Yusuf Sûresi 87. Ayet

يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَايْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَايْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ  ...

“Ey oğullarım! Gidin Yûsuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا بَنِيَّ oğullarım ب ن ي
2 اذْهَبُوا gidin ذ ه ب
3 فَتَحَسَّسُوا araştırın ح س س
4 مِنْ
5 يُوسُفَ Yusuf’u
6 وَأَخِيهِ ve kardeşini ا خ و
7 وَلَا
8 تَيْأَسُوا umut kesmeyin ي ا س
9 مِنْ -nden
10 رَوْحِ rahmeti- ر و ح
11 اللَّهِ Allah’ın
12 إِنَّهُ zira
13 لَا
14 يَيْأَسُ umut kesmez ي ا س
15 مِنْ
16 رَوْحِ rahmetinden ر و ح
17 اللَّهِ Allah’ın
18 إِلَّا başkası
19 الْقَوْمُ kavimden ق و م
20 الْكَافِرُونَ kafir ك ف ر
 

Tekrar erzak almak için Mısır’a giden çocuklarına Hz. Ya‘kub’un söylediği bu sözler, onun, oğlu Yûsuf’tan ümidini kesmediğini ve Allah’ın lutfuyla bir gün kendisine kavuşacağını umduğunu göstermektedir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri

 Cilt: 3 Sayfa: 252

 
حسّ Hasse : حاسَّةٌ duyu organlarıyla idrak edilebilen varlıkların kendisiyle algılandığı kuvvedir. Bu köke ait حَوَاسٌّ sözcüğü beş duyu demektir. أحَسَّ ve حَسَّ fiilleri iki anlamda kullanılır: Birincisi ona hissimle/duyumla dokundum /vurdum anlamında kullanılırken diğeri onun algısına/duyusuna dokundum şeklindedir ki bu ikinci kullanım ölüme yol açabildiğinden ölüm de bu fiille ifade edilebilmektedir. حَسِيسٌ lafzı da öldürülen/maktul manasındadır. Yine حَسِسْتُ fiili عَلِمْتُ ve فَهِمْتُ fiillerine benzer, farkı yalnızca algı kuvvesiyle elde edilmiş olanlarda kullanılmasıdır. İf’al babı formundaki أحْسَسْتُهُ fiili de ‘onu algı kuvvemle idrak ettim’ anlamındadır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 6 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri hassas, hassa (duyu), his, hissiyat, hassasiyet, mütehassıs ve hissi (kable-l vukû)dur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَايْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ

 

يَا  nida harfidir.  بَنِيَّ   münada olup cemi müzekkere mülhak olduğu için nasb alameti  ي ‘dır. Aynı zamanda muzâftır.

Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Nidanın cevabı  اذْهَبُوا dur.

اذْهَبُوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَحَسَّسُوا  fiili   ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ يُوسُفَ  car mecruru  تَحَسَّسُوا  fiiline müteallıktır.  يُوسُفَ  kelimesi gayri munsarif olduğundan cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَخ۪يهِ  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  يُوسُفَ  ‘ye matuftur.  اَخ۪يهِ  harfle îrab olan beş isimden biridir. Cer alameti  ى  harfidir.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَايْـَٔسُوا  fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ رَوْحِ   car mecruru   تَايْـَٔسُوا   fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.


 اِنَّهُ لَا يَايْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

هُ  muttasıl zamiri,  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

لَا يَايْـَٔسُ  fiili,  اِنَّ ’nin  haberi olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَايْـَٔسُ  merfû muzari fiildir.  مِنْ رَوْحِ  car mecruru  يَايْـَٔسُ  fiiline müteallıktır.

اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  الْقَوْمُ  fail olup lafzen merfûdur. 

الْكَافِرُونَ  kelimesi  الْقَوْمُ ‘nun sıfatı olup ref alameti  وَ ‘dır. Cemi müzekker salimler harfle îrablanır.

الْكَافِرُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَايْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı olan  اذْهَبُوا  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üsluptaki  تَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ   cümlesi, nidanın cevabına matuftur. 

Yine nidanın cevabına matuf olan  وَلَا تَايْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ  cümlesi ise nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Az sözle çok anlam ifadesi için gelen  رَوْحِ اللّٰهِۜ  izafetinde  رَوْحِ  kelimesinin, Allah lafzına izafesi, tazim içindir.

مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ  ifadesi istiaredir. Kastedilen, ‘’Allah’ın vereceği ferahlıktan (ferac) ümit kesmeyin’’ manasıdır.  الْرَوْحِ ’, kokusu, esişi güzel rüzgârdır. Allah Teâlâ gam, keder ve sıkıntıların ardından gelen ferahlığı, kalpleri ferahlatan, gönülleri serinleten hoş esişli rüzgâra benzetmiştir. Bununla şu mana anlatılmak isteniyor: ‘’Üzüntülü kişinin nefes almasıyla, boğmaca hastalığına yakalanmış kişinin nefes alıp vermesiyle rahatlaması gibi kalpler de rüzgârla huzur ve sükunete erer. (Şerîf er- Râdî, Kur’an Mecazları)


 اِنَّهُ لَا يَايْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin haberi menfi muzari fiil sıygasında gelmiş, hükmü takviye, hudûs, teceddüt, tecessüm ve istimrar ifade etmiştir.  اِنَّهُ ’daki  هُ , şan zamiridir.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümle kasrla tekid edilmiştir.  لَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille fail arasındadır.  لَا يَايْـَٔسُ maksûr/sıfat,  الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ  maksûrun aleyh/mevsuftur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.

لَا  harfinden sonra gelen ve maksûr olan Allah’ın rahmetinden ümit kesmek,  اِلَّا istisna edatından sonra gelen ve maksûrun aleyh olan kâfir kavme hasredilmiştir.

Sâbûnî de aynı görüştedir.

تَايْـَٔسُوا - يَايْـَٔسُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

رَوْحِ  kelimesinin ve  اللّٰهِ  lafzının tekrarı ile ıtnâb yapılarak Allah’ın rahmetinin önemine dikkat çekilmiştir. Ayrıca bu tekrarlarda  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 

بَنِيَّ - اَخ۪يهِ   ve  تَحَسَّسُوا - لَا تَايْـَٔسُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı  nazîr vardır.

Yakub'un (aleyhisselâm) bu sözleri, oğullarını,  وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ   [Ve ben sizin bilemediğiniz şeyleri Allah tarafından biliyorum.]  sözünde müphem kalan bazı hakikatlerle irşattır. Sonra Yakub (as),  اِنَّهُ لَا يَايْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ [Çünkü şüphesiz kâfirler güruhundan başkası Allah'ın rahmetinden umudunu kesmez.]  sözleriyle de emrinin gereğini terk etmekten oğullarını sakındırmaktadır. (Ebüssuûd)

اِنَّهُ لَا يَايْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ [Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.] demiştir. el-Esmai şöyle demektedir: "Ravh insanın hissettiği ve kendisinde huzur bulduğu tatlı ve hafif rüzgâra denilir. Râ, vâv ve hâ harflerinin terkibi, hareketi deprenişi ifade eder. Binaenaleyh insanın, kendisi sebebiyle hafif hafif harekete geçtiği ve varlığından lezzet duyduğu şey,  رَوْحِ ’dır. (Fahreddin er-Râzî)