Yusuf Sûresi 84. Ayet

وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظ۪يمٌ  ...

Onlardan yüz çevirdi ve, “Vah! Yûsuf’a vah!” dedi ve üzüntüden iki gözüne ak düştü. O artık acısını içinde saklıyordu.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَتَوَلَّىٰ ve yüzünü çevirdi و ل ي
2 عَنْهُمْ onlardan
3 وَقَالَ ve dedi ق و ل
4 يَا أَسَفَىٰ kederim ا س ف
5 عَلَىٰ üzerindeki
6 يُوسُفَ Yusuf
7 وَابْيَضَّتْ ve ağardı ب ي ض
8 عَيْنَاهُ gözleri ع ي ن
9 مِنَ -den
10 الْحُزْنِ keder- ح ز ن
11 فَهُوَ O
12 كَظِيمٌ yutkunuyordu ك ظ م
 
Oğlu Bünyâmin’in Mısır’da tutulduğunu haber alan Hz. Ya‘kub’un, diğer oğlu Yûsuf hakkındaki üzüntüleri yeniden depreşti ve üzüntünün şiddetinden gözlerine boz geldi. Bu olay iki şekilde açıklanmıştır: a) 96. âyette “Tekrar görür hale geldi” buyurulduğu için bunu karîne olarak alanlar, boz gelmekten maksat “Üzüntüden ve ağlamaktan dolayı gözünün kapanmasıdır” demişlerdir. Uzmanların açıklamalarına göre nâdir de olsa üzüntüden gözde katarakt oluştuğu ve sonra bir şokla bunun zâil olduğu görülmüştür. b) Râzî’nin de katıldığı (XVIII, 195) ikinci anlayışa göre göze boz gelmesinden maksat gözün yaşa boğulmasıdır; açılması ise üzüntü ve ağlama sebebinin ortadan kalkması, göz yaşının dinmesidir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 252
 

Riyazus Salihin, 929 Nolu Hadis
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ruhunu teslim etmek üzere olan oğlu İbrahim’in yanına girince gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Bunun üzerine Abdurrahman İbni Avf:Ey Allah’ın Resûlü! Siz de mi ağlıyorsunuz?” diye sordu. Hz. Peygamber ona:

“Ey İbni Avf! Bu gördüğün gözyaşları rahmet ve şefkat eseridir” cevabını verdi. Sonra şunları ilave etti:
-“Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Biz ancak Rabbimiz’in razı olacağı sözleri söyleriz. Ey İbrahim! Seni kaybetmekten dolayı gerçekten üzgünüz.”
(Buhârî, Cenâiz 43; Müslim, Fedâil 62. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 53)
 

كظم Kezame :

 كَظَمٌ soluğun çıkış yeridir. كُظُومٌ ise nefesin tutulması anlamına gelir. Bununla susmak ifade edilir. Bu kökten başka kelimelerle sükut ve sessizlikte ifade edilir. Yine aynı kökten gelen كَظْمُ الْغَيْظِ ifadesi öfkesini bastırmak/yutmaktır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 6 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekli Kâzımdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظ۪يمٌ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَوَلّٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. 

عَنْهُمْ  car mecruru  تَوَلّٰى  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.

Mekulü’l-kavli,  يَٓا اَسَفٰى dır.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

يَٓا  nida harfi,  اَسَفٰى  münada olup  elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

عَلٰى يُوسُفَ  car mecruru  اَسَفٰى ya müteallıktır. 

يُوسُفَ  kelimesi gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.  Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَ  istînâfiyyedir. 

ابْيَضَّتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  عَيْنَاهُ  fail olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنَ الْحُزْنِ  car mecruru  ابْيَضَّتْ  fiiline müteallıktır.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

كَظ۪يمٌ  haber olup lafzen merfûdur. 

كَظ۪يمٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَوَلّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ولى ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar. 

ابْيَضَّتْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  افْعَلَّ  babındadır. Sülâsîsi  بيض ’dir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ

 

Ayet önceki ayetteki  قَالَ  fiiline matuftur. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Öncesine matuf olan  قَالَ يَٓا اَسَفٰى  cümlesi müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  يَٓا اَسَفٰى  şeklinde nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı mahzuftur. 

عَلٰى يُوسُفَ ’nin müteallakı  اَسَفٰى dır.

Hz. Yakub’un üzüntüsünü dile getirdiği nida cümlesi, nudbe üslubudur. Cümlede mütekellim zamiri dolayısıyla nudbe elifi, hafiflik için hazfedilmiştir. (Mahmud Safî)

Kişinin kendisinin veya başkasının uğradığı felaket ve musibetten duyduğu acıyı açıklamak için yaptığı nidaya nudbe denir. Nudbe harfi  وا dır. Nadir olarak  يَٓا  ile gelir. 

اَسَفٰى - يُوسُفَ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada  يُوسُفَ  ve أَسَفَى  kelimeleri arasında ses benzeşmesi vardır. Zemahşerî, ses uyumunun asla manadan ayrı gelmediğini, tamamen matbû olduğunu vurgular. (Zemahşerî, Keşşâf, II, 477) 

اَسَفيٰ  kelimesinin sonundaki elif-i maksûre mütekellim “ى” sından bedeldir ve kelime “ey esefim” demektir. Yahut nudbe elifidir ki musibetin şiddetiyle “ah” demek gibi hüzün ve hasretin ifadesinde kullanılır ve uzayıp gittiğini ifade eder. Nidanın cevabı mahzuftur.  عَلٰى يُوسُفَ  ise esefin mebnasını gösteren müteallakıdır.  اَسَفٰى  ile  يُوسُفَ arasındaki cinas ise ifadeye ayrı bir güzellik ve musiki kazandırmaktadır. Ki bedi’ ilminde buna “tecnis-i tasrif” adı verilir.  يَٓا  esasen uzaktakini çağırmak için kullanılan bir ünlemdir. Kalbinin derinlerindeki üzüntüyü sanki söz anlar bir şahıs gibi böyle nida ile çağırmak da ayrıca pek anlamlı bir mecazdır. (Elmalılı Hamdi Yazır ve Âşûr)

Âşûr esef kelimesinin akıllı bir canlı yerine konduğunu söylemiştir. 


 وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظ۪يمٌ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Öncesine matuf olan  فَهُوَ كَظ۪يمٌ, mübteda ve haberden müteşekkil faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsned, sahibinden ayrılmayan özelliği belirten, sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek vurgu ve sebat ifade etmiştir. 

İsim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Mazi fiil, geçmiş zaman ile kayıtlıdır. İsim zamanla kayıtlı olmadığı için daha kapsamlı, genel ve sabittir. Bundan dolayı daha kalıcı bir manaya işaret etsin diye bazen fiilden isme dönülür. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظ۪يمٌ  ibaresinde tasrihi istiare vardır. Hz.Yakub’un kalbinin hüzünle dolması, kırbanın su ile dolmasına benzetilmiştir. Sabrı ve Allah’tan başka hiç kimseye şikâyet etmemesi yani كَظ۪يمٌ oluşu, kırbanın ağzına kadar dolup dışarıya hiç bir şey sızdırmamasına benzetilmiştir. (Mahmud Safî)

اَسَفٰى - الْحُزْنِ - كَظ۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

مِنَ الْحُزْنِ  ifadesindeki  مِنَ  sebebiyyedir. Hüzün çok ağlamanın sebebidir ki bu çok ağlamak da onun gözlerinin iyi görmemesine sebep olmuştur. Bana göre ابْيِضاضَ العَيْنَيْنِ  ifadesi de görmemekten kinayedir. (Âşûr)