قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضاً اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالُوا | dediler ki |
|
2 | تَاللَّهِ | Vallahi |
|
3 | تَفْتَأُ | sen hâlâ |
|
4 | تَذْكُرُ | anıyorsun |
|
5 | يُوسُفَ | Yusuf’u |
|
6 | حَتَّىٰ | sonunda |
|
7 | تَكُونَ | olacaksın |
|
8 | حَرَضًا | hasta |
|
9 | أَوْ | yahut |
|
10 | تَكُونَ | olacaksın |
|
11 | مِنَ | -dan |
|
12 | الْهَالِكِينَ | helak olanlar- |
|
قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضاً اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul وَ ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, تَاللّٰهِ ’dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlu bihi olarak mahallen mansubdur.
تَاللّٰهِ car mecruru mahzuf kasem fiiline müteallıktır. Takdiri, نقسم پالله (Allah’a yemin ederiz.) şeklindedir.
تَفْتَؤُ۬ا merfû muzari nakıs fiildir. تَفْتَؤُ۬ا ismi müstetir olup takdiri انت ’dir.
ما فتئ fiili, isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
ما زال، ما برح، ما انفك و ما فتئى fiileri istimrar/devamlılık anlamı verir. Başlarına muhakkak olumsuzluk edatı gelmelidir. Bu edatların edatların muzari kipleri vardır. Burada olumsuzluk edatı hazf edilmiştir.
تَذْكُرُ fiili, تَفْتَؤُ۬ا haberi olarak mahallen mansubdur.
تَذْكُرُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
يُوسُفَ mef’ûlun bihtir.
Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَكُونَ nakıs, mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
تَكُونَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri انت ’dir.
حَرَضاً kelimesi تَكُونَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
اَنْ ve masdar -ı müevvel, cer mahallinde تَذْكُرُ fiiline müteallıktır.
اَوْ atıf harfi tahyir/ tercih ifade eder. Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَكُونَ nakıs, mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
تَكُونَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri انت ’dir.
مِنَ الْهَالِك۪ينَ car mecruru تَكُونَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. الْهَالِك۪ينَ ’nin cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.
الْهَالِك۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan هلك fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضاً اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli, yemin üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Ayette îcâz-ı hazif vardır. Car-mecrur olan تَاللّٰهِ takdiri, نقسم (yemin ederiz) olan mahzuf fiile müteallıktır.
Kasemin cevabı تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ cümlesidir. İstimrar fiillerinden olan nakıs fiil تفتأ ’nin dahil olduğu isim cümlesinin haberi muzari fiil sıygasındadır.
تَفْتَؤُ۬ا ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Gaye bildiren harf-i cer حَتّٰى ’nın gizli أنْ ’le masdar yaptığı تَكُونَ حَرَضاً cümlesi, mecrur mahalde تَذْكُرُ fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel, كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üsluptaki تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ cümlesi اَوْ harfiyle makabline atfedilmiştir.
مِنَ الْهَالِك۪ينَ ’nin müteallakı olan كَان ’nin haberi, mahzuftur. Bu icâz-ı hazif sanatıdır.
Bu ayeti kerimede حَرَضاً , تَفْتَؤُ۬ا ; تَ kelimelerinin üçü de benzerlerine nazaran daha az kullanılan kelimelerdir. تَ yemin harfi ب ve و harflerine göre en az kullanılan yemin harfidir. تَفْتَؤُ۬ا kelimesi زال ’ye göre daha az kullanılan ismini ref, haberini nasb eden bir fiildir. Bunlardan sonra gelen حَرَضاً kelimesi ise helak manasında yine az kullanılan bir kelimedir. İşte bu nedenle mürâât-ı nazîr sanatı oluşmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Bu üslup lafızlar arası bir iltifatın gözlenmiş olduğunu göstermektedir. Bunun tersi olarak bütün kelimeleri yaygın kullanıma sahip kelimelerden oluşan ayetler de vardır. (Bu ayet lafzın lafızla uyumu konusunda ikinci tanımı kabul edenler tarafından lafzın mana ile uyumuna örnek gösterilmiştir. Çünkü Yusuf’un (a.s.) kardeşlerinin Yakub’u (a.s.) onu hatırlayıp durması konusunda tedirgin etmeleri içeriğine bu lafızlar uygun düşmektedir. (‘Alevî, Yahya b. Hamza b. Ali b. İbrahim, Kitâbu’ṭ Ṭırâz el-Muteḍamminu li Esrâri’l Belâġati ve ‘Ulûmi Ḥaḳaiḳı’l İ‘câz, (thk. Muhammed Abdüsselam Şahin), s. 468, Beyrut, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 1995)
Zemahşerî, kural gereği ayetteki تَفْتَأُ fiilinin başında aslında olumsuzluk لا ’sı bulunduğunu, ancak hazf edildiğini kaydeder. Bu tarz uygulamalarda, cümle içinde bir karışıklık ve anlam kaymasının olmaması için elbette maddi ve manevi verilerin olması gerekir. Mezkur ayetteki hazfin belirleyicisi, “Yeminden sonra gelen olumlu muzari fiiller mutlaka tekid nûnu alırlar” kuralıdır. تَفْتَأ fiili söz konusu pekiştirme harfini almadığından olumsuz kabul edilir. (Zemahşerî, Keşşâf, II, 479 (Yusuf Suresi, 85). (Beyzâvî)
Ayette icaz-ı hazif vardır. تَفْتَؤُ۬ا fiilinin aslı لا تَفْتَؤُ۬ا ’dur. Yusuf’u kederlenerek anmaya devam ediyorsun manasındadır. لا karışıklığı önlemek için hazf edilmiştir. Arap üslubunda bu, bilinen bir yöntemdir. (Sâbûnî )
Halil ve Sîbeveyh ise; لا ’nın yemin halinde takdir edileceğini iddia etmişlerdir. Çünkü yemin halinde açıklanması zor bir taraf olmaz. Eğer böyle bir takdir vâcip olsaydı, bu لا yerine لَنْ olmalı idi. (Kurtubî)
الْهَالِك۪ينَ ,حَرَضاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, تَكُونَ fiilinin tekrarında cinas ve reddül aczi ales sadri sanatları vardır.
الْهَالِك۪ينَ - حَرَضاً kelimelerinin yakın anlamlı olmalarına rağmen arka arkaya kullanılması, تَكُونَ fiilinin tekrarı, Yakub’un (a.s.) üzüntüsünün fazlalığına dikkat çekme kastıyla yapılan ıtnâbtır.