وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَاراً وَسُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ
وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَاراً وَسُبُلاً
Cümle atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki سَخَّرَ الْبَحْرَ ‘ya matuftur.
Fiil cümlesidir. اَلْقٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُوَ ‘dir.
فِي الْاَرْضِ car mecruru اَلْقٰى fiiline müteallıktır. رَوَاسِيَ mef’ûlün bih olarak fetha ile mansubdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mef’ûlün lieclihi olarak mahallen mansubdur.
تَم۪يدَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
Fiili muzarinin başına اَنْ harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile, “neden, niçin?” soruları sorularak bulunur.
Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.
2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı
1) Harf-i cersiz kullanımı:
Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:
a) Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.
b) Nekre (belirsiz) olmalıdır.
c) Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.
d) Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.
e) Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.
Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بِكُمْ car mecruru تَم۪يدَ fiiline müteallıktır.
اَنْهَاراً ve سُبُلاً kelimeleri atıf harfi وَ ‘la رَوَاسِيَ ‘ye matuftur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ
لَعَلَّ , tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
كُمْ muttasıl zamir, لَعَلَّ ‘nin ismi olup mahallen mansubdur.
تَهْتَدُونَ fiili لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَهْتَدُونَ fiili نَ ‘un subutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
تَهْتَدُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi هدي ‘dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İftiâl kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَاراً وَسُبُلاً
Ayetin ilk cümlesi atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki… سَخَّرَ الْبَحْرَ cümlesine matuftur.
Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki تَم۪يدَ بِكُمْ cümlesi, muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
رَوَاسِيَ ,اَنْهَاراً ve سُبُلاً - الْاَرْضِ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَلْقٰى fiili bu ayette خلق manasında gelmiştir. (Mahmud Sâfî)
اَنْهَاراً ve سُبُلاً kelimelerindeki tenkir, nev ve kesret ifade eder. Bu iki kelime رَوَاسِيَ ‘ye temâsül nedeniyle atfedilmiştir.
Car mecrur فِي الْاَرْضِ , önemine binaen mef’ûle takdim edilmiştir.
اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ ifadesi, “Arz’ın sizi sağa sola meylettirip çalkalamasını istemediği için” demektir. مائد de gemiye bindiği zaman başı dönen kimse demektir. (Keşşâf)
لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye veya beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ , tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.
لَعَلَّ ‘nin haberi olan تَهْتَدُونَۙ ’nin muzari fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
“Umulur ki” anlamında olan لَعَلَّ , Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
لَعَلَّ edatı terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder. Bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub ise لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır diyor. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)
Kur'an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur'an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin ( تَعَقُّل ) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek ( تَذَكُّر ) geleceğe yol bulmaları ( تَدَبُّر ) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise تَفَقُّه kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Aklî ilimlerde, çayların ve nehirlerin ekserisinin dağlardan fışkırıp kaynadığı hususu yer almaktadır. İşte bu sebepten dolayı, Allah Teâlâ da dağlardan bahsedince, bunun peşinden nehirlerin ve gözelerin fışkırması, akıtılması meselesini zikretmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
تَهْتَدُونَۙ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)