İbrahim Sûresi 12. Ayet

وَمَا لَـنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟  ...

“Allah, bize yollarımızı dosdoğru göstermişken, biz ne diye O’na tevekkül etmeyelim? Bize yaptığınız eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا neden?
2 لَنَا biz
3 أَلَّا
4 نَتَوَكَّلَ dayanmayalım و ك ل
5 عَلَى
6 اللَّهِ Allah’a
7 وَقَدْ elbette
8 هَدَانَا bize göstermişken ه د ي
9 سُبُلَنَا yollarımızı س ب ل
10 وَلَنَصْبِرَنَّ ve katlanırız ص ب ر
11 عَلَىٰ
12 مَا
13 اذَيْتُمُونَا bize yaptığınız eziyetlere ا ذ ي
14 وَعَلَى ve
15 اللَّهِ Allah’a
16 فَلْيَتَوَكَّلِ dayansınlar و ك ل
17 الْمُتَوَكِّلُونَ tevekkül edenler و ك ل
 
Peygamberler, Allah’ın varlığını, birliğini ıspatlayacak bunca aklî delil varken insanların bu konuda şüpheye düşmelerinin yersiz ve anlamsız olduğunu vurgulamışlar, bu davranışı sergileyen inkârcıları kınamışlar, hakkı inkâr edenlerin bu dünyada başlarına gelmesi mukadder olan felâketlere işaret ederek Allah’ın, onları bağışlayıp helâk olmaktan kurtulacakları bir yola davet ettiğini ve bu yolda yürüyebilmek için kendilerine gerekli süreyi verdiğini ifade etmektedir. Ancak inkârcılar Allah’ın insanla iletişim kurup ona vahiy göndereceğine inanmadıkları için peygamberlerin bu çağrısına kulak vermemişler; onlardan insan gücünün üstünde bir delil yani mûcize getirmelerini istemişlerdir. Oysa insan olmak peygamberliğe engel değildir; nitekim insanlığa gönderilmiş olan peygamberlerin tamamı insandır (Nahl 16/43; Enbiyâ 21/7). Peygamberler buna işaret ettikten sonra bu görevin kime verileceği konusunun Allah’ın iradesine ve tercihine bağlı olduğunu, bunu kullarından dilediğine lutfettiğini, Allah’ın izni olmadan peygamberin herhangi bir mûcize getirmesinin mümkün olmadığını ifade etmişler, gerçeği bulup onunla aydınlanmak isteyen müminlerin mûcizelere değil Allah’a ve O’nun gönderdiği mesaja dayanıp güvenmelerini tavsiye etmişlerdir.
 
Peygamberler, Allah’ın varlığını, birliğini ıspatlayacak bunca aklî delil varken insanların bu konuda şüpheye düşmelerinin yersiz ve anlamsız olduğunu vurgulamışlar, bu davranışı sergileyen inkârcıları kınamışlar, hakkı inkâr edenlerin bu dünyada başlarına gelmesi mukadder olan felâketlere işaret ederek Allah’ın, onları bağışlayıp helâk olmaktan kurtulacakları bir yola davet ettiğini ve bu yolda yürüyebilmek için kendilerine gerekli süreyi verdiğini ifade etmektedir. Ancak inkârcılar Allah’ın insanla iletişim kurup ona vahiy göndereceğine inanmadıkları için peygamberlerin bu çağrısına kulak vermemişler; onlardan insan gücünün üstünde bir delil yani mûcize getirmelerini istemişlerdir. Oysa insan olmak peygamberliğe engel değildir; nitekim insanlığa gönderilmiş olan peygamberlerin tamamı insandır (Nahl 16/43; Enbiyâ 21/7). Peygamberler buna işaret ettikten sonra bu görevin kime verileceği konusunun Allah’ın iradesine ve tercihine bağlı olduğunu, bunu kullarından dilediğine lutfettiğini, Allah’ın izni olmadan peygamberin herhangi bir mûcize getirmesinin mümkün olmadığını ifade etmişler, gerçeği bulup onunla aydınlanmak isteyen müminlerin mûcizelere değil Allah’a ve O’nun gönderdiği mesaja dayanıp güvenmelerini tavsiye etmişlerdir.
 
منّ Menne : مَنٌّ kendisi ile tartının yapıldığı alettir. مِنَّة Minnet ise ağır nimettir ve iki şekilde kullanılır: Birincisi; bil fiil/doğrudan büyük bir iyilik yapmaktır ki bu da gerçek anlamda ancak Allah için kullanılır. İkincisi ise söz olarak söylenen büyük iyilik anlamındaki minnettir ki bu da, minnet altında bırakarak büyük iyiliği söylemektir ve insanlar arasıda yerilen bir davranıştır. Ancak nankörlük durumunda, minnetin zikri iyi olur denmiştir. مَمْنُونٌ sözcüğü bir görüşe göre sayılan ve hesap edilen anlamındadır. Başka bir görüşe göre ise kesilen/eksiltilen demektir. Buradan hareketle ölüm için de مَمْنُونٌ denmiştir. Zira ölüm sayıyı azaltır, yardımı da keser. Bir görüşe göre sözlü minnette buradan gelir. Çünkü o da ölüme benzer şekilde nimeti keser ve şükrün de kesilmesini gerektirir.
Son olarak Kuran-ı Kerim’de geçen مَنٌّ lafzı bir görüşe göre ağaçların üzerine düşen, içinde bir tatlılığa sahip süt gibi birşeydir. سَلْوَى ise bir tür kuştur. Diğer bir görüşe göre ise hem مَنٌّ hem de سَلْوَى sözcüğü Yüce Allah’ın onlara bahşettiği nimete işarettir. Her ikisi de bizatihi aynı şeyi ifade etmektedir. Fakat bu nimeti zikredip, hatırlatıp onların başlarına kakmak için onu مَنٌّ diye adlandırmıştır. Son olarak سَلْوَى olarak adlandırılması da onunla teselli buldukları içindir denilmiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 27 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri minnet etmek, memnun, memnuniyet ve Mennân’dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَمَا لَـنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  مَا  istifham ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَـنَٓا  car mecruru mübtedanın mahzuf  haberine müteallıktır. 

اَنْ  masdar harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نَتَوَكَّلَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel takdir edilen  فِی  harfiyle, mahzuf habere müteallıktır.

عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  نَتَوَكَّلَ  fiiline müteallıktır.

وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَا  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

هَدٰينَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili, müstetir olup takdiri هُو ’dir.  سُبُلَنَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.   


وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen tekid harfidir.  نَصْبِرَنَّ  fiilinin sonundaki  ن , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. 

نَصْبِرَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir.  Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.

Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

مَٓا   ve masdar-ı müevvel,  عَلٰى  harf-i ceriyle birlikte  نَصْبِرَنَّ  fiiline müteallıktır.

اٰذَيْتُمُونَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمُ  fail olarak mahallen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  و  harfi getirilir.  اٰذَيْتُمُونَا  fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denilir. 

 


وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟

 

وَ  atıf harfidir.  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  يَتَوَكَّلِ  fiiline müteallıktır.

فَ  istînâfiyyedir. şeklindedir.

لْ  emir lam’ıdır.  يَتَوَكَّلِ  meczum muzari fiildir.  الْمُتَوَكِّلُونَ  fail olup ref alameti  وَ ‘dır. Cemi müzekker salimler harfle îrablanır.

الْمُتَوَكِّلُونَ  kelimesi, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan  تَفَعَّلَ babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتَوَكَّلِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  وكل ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

وَمَا لَـنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ 

 

Elçilerin sözlerinin devamı olan ayet mekulü’l-kavle matuftur.

İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen gerçek manada soru olmayıp inkâr manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Menfi isim cümlesinde, haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.  لَـنَٓا  bu mahzuf habere müteallıktır. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  لَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ , takdir edilen  فِی  harfiyle, mahzuf hale müteallıktır. Cümlenin takdiri …ما لنا ساعين في ترك التوكّل  [Bizim neyimiz var ki tevekkülü terk etmeye çalışıyoruz?] şeklindedir.

Akabindeki  و ’la gelen  وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ  cümlesi,  نَتَوَكَّلَ  fiilinin failinden haldir. Tahkik harfi  قَدۡ ‘la tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Müekked hal ile yapılan ıtnâbtır. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade etmektedir. İki çeşittir, hal-ı müessese ve hal-i müekkede. Müesses hal, onsuz cümlenin tam olarak anlaşılmadığı hal türüdür. Müekked hal ise cümlenin manası onsuz anlaşıldığı gibi cümlenin anlamını tekid etmek amacını güder. Hal-i müekked, kendisinden önceki fiille lafzen farklı olmakla beraber manen aynı olabileceği gibi lafzen ve manen de aynı olabilir. (İslam Ansiklopedisi Müekked hal ile Yapılan Itnâb)


 وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ 

 

وَ , istînâfiyedir. Cümle, mukadder kasemin cevabıdır. Kasemin cevabının başına gelen harf ve nûn-u sakîle olmak üzere iki unsurla tekid edilen cevap cümlesi, muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Mahzuf kasemle birlikte cümle, gayrı talebî inşâî isnaddır.

Mecrur mahaldeki mevsûlün sılası olan  اٰذَيْتُمُونَا  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekküne ve istikrara işaret etmiştir. 


 وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟

 

وَ  atıf harfidir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلَى اللّٰهِ , amili olan  فَلْيَتَوَكَّلِ  fiiline takdim edilmiştir. Bu takdim, kasr ifade etmiştir. Tevekkül edenler sadece Allah’a tevekkül etsinler demektir. Allah lafzı maksûrun aleyhtir.

فَ  mahzuf şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan  فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri, إن عزم المؤمنين على أمر  [Müminler bir işe azmederlerse…]  olan mahzuf şart cümlesiyle birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟  (Tevekkül edenler tevekkül etsin) cümlesinde iştikâk cinası (Safvetü't Tefasir)  ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Tekrar ‘Tevekkül edenler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler” demişlerdir. Bu tevekkülün tekrar zikredilmesinin hikmeti şudur: Peygamberler “Hem biz niçin Allah’a (tevekkül etmeyelim) güvenip dayanmayalım ki…” ifadeleri ile kendileri için Allah’a tevekkülün gerekli olduğunu belirtmişlerdir. Daha sonra, kendileri ile ilgili şeyleri tamamlayınca, kendilerine uyan kimselere de bunu emrederek, “Tevekkül edenler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler” demişlerdir ki bu ifade iyiyi ve güzeli emreden kimsenin, ancak o şeyi önce kendisi yaparsa tesirli olacağını gösterir.

Ayette bir tekrar söz konusu olmaz. Çünkü, “yalnız Allah’a tevekkül etsinler” ifadesi, iki değişik maksaddan ötürü, iki ayrı yerde gelmiştir. Hem birincisinin tevekkülü başlatma, ikincisinin de onu devam ettirme ve sürdürmeye çabalamak manasına olduğu da söylenmiştir. Allah en iyi bilendir. (Fahreddin er-Râzî)

فَلْيَتَوَكَّلِ - الْمُتَوَكِّلُونَ۟ - نَتَوَكَّلَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

Nefy harfi olan  مَا  ile mevsûl olan  مَا  edatlarında tam cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.