اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | اللَّهَ | Allah |
|
3 | يَأْمُرُ | emreder |
|
4 | بِالْعَدْلِ | adaleti |
|
5 | وَالْإِحْسَانِ | ve ihsanı |
|
6 | وَإِيتَاءِ | ve vermeyi |
|
7 | ذِي |
|
|
8 | الْقُرْبَىٰ | akrabaya |
|
9 | وَيَنْهَىٰ | ve meneder |
|
10 | عَنِ |
|
|
11 | الْفَحْشَاءِ | edepsizlikten |
|
12 | وَالْمُنْكَرِ | ve fenalıktan |
|
13 | وَالْبَغْيِ | ve azgınlıktan |
|
14 | يَعِظُكُمْ | size böyle öğüt verir |
|
15 | لَعَلَّكُمْ | umulur ki |
|
16 | تَذَكَّرُونَ | öğüt alırsınız (diye) |
|
Daha geniş tefsir için:
https//kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Nahl-suresi/1991/90-ayet-tefsiri
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰه lafza-i celâli اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
يَأْمُرُ fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. يَأْمُرُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
الْاِحْسَانِ kelimesi atıf harfi وَ ’la الْعَدْلِ ’ye matuftur. ا۪يتَٓائِ kelimesi atıf harfi وَ ’la الْعَدْلِ ’ye matuftur.
ذِي muzâfun ileyh olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Cer alameti ي ’dır. الْقُرْبٰى elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
وَ atıf harfidir. يَنْهٰى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
عَنِ الْفَحْشَٓاءِ car mecruru يَنْهٰى fiiline müteallıktır. الْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ kelimeleri atıf harfi وَ ’la الْفَحْشَٓاءِ ’ye müteallıktır.
يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Fiil cümlesidir. يَعِظُكُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
كُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَذَكَّرُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَذَكَّرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. تَذَكَّرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ذكر ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkâri kelamdır.
اِنَّ ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi, muhatabın kalbinde haşyet duyguları uyandırmak içindir.
اِنَّ ’nin haberi menfi muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
وَ ’la اِنَّ ’nin haberine atfedilen وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ cümlesi matufun aleyhle aynı üsluptadır.
يَأْمُرُ ve يَنْهٰى fiiillerinin failinden hal olan يَعِظُكُمْ cümlesi, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal, failin veya mef’ûlün durumunu açıklayan ıtnâb sanatıdır.
Ayette bulunan üç fiil de muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى cümlesiyle, وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يَنْهٰى - يَأْمُرُ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
بِالْعَدْلِ - الْاِحْسَانِ ve الْفَحْشَٓاءِ - الْمُنْكَرِ - الْبَغْيِۚ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Emredilenlerin ve yasaklananların sayılması taksim sanatıdır.
İhsandan sonra “akrabaya verme”nin gelişi, hususun umuma atfıdır.
Muhatap konuya aşina olmakla beraber emin değilse; onun tereddüdünü gidermek için haberin tekitli gelmesi gerekir. Bu tekid müstehabdır. Buna da “talebî kelam” denir. (Kur'an’ın Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah Teâlâ, emir ve yasaklarını haberi muzari fiil olan isim cümlesiyle bildirmiştir. Ayetin isim cümlesi oluşu, اِنَّ ile tekit edilmesi, haberinin muzari fiille gelmiş olması sebebiyle hükmünün takviye edilmiş olması, Cenab-ı Hakk’ın müminlerden bu emir ve yasaklara titizlikle uymalarını istediğini belirtirken [İyice dinleyip tutasınız diye…] ifadesiyle de kendisine itaat etmelerini istemiştir.
Allah Teâlâ bu ayette bütün iyilik ve güzellikleri emretmeyi, bütün kötülüklerden ve çirkinliklerden menetmeyi murad etmiştir. Manayı lafız oranında ve ölçüsünde, lafızları mana ile eşit olacak şekilde ortaya koymuştur. Dolayısıyla lafızlar manadan ne fazla ne de eksiktir. (İbn Ebi’l İsba‘, Tahrîru’t-Tahbîr). Buna da müsavat denir.
Bu ayette Allah’ın emrettiği ve yasakladığı üçer davranış, bir hüküm altında cem‘ edilmiştir. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ [Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardımı emreder, çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı yasaklar] ayetinde Allah üç şeyi emrettiği, üç şeyi de yasakladığı için latif bir mukabele vardır. Bu edebî sanatlardandır. (Safvetü't Tefasir)
وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى [Akrabaya yardım] bölümünde, önemine binaen umumdan sonra husus zikredilmiştir. Umum ifade eden الْاِحْسَانِ lafzından sonra, husus ifade eden ا۪يتَٓائِ۬ lafzı gelmiştir. (Safvetü't Tefasir)
الْفَحْشَٓاءِ Allah’ın koyduğu sınırları aşan davranışlardır; الْمُنْكَرِ aklın reddettiği şeyler; الْبَغْيِۚ ise zulümle üstünlük kurmak istemektir. (Keşşâf)
Allah Teâlâ hidayet, rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdiği Kur’an'da adaleti yani ifrat ile tefrit arasındaki orta yolu emretmektedir. Adalet, bütün faziletlerin başı olup şu meziyetleri kapsamaktadır:
Akıl ve meleke kuvvetinin fazileti olan, hürriyet ile ahmaklık arasında bulunan orta hikmet.
Hayvanî şehvet kuvvetinin fazileti olan, hayasızlık ile şehvet sönüklüğü arasında bulunan iffet.
Yırtıcı öfke kuvvetinin fazileti olan, tehevvür ve korkaklık arasında bulunan şecaat (cesaret).
Fuhuş, ifrat derecesinde şehvet kuvvetine bağlılıktır. Zina gibi.
Münker, şer'an veya aklen yasak olan, öfke kuvvetinin eserlerini ifrat derecesinde göstermektir.
Bağy, insanlara karşı üstünlük taslamak, azgınlık ve tahakküm etmektir. Bu da şeytanî ve vehmî kuvvetin eserlerinden olup yukarıda zikredilen şehvet ve öfke kuvvetlerinin rezaletlerinden hasıl olmaktadır. İnsanlarda ne kadar şer varsa, mutlaka bu kısımlara dahil olup bu üç kuvvet (şeytanî vehim, şehvet, öfke) vasıtasıyla sadır olmaktadır.
İşte bundan dolayıdır ki İbni Mesud (ra): “Bu ayet, Kur’an'da hayırları ve şerleri en çok toplamış olan ayettir. Eğer Kur’an'da bu ayetten başka bir şey olmasaydı, hidayet ve rahmet olma hususunda her şeyin mükemmel açıklanması için bu ayet yeterli sayılırdı.” demektedir. (Ebüssuûd)
لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Ayetin son cümlesi ta’lîliyye olarak olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.
لَعَلَّ ’nin haberi olan تَذَكَّرُونَ ’nin muzari fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
لَعَلَّ edatı terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder. Bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub ise لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır diyor. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl, Fahreddin er-Râzî)
لَعَلَّ kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.
لَعَلَّ edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır. لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)