Hicr Sûresi 94. Ayet

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ  ...

Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَاصْدَعْ açıkça söyle ص د ع
2 بِمَا şeyi
3 تُؤْمَرُ emrolunduğun ا م ر
4 وَأَعْرِضْ ve aldırma ع ر ض
5 عَنِ
6 الْمُشْرِكِينَ ortak koşanlara ش ر ك
 
Hz. Peygamber’den, putperestlerin inkârcı ve kaba davranışlarına aldırmadan kendisine bildirilen ilâhî gerçekleri savunması, insanlara duyurması istenmekte; bu arada kendisiyle alay etmeye kalkışanlara karşı Allah’ın yardımına güvenmesi telkin edilmekte; birtakım değersiz nesneleri Allah’a ortak koşacak kadar düşüncesiz olduklarına bakmadan, Hz. Peygamber’le alay etmeye kalkışanların; onun gönlünü inciten, canını sıkanların bu yaptıklarının Allah tarafından bilindiği kendisine hatırlatılarak moralini bozmaması, cesur olması telkin edilmektedir. Taberî, Resûlullah’a karşı alaycı davrananların bilhassa Kureyş’in önde gelenleri olduğunu belirterek bunların isimlerinin yer aldığı rivayetleri aktarmaktadır (bk. XIV, 69-72).
 Başta peygamberler olmak üzere büyük inanç, fikir ve aksiyon adamlarının en önemli özelliklerinden biri, her türlü güçlük, engel ve engellemeye aldırış etmeden, yılmadan temsil ettikleri inancı, düşünceyi, dünya görüşünü azim ve kararlılıkla sürdürmeleridir. Hemen bütün peygamberlerin ve diğer önder şahsiyetlerin, davalarını toplumlara anlatma mücadelesi verirken en sık mâruz kaldıkları karşı davranışlardan biri alay ve hakaret olmuştur. Alay etmek, Mekkeli inkârcı ve zalimlerin de Hz. Peygamber’e ve müminlere karşı en sık başvurdukları mücadele yöntemlerinden biri idi. Fakat –bu âyetlerde de görüldüğü gibi– Resûlullah aleyhisselâm, Kur’ân-ı Kerîm’in eğitimi ve irşadı ile iradesini beslemiş; Allah’ın yardımını her zaman yanında hissetmiştir; bu sayede putperestlik, inkârcılık, zulüm, cehalet ve ahlâksızlıktan ibaret olan bir zihniyetin vahyin gerçekleri karşısında yıkılmaya mahkûm olduğuna inancını asla kaybetmemiştir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 372-373
 

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  اصْدَعْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  اصْدَعْ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تُؤْمَرُ dir. Îrabtan mahalli yoktur.

تُؤْمَرُ  merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri أنت dir.

وَ  atıf harfidir. اَعْرِضْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ  car mecruru  اَعْرِضْ  fiiline müteallıktır.  الْمُشْرِك۪ينَ nin cer alameti  ى dir.Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanır.

الْمُشْرِك۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ

 

“(Ey Muhammed!) Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme!” (Hicr Suresi, 94)

فَ  istînâfiyyedir. Ayet emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl,  بِ  harfiyle birlikte  اصْدَعْ  fiiline müteallıktır. Sılası olan تُؤْمَرُ  cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.

تُؤْمَرُ  fiili meçhul bina edilerek mef’ûlün önemi vurgulanmıştır. Malum binada mef’ûl olan kelime, meçhul binada fail konumundadır.

Aynı üslupta gelerek  فَاصْدَعْ  cümlesine atfedilen  وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ  cümlesinin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.

فَاصْدَعْ  -  وَاَعْرِضْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ  cümlesi ile  وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

İbni Ebi’l Esba (ö. 654/1256) bu ayette istiare olduğunu, kalplerin kırılmasının, camın kırılmasına benzetildiğini, bu yönden mananın şöyle olduğunu söylemiştir: “Sana vahyedilen her şeyi açıkça söyle, açıklanması emredilen her şeyi tebliğ et! Bu, bazı kalplere zor gelip kırılsalar da bundan vazgeçme!” Kırılan veya çatlayan şişenin içindeki nasıl ortaya çıkıyorsa, kalplerdeki tesir de insanın yüzünde can sıkıntısı veya mutluluk olarak ortaya çıkar. Bu yönüyle bu istiarede Kur'an’ın tebliğ edilmesiyle müşriklerde oluşacak kalp kırıklığı ve yüzdeki can sıkıntısı ifade edilmiş olmaktadır. Bir bedevî Arap bu üç lafzı duyduğunda secdeye kapandı. Ona, “Niçin secdeye kapandın?” denilince o da “Bu sözün fesahatinden dolayı secde ettim.” dedi. Çünkü o, ayetten kastedilen manayı uzun bir düşünce merhalesinden sonra değil, duyar duymaz hemen anlamıştı.

