قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالُوا | dediler |
|
2 | أَإِنَّكَ | yoksa sen misin? |
|
3 | لَأَنْتَ | sen |
|
4 | يُوسُفُ | Yusuf |
|
5 | قَالَ | dedi |
|
6 | أَنَا | ben |
|
7 | يُوسُفُ | Yusuf’um |
|
8 | وَهَٰذَا | ve bu da |
|
9 | أَخِي | kardeşimdir |
|
10 | قَدْ | muhakkak |
|
11 | مَنَّ | lutfetti |
|
12 | اللَّهُ | Allah |
|
13 | عَلَيْنَا | bize |
|
14 | إِنَّهُ | doğrusu o |
|
15 | مَنْ | kim |
|
16 | يَتَّقِ | korkarsa |
|
17 | وَيَصْبِرْ | ve sabrederse |
|
18 | فَإِنَّ | şüphesiz |
|
19 | اللَّهَ | Allah |
|
20 | لَا |
|
|
21 | يُضِيعُ | zayi etmez |
|
22 | أَجْرَ | ecrini |
|
23 | الْمُحْسِنِينَ | iyilik edenlerin |
|
Hz. Yûsuf, artık kendisini tanıtmanın zamanı geldiğini düşünerek, cahillikleri yüzünden kardeşlerinin kendisine ve kardeşi Bünyâmin’e yaptıklarını onlara hatırlatıp kendini tanıttı. Böylece Yûsuf kuyuya atıldığı zaman, kendisine vahyedilmiş olan, “Kardeşlerinin yaptıklarını bir gün onlara kendileri (senin kim olduğunun) farkına varmadan mutlaka haber vereceksin!” meâlindeki 15. âyetin verdiği haber, gerçekleşmiş oldu. Kardeşleri kusurlarını itiraf edip özür dilediler. O da onları bağışladığını bildirdi. İnsanların kıskanması, Allah’ın bir kimse için takdir etmiş olduğu nimeti engelleyemez. Nitekim, Resûlullah duasında şöyle demiştir: “Allahım! Senin verdiğine engel olacak yoktur. Senin engel olduğunu da verecek yoktur” (Buhârî, “Ezân”, 155). Kardeşlerinin kıskanması da Yûsuf’un yükselmesine engel olamamıştır. Sonunda kendileri mahcup olmuş ve Allah’ın Yûsuf’u kendilerinden üstün kılmış olduğunu yemin ederek itiraf etmişlerdir. Ziyâ Paşa’nın dediği gibi:
Zalimlere bir gün dedirir kudret-i Mevlâ:
Tallahi lekad âserekellahu aleynâ!
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 254
قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ
Fiil cümlesidir. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُ ’dir. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. Hemze istifham harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
كَ muttasıl zamiri, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzhalakadır. Munfasıl zamir اَنْتَ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُوسُفُ kelimesi haber olup gayri munsariftır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, اَنَا۬ يُوسُفُ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Munfasıl zamir اَنَا۬ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُوسُفُ kelimesi haber olup gayri munsariftır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
İşaret ismi هٰذَٓا mübteda olarak mahallen merfûdur. اَخ۪ي haber olup mukadder damme ile merfûdur ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. مَنَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
عَلَيْنَا car mecruru مَنَّ fiiline müteallıktır.
اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
هُۥ muttasıl zamiri إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مَنْ يَتَّقِ cümlesi إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يَتَّقِ şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur.
يَصْبِرْ fiili atıf harfi وَ ‘la يَتَّقِ fiiline müteallıktır.
يَتَّقِ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi وقي ’dır.
Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur.
لَا يُض۪يعُ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُض۪يعُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
اَجْرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْمُحْسِن۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُحْسِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُض۪يعُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi ضيع ’dir. İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli olan ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen muhatabı itirafa zorlayan takrir manasında olduğu için, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
اِنَّ ‘nin haberi olan اَنْتَ يُوسُفُ cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelam, sübut ifade eden isim cümlesidir.
Cümle onun Yusuf (as) olduğunu anlamalarının zorluğundan dolayı اِنَّ , fasıl zamiri ve ibtidâ lamıyla tekid edilmiştir.( Âşûr)
قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَنَا۬ يُوسُفُ, sübut ifade eden isim cümlesi formunda, lazım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Makabline matuf olan وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ , sübut ifade eden isim cümlesi formunda, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin işaret ismi هٰذَا ile marife olması, işaret edilene tazim ifade ederek önemini vurgular. İşaret ismi en güzel temyiz yollarından biridir.
هٰذَٓا işaret ismiyle kardeşini işaret eden Yusuf (as) ona dikkat çekip önemini pekiştirmek istemiştir.
ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ [ Sen, gerçekten sen Yusuf musun?] (Yusuf, 12/ 90). Yusuf (as) yaklaşık iki yıldır kendisine gelip giden kardeşlerine, “Siz cahilken Yusuf’a ve kardeşine ne yaptığınızı bildiniz mi?” (Yusuf,12/89) diye sual edince onlar kendilerine bu hatırlatmayı yapan ve durumlarından haberdar olan şahsın gerçekten Yusuf olduğunu anladılar, fakat bunu tekid etmek ve ikrar ettirmek için şu soruyu sordular: ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ [Sen, gerçekten sen Yusuf musun?] İşte bu manayı istifham edatının takrir anlamı vermektedir. Bu durumu müfessirimiz şu şekilde izah eder: “Buradaki istifham takriridir. Yani Yusuf’un kimliğini ikrar ettirmek için sorulmuştur. İstifham edatı hemzenin arkasından tekid ve tahkik edatı اِنَّ ‘nin kullanılması ve haberin başına tekid lamı getirilmesi de buna delildir.
Yusuf’un onların sorularına cevap verirken اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ (Ben Yusufum, bu da kardeşimdir) diyerek kendi adını zikretmenin yanında هٰذَٓا (bu) ismi işareti ve اَخ۪يۘ (kardeşim) kelimelerini de kullanması, takrir anlamını daha da güçlendirmek ve şüpheye mahal bırakmayacak şekilde kendisinin Yusuf olduğunu ifade etmek içindir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)
قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle tahkik harfi قَدْ ile tekid edilmiş müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ
Fasılla gelen cümle ta’lîliye hükmündedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Müsned şart üslubunda haberî isnad formunda gelmiştir.
Şart cümlesi مَنْ يَتَّقِ , mübteda ve haberden müteşekkil faide-i haber talebî kelamdır. Şart ismi مَنْ ’in haberi يَتَّقِ , meczum muzari fiil sıygasında gelerek, hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Aynı üslupla gelen يَصْبِرْ cümlesi يَتَّقِ cümlesine tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.
فَ şartın cevabına gelen rabıta harfidir.
Cevap cümlesi olan فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ , isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ile tekid edilmiştir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkarî kelamdır.
Müsnedün ileyhin lafza-i celalle marife olması telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak içindir. Tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlede nefy harfi müsnedün ileyhden sonra gelmiş ve müsned de fiil cümlesi formundadır. Bu terkip hükmü takviye ifade eder. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi ve isnadın tekrar edilmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Ayetin son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyil cümleleri ıtnâb babındandır.
(Allah onların ecrini zayi etmez) değil, [muhsinlerin ecrini zayi etmez] denmesi, idmâc yoluyla, muhsinlerin ecir alacağını gösterir.
اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ ibaresinde istiare vardır. Muhsin, çalışıp karşılığında ücret alan biri yerine konulmuştur.
Allah Teâlâ, فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ [Doğrusu Allah muhsinlerin mükafatını zayi etmez] buyurarak, mutlak bir mana ifade etmiş ve her muhsini ve bunu yapan herkesi kapsayan bir uslûb kullanmıştır. Böylece bu fiili yapan veya ister bu fiili, ister ihsan kapsamında bir başka fiili yapan olsun her muhsini bu mananın içine dahil etmiştir. Rûhu'l-Me‘ânî'de şöyle yazılıdır: “Bu sıfatı taşıyan herkesi umumi olarak kapsayan bir mana ifade etmesi için zamir zikredilmemiştir. Bu cümle, sabır emrinin sebebini bildirir. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c.3, s.355)
“Şüphesiz Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez, dedi” cümlesinde zamir yerine zahir olarak muhsinin demesi, muhsinin takva ve sabır sıfatını birleştiren kimse olduğunu vurgulamak içindir. (Beyzâvî)
Ayette sabreden ve sakınan kimselerin muhsin sıfatıyla vasıflanacağı bildirilmektedir
يَتَّقِ - يَصْبِرْ ve الْمُحْسِن۪ينَ - مَنَّ ve اَنَا۬ - اَنْتَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اللّٰهُ ve يُوسُفُ kelimeleri ayette ikişer kez tekrarlanmıştır. Reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مَنَّ - مَنْ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs sanatı vardır.