لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ
Fiil cümlesidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْمِنُونَ fiili نَ ‘nun sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
بِه car mecruru يُؤْمِنُونَ fiiline müteallıktır.
وَ istînâfiyyedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. خَلَتْ fiili iki sakin harfin birleşmesi dolayısıyla hazfedilmiş bir elif üzerine mukadder fetha üzerine mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir.
سُنَّةُ fail olup lafzen merfûdur. الْاَوَّل۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
يُؤْمِنُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.
Veya cümle, …نَسْلُكُهُ cümlesi için tefsiriyyedir. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Makabline وَ ’la atfedilen وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ cümlesi, tahkik harfi قَدْ ’la tekid edilmiştir. İstinaf cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Mazi fiile dahil olan قَدْ , olayın vukuunun kesinliğine delalet eder.
Müsnedün ileyhin izafetle marife olması veciz ifade kastına matuftur.
سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ ifadesinde, sıfatın mevsufuna izafeti söz konusudur.
سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ [öncekilere uygulanan ilâhi kanun], yani onlar Allah’ın peygamberlerini ve kendilerine inzal edilen zikri yalanladıkları vakit Allah’ın onları helak etme konusunda izlediği yol. Bu ifade Mekke halkına, yalanlamalarına karşılık bir tehdittir. (Keşşâf)
Cenab-ı Hakk’ın ”Nitekim bu ilâhi kanun daha önceki inkârcılar hakkında da böyle câri olmuştur” ifadesine gelince, bu hususta iki görüş bulunmaktadır:
a) Bu, Mekke kâfirleri için bir tehdittir. Buna göre “Allah’ın sünneti ve yasası, geçmiş ümmetler içinde peygamberleri yalanlayanları helak etmesi suretinde tecelli etmiştir” denilmek istenmiştir.
b) Bu Zeccâc’ın görüşü olup, buna göre ayetin manası, “Allah’ın öncekiler hakkındaki kanun ve muamelesi o mücrimlerin kalplerine küfür ve dalaleti sokmak biçiminde tezahür etmiştir” şeklindedir. Bu, lafzın zahirine daha uygundur. (Fahreddin er-Râzî)
Öncekilerin sünneti de geçmiş bulunduğu halde, onlar buna yine de inanmazlar.
“Öncekilerin sünneti de geçmiş bulunduğu halde” yani, kâfirlerin helak edilmesi şeklindeki ilahi sünnet geçtiğine göre, bunların da helak oluşları ne kadar yakındır,
“Öncekilerin sünneti de geçmiş bulunduğu halde” ayetinin bunların yalanlamaları, küfür ve inkâr etmeleri gibi, öncekiler de küfür ve inkâra saptıklarından dolayı, bunlar da işte öncekilere uymaktadırlar, diye de açıklanmıştır. (Kurtubî)
قَدْ : Mazi fiile bitiştiğinde tekid ilişkisi kurar. Yüklemin geçmiş zamanda kesin bir şekilde meydana geldiğini belirtir. Bu nedenle bu edata tahkik edatı da denilmektedir. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)