Hitap Peygamber Efendimizedir. Tebliğini hiçbir gizlilik kalmayacak şekilde apaçık yapması emredilmiştir. Tıpkı kırılan bir camın yeniden yapıştırılamaması gibi. Camın veya sert bir şeyin kırılması manasında olan  اصْدَعْ  fiili hissîdir. Silinmeyecek şekilde iz bırakan tebliğ manasında kullanılmıştır ki bu da aklîdir. Müstear  اصْدَعْ  fiilidir. Müstearun leh tebliğ, müstearun minh camın kırılmasıdır. Tasrîhi istiare babındandır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi) Vech-i şebeh her ikisinde görülen tesirdir.

Bu ayet için İbni Ebi İşba şöyle der: Ayetin işaret ettiği mana, “Sana vahyedilenin tamamını açıkla, bir kısmı bazılarına ağır gelse bile beyanı ile emrolunduğun ayetleri tebliğ et.” şeklindedir.  فَاصْدَعْ  ile  صرح  arasındaki benzerlik tasrihin kalplerdeki tesirinde görülür. Tıpkı parçalanan camda olduğu gibi ayetlerin tasrihi neticesinde insan yüzünde burukluk ve sevinç, inkâr ve memnuniyet alametleri belirir. Ayetteki istiarenin güzelliğine, icazın büyüklüğüne, ihtiva ettiği zengin manaya bakın… (İtkan, s.149)

Ayetteki  اصْدَعْ  fiili aynı manaya gelmekle birlikte  بلغ  fiilinden daha beliğdir. İfade ettiği tesir de daha beliğdir. Tebliğ her zaman müessir olmayabilirse de  اصْدَعْ  kelimesinin ifade ettiği mana kesinlikle müessir olur. (İtkan, s. 120)

Cenab-ı Hakk'ın, "Şimdi sen ne ile emrolunuyorsan, apaçık bildir" buyruğunda; bil ki صْدَعْ  kelimesi Arapçada yarmak ve ayırmak anlamındadır. Nitekim, topluluk dağıldığı zaman da,  تصدَّع القوم  denilir. Cenab-ı Hakk'ın, “O gün (bütün insanlar) bölük bölük ayrılacaklardır.” (Rum Suresi, 43) ayeti de böyledir.  صْدَعْ  kelimesi cam hakkında kullanıldığında, ayırmak, koparmak, kırmak anlamına gelir. Ben de derim ki: “Kafatası kemikleri bu sırada, adeta parçalanıyor gibi olduğu içindir ki baş ağrısına muhtemelen bu isim,  صُدَع ismi verilmiştir.” el-Ezheri de şöyle demiştir: “Sabaha, ‘el-felak’ denildiği gibi  صادع  de denir. Nitekim Arapçada, fecr çatladı, yarıldı; sabah ortaya çıktı, sabah oldu manalarında,  انصدع  ، انفلق ,انفطر  الصبح  denmektedir.

Bunu iyice anladığın zaman bil ki ayetinin manası, “Hak ile batılın arasını ayır.” şeklinde olur. Zeccâc ise: “Bunun manası, ‘Emrolunduğun şeyi açıkla, izhar et.’ demiştir.” (Fahreddin er-Râzî)  

Cenab-ı Hakk, daha sonra “Müşriklere aldırış etme!” buyurmuştur. Yani “Onlara aldırma; onların, nübüvvet davetini izhar etmen sebebiyle seni kınamalarına hiç iltifat etme, aldırış etme!” demektir. Bazı alimler, bu hükmün, savaş ayetiyle mensûh olduğunu söylemiştir ki bu zayıftır. Çünkü buradaki yüz çevirmenin anlamı, onlara aldırış etmemedir ki binaenaleyh bu hüküm, mensûh olmaz. (Fahreddin er-Râzî)