Hicr Sûresi 14. Ayet

وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ  ...

Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.  (14 - 15. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ şayet
2 فَتَحْنَا açsak da ف ت ح
3 عَلَيْهِمْ onlara
4 بَابًا bir kapı ب و ب
5 مِنَ -ten
6 السَّمَاءِ gök- س م و
7 فَظَلُّوا olsalardı ظ ل ل
8 فِيهِ oraya
9 يَعْرُجُونَ çıkacak ع ر ج
 
Başka bazı âyetlerde ifade buyurulduğu gibi müşrikler, güya Hz. Muhammed’in peygamberliğini tasdik etmek için onun ilâhî kelâmı kendilerine okuyup duyurmasını yeterli bulmamışlar, ayrıca gökten kendilerine okuyacakları bir kitap (İsrâ 17/93) veya “açılmış sayfalar” (Müddessir 74/52) indirilmesi gibi isteklerde bulunmuşlardır. İşte burada “Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar yine de ‘Herhalde gözlerimiz perdelendi, hatta bize büyü yapılmıştır’ derler” buyurularak müşriklerin asıl amaçlarının gerçeği öğrenip ona inanmak olmadığına, aksine onların, bu istekleriyle güya Hz. Peygamber’i zor durumda bırakmayı amaçladıklarına işaret edilmektedir. Kezâ, En‘âm sûresinde (6/7-8), “Eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de o inkârcılar, ‘Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değil’ derlerdi. ‘Ona bir melek indirilseydi ya!’ dediler. Eğer biz bir melek indirseydik elbette iş bitirilmiş olur, artık kendilerine mühlet verilmezdi” buyurularak aynı hakikate dikkat çekilmektedir. Nitekim Hz. Âişe, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve diğer samimi insanlar Resûlullah’ın dürüstlüğünü, Kur’an âyetlerinin ihtiva ettiği açık seçik gerçekleri dikkate alarak iman ederken; nefislerinin gururuna kapılan, Kur’an’ın getirdiği yüce ilkelerin, kendilerinin veya kabilelerinin çıkarlarını zedeleyeceğini düşünen ve Câhiliye taassubunda direnen inatçı kimseler çeşitli bahaneler ileri sürerek, sonunda hiçbir mantıkî gerekçe bulamadıkları için Kur’an’ın “büyü” (En‘âm 6/7), Hz. Peygamber’in de “kâhin veya mecnun” (Tûr 52/29) olduğu yönünde tutarsız, keyfî ve hakikatten uzak ithamlarda bulunmuşlardır.
 Müşriklerin vahiy karşısındaki ön yargılı tutumlarının tanıtıldığı âyetler, inkâr psikolojisinin bir özelliğini ortaya koyması bakımından ilgi çekicidir. Normal ve ön yargısız bir insan genellikle karşılaştığı yeni bir görüş, inanç veya iddiayı ölçüp tartar; üzerinde düşünüp taşınır; söz konusu iddiayı mahiyetine göre akıl ve iz‘an ölçülerine vurarak sonunda kabul veya reddeder; ya da kesin bir sonuca varamamışsa ihtimal noktasında bırakır. Halbuki, ilâhî mesaj karşısında zihinleri peşin hükümlere kilitlenip kalmış olanlar, bu suretle bağımsız ve tarafsız düşünme imkânından da kendilerini mahrum bırakmış oldukları için, aklî ve mantıkî deliller şöyle dursun, mûcizevî delillerle karşılaşacak olsalar, meselâ âyette buyurulduğu gibi gökten (yani metafizik âlemden) bir kapı açılıp oraya yükseltilseler de vahyin bildirdiklerini yahut vahyi getiren meleği açık seçik gözleriyle görseler, bunu bile hemen göz boyama, büyü gibi temelsiz iddialarla reddederler. Gerçekte ise asıl Arap müşriklerinin kendileri –başta putperestlikleri olmak üzere– yığınla hurafelere inandıkları halde İslâmiyet’in ortaya koyduğu ve insan oğlunun akıl, mantık ve tecrübeleriyle, kalp ve vicdanının talepleriyle uyuşan, kısaca insanın aslî fıtrat ve tabiatına tam bir uygunluk teşkil eden hükümlerini bir çırpıda inkâr etmeleri, hemen her devirde görülebilen bir zihin, muhâkeme ve hatta ahlâk bozukluğudur. Çünkü haklı gerekçelere dayanmayan red ve inkâr tavrı zihnî bir kusur olmanın yanında bir erdemsizliktir. Erdemli insan, peşin hükümlerle karar vermekten, duygusal ve tepkisel davranmaktan kurtulabilmiş, daima adaleti ve gerçekliği ilke edinebilmiş olan kimsedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 339-340
 
عرج Arace : عُرُوجٌ yukarıya doğru yükselmektir. Mi’rac gecesine bu ismin verilmesi, (مِعْراجٌ) o gecede duaların yukarı doğru yükselmesinden dolayıdır. Kuran-ı Kerim’de geçen ve aynı zamanda bir sure ismi de olan مَعارِجٌ dereceler/merdivenler manasındadır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 9 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli Mirac’dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ

 

وَ  istînâfiyyedir. لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.

فَتَحْنَا  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  فَتَحْنَا  fiiline müteallıktır.  بَاباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru   بَاباً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.

فَ  atıf  harfidir.  ظَلُّوا  istimrar ifade eden, nakıs fiildir. İsmini ref haberini nasb yapar.  ظَلُّوا  damme üzere mebni nakıs mazi fiildir. ظَلُّوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و  muttasıl zamiri olarak mahallen merfûdur.

ف۪يهِ  car mecruru  يَعْرُجُونَ  fiiline müteallıktır.

يَعْرُجُونَ  fiili,  ظَلُّوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.  

يَعْرُجُونَ  fiili  نَ ‘nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında gelen  لَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ  cümlesi, şart cümlesidir.

Ayet-i kerime  لَوْ  şart edatının şart kısmından oluşmuştur. Şartın cevabı sonraki ayettir.

Nahivciler  لَوْ  edatını, ‘şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır’, diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)

Nakıs fiil  ظَلّ ’nin dahil olduğu  فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَ  cümlesi, makabline matuftur. 

Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ظَلُّ ’nin haberi olan  يَعْرُجُونَۙ , muzari fiil olarak gelmiş ve hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  ف۪يهِ , önemine binaen amili olan يَعْرُجُونَۙ ’ye takdim edilmiştir.

بَاباً  ’deki tenvin, nev ve tazim ifadesi içindir.

يَعْرُجُونَ  ve  السَّمَٓاءِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Arapça’da  عروجُ , yükselmek demektir. Kişinin üzerine basarak yukarıya çıkmış olduğu merdivene  مَٓعْرج  denilmesi bundandır. (Fahreddin er-Râzî)