قَالَ اِنَّـمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi |
|
2 | إِنَّمَا | şüphesiz ben |
|
3 | أَشْكُو | arz ederim |
|
4 | بَثِّي | üzüntümü |
|
5 | وَحُزْنِي | ve tasamı |
|
6 | إِلَى | yalnız |
|
7 | اللَّهِ | Allah’a |
|
8 | وَأَعْلَمُ | ve bilirim |
|
9 | مِنَ | tarafından |
|
10 | اللَّهِ | Allah |
|
11 | مَا | şeyleri |
|
12 | لَا |
|
|
13 | تَعْلَمُونَ | sizin bilmediğiniz |
|
قَالَ اِنَّـمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
اِنَّمَا, kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden alıkoyan anlamında olup, buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
Mekulü’l-kavli, اَشْكُوا ’dur. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَشْكُوا fiili و üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
بَثّ۪ي mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri ى muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حُزْن۪ٓي kelimesi atıf harfi وَ ’la بَثّ۪ي ’ye matuftur.
حُزْن۪ٓي mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri ى muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَى اللّٰهِ ’ye matuftur. اِلَى اللّٰهِ car mecruru اَشْكُوا fiiline müteallıktır.
وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَعْلَمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir انا’dir.
مِنَ اللّٰهِ car mecruru اَعْلَمُ fiiline müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası لَا تَعْلَمُونَ ’dır. İrabtan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَعْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
قَالَ اِنَّـمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli ise اِنَّـمَٓا kasr edatıyla tekid edilmiş, muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Kasr, fiil ile car-mecrur arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.
Bu ayette اِنَّـمَٓا kasr edatı vasıtasıyla kasr yapılmıştır. Yakub (a.s.) hüzün ve kederiyle ilgili şikâyetini sadece Allah’a bildireceğini, Allah’tan başka hiç kimseye şikâyette bulunmayacağını anlatmaktadır. Maksûr/sıfat, mevsufa hasredilip onunla sınırlandırılarak diğerlerinden soyutlanmıştır.
بَثّ۪ي ve حُزْن۪ٓي ; iki müteradif kelimeden birinin diğerine atfı ile yapılan ıtnabtır. (el-İtkan) Bu kelimeler “üzüntü” manasında eşanlamlı lafızlardır. Bundan maksat mananın pekiştirilmesi ve ifadeye kuvvet kazandırılmasıdır. (Ali Bulut, Kur’an-ı Kerim’de Itnâb Üslubu)
بَثّ۪ي - وَحُزْن۪ٓي - اَشْكُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
بَثّ۪ي : Aslında “yaymak, serip neşretmek” manasına masdar ise de bundan مبثُوث manasına isim de kullanılır. O zaman anlamı, herkesin içine sığdıramayıp çevreye yaymaktan kendini alamayacağı zorlu bir dert ve merak demektir. Yani “Ben sabrımı allak bullak eden içimdeki bu ateşi ve hüznümü kimselere değil, ancak Allah’a şikâyet ediyorum.” demektir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Cümle وَ ’la mekulü’l-kavle matuftur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَعْلَمُ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası لَا تَعْلَمُونَ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَعْلَمُ - لَا تَعْلَمُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اللّٰهِ lafzının tekrarı manayı zihinde yerleştirmek, telezzüz ve tekid için ıtnabtır.
Bu ayette nazmın kolaylığı ve lafızların tatlılığı açıkça görülmektedir. Burada insicâmın yanı sıra إِلَى اللّهِ ve اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ ifadelerinde ta‘attuf vardır. Çünkü daha veciz bir kelam olan أعلم منه [O’ndan öğreniyorum.] ifadesini kullanmamış, اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ Allah’tan öğreniyorum] demiştir. (İbn Ebi’l-İsba‘, Bedî‘u’l-Kur’an, II, 166-67)