وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ وَلَا تَنْقُضُوا الْاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْك۪يدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ عَلَيْكُمْ كَف۪يلاًۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَوْفُوا | tam