) işlevini yitirmeye mahkumdur. İnsan nefsi öğrenmeye açtır ve bırakıldığında savrulmaya hazırdır. Bu yüzden insan, onu doğru bilgilerle doldurmak ve doğru ilimlerle meşgul ettirmek için harekete geçmelidir.
Çok insan, her şeyi bildiğine inanmak ister. Aslında bilmediği zaman, bilmiyorum diyebilmek daha değerlidir. Her şeyi bilmek mümkün değildir. İlim çok, insan kalbi ise tektir ve ömrü de kısadır. Biliyorum demek için öğrenilen ilim, değerini yitirir. İlmi severek anlatanla, anlatmayan bellidir. O, ilimde Her şeyi kesin bildiğini iddia eden; hem kendisine, hem de etrafına tehlikedir. Kalbe ve hayata kazınamayan ilim, ilim midir?
Ey ilmi sonsuz olan Allahım! Faydasız ilimden, hatalı hocadan ve bereketsiz ömürden, Sana sığınırım. Bildikleriyle büyüklenmekten, Yanlış bildiğinde ısrar etmekten, En doğrusunu bildiğini sanmaktan, yine Sana sığınırım. Sonsuz ilminden hayırla nasiplenenlerden, Hayırlı ilimlerle meşgul olanlardan, Hayırlı hocalardan öğrenenlerden, Öğrendikleriyle amel edenlerden ve Öğrendiklerini doğru aktaranlardan eyle beni. Gerektiğinde bilmiyorum demesini bilenlerden eyle nefsimi. Öğrendiği hayırlarla süslenenlerden eyle kalbimi. İlminle bereketlendir rızanı kazanmama vesile olacak; ömrümü, muhabbetimi, amellerimi, kelimelerimi ve düşüncelerimi.
Rabbi zidni ilmen ve fehmen ve imanen – Rabbim ilmimi ve anlayışımı ve imanımı arttır.
Amin.
Zeynep Poyraz @zeynokoloji