Hicr Sûresi 12. Ayet

كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ  ...

Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَٰلِكَ işte böyle
2 نَسْلُكُهُ onu sokarız س ل ك
3 فِي içine
4 قُلُوبِ kalbleri ق ل ب
5 الْمُجْرِمِينَ suçluların ج ر م
 
Suçluların yani inkârcıların kalplerine yerleştirilen şeyin ne olduğu sorusuna bağlı olarak 12. âyete tefsirlerde iki değişik mâna verilmiştir: a) “İşte o ‘zikr’i yani ilâhî mesajı, Kur’an’ı suçluların kalplerine böyle yerleştiririz.” b) “İşte inkârcılık, putperestlik ve peygamberlerle alay etme sapkınlığını suçluların kalplerine böyle yerleştiririz.”
Ancak sûrenin ilk âyetlerinin asıl konusu Kur’an olduğundan bu âyetlerdeki zamirlerden de Kur’an’ın anlaşılması daha isabetlidir. Nitekim müfessirler 13. âyete “…hâlâ Kur’an’a inanmamaktadırlar” şeklinde anlam vermişlerdir. Şu halde ilk şıktaki yorum daha isabetlidir. Bu yüzden biz de meâlinde bu görüşü tercih ettik.
 Sonuç olarak yukarıdaki tercihlere göre bu iki âyette Allah Teâlâ şöyle buyurmuş olmaktadır: “Peygamber ve ilâhî mesaj karşısındaki inkârcı ve alaycı tavırlarıyla kendilerini suçlu duruma düşüren Arap müşriklerinin kalplerine Kur’an’ı işte böyle yerleştiririz; yani onu işitmelerini, bildikleri dilden konuştuğu için onu anlamalarını, özelliklerini kavramalarını sağlarız; ama yine de tasdike yanaşmazlar, iman etmezler. Halbuki öncekilerin sünneti yani eski kavimleri cezalandıran ilâhî yasa da uygulanmıştır; onlar, eski milletlerin inkârcılıkları, peygamberleriyle alay etmeleri yüzünden başlarına neler geldiğini de bilmektedirler. Ama bundan ibret ve ders almaları gerekirken yine de inkârlarında ısrar ederler.” Allah’ın, Kur’an’ı onu dinleyen putperestlerin kalplerine yerleştirmesi yani onu işitip bilgilenmelerini sağlaması, âhirette artık onların, “Biz Kur’an’ı duymadık, bilgi sahibi olmadık” gibi bir mazeret ileri sürmelerini de imkânsız hale getirmiştir (İbn Âşûr, XIV, 24-25).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 338-339
 
سلك Seleke : سُلُوكٌ yola koyulup yolda gitmektir. Bu köke ait fiil (سَلَكَ) İki manada kullanılır: Birincisi yol tutmak; ikincisi ise yola sokmaktır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri meslek, sülûk, sâlik ve silktir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ

 

Fiil cümlesidir.  كَ  harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili  نَسْلُكُهُ  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır.

ذٰ  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

نَسْلُكُهُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

ف۪ي قُلُوبِ  car mecruru   نَسْلُكُهُ  fiiline müteallıktır.  الْمُجْرِم۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُجْرِم۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ , amili  نَسْلُكُهُ  olan mahzuf mef’ûlü mutlaka müteallıktır. 

Cümle müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s. 101)

ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ  ifadesindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla kalp içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü kalp hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mücrimlerin duygularına nüfuz etmekteki derecenin ifadesi için bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ  ifadesi istiaredir. Çünkü  سلك ‘in asıl anlamı, ‘’bir şeyi, diğer bir şeyin içine zorla sokmak’’ veya ‘’iki şeyden birini dar olan diğerine sokmak’’tır. Allah Teala’nın  مَا سَلَـكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ   [Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?] Müddesir  42.ayet birinci manaya göredir ki, ‘’Oraya girmeyi hoş görmemenize rağmen sizi oraya zorla sokan nedir?‘’ demektir.

Yine bu manadan olarak inci dizilen ipe de  سلك  adı verilmiştir. Çünkü çoğunlukla incilerin delikleri ona dar gelip sıkışırlar. Bu durum sabit olduğuna göre, (söz konusu) ayetle kastedilen mana şöyle oluyor: ‘’Mücrimlerin kalpleri istemese de, göğüsleri ondan dolayı daralsa da, sözü onlara duyurmak, onları buna yönlendirmek suretiyle kalplerine ulaştırırız.’’ Burada gerçekten bir şeyin diğer bir şeyin içine girmesi diye bir durum söz konusu değildir. Sadece bununla kastedilen, kendilerinin istememesine rağmen kulaklarının o sözü duyup kalplerine ulaştırması, sokmasıdır. Bu durumda sanki bu söz, istekleri ve seçimleri olmaksızın kalplerine zorla sokulmuş bir şey gibi olmuştur. (Şerîf er-Radî, Kur’an Mecazları)

En doğru tevil  نَسْلُكُهُ  ifadesindeki  ه۪  zamirinin, “Kur’an” manasında olan “zikr”e raci olmasıdır. Çünkü, Allah Teâlâ, bu ayetten önce, “Kur’an’ı biz indirdik, biz” (Hicr. 9); bundan sonra da, “Biz böylece onu… sokarız” buyurmuştur. Yani, “işte böylece biz, o Kur’an’ı mücrimlerin kalbine sokarız” demektir ki, bu da, “Allah Teâlâ’nın bu Kur’an’ı onlara duyurması, onların kalplerinde Kur’an’ın ezberlenmesi ve manalarını bilip anlamayı yaratması” anlamındadır. Cenab-ı Hak bu hallere rağmen, onların cahil olmaları ve ısrarları sebebiyle, o Kur’an’a, o zikre inatları ve cehaletleri yüzünden inanmadıklarını beyan buyurmuştur ki, işte onların alabildiğince zemmedilmelerini gerektiren bu olmuştur.

Ayetteki  كَذٰلِكَ  tabirinin manası, “Biz şunu şunu yaptığımız gibi, bu sokma işini de yapıyoruz” demektir. (Fahreddin er-Râzî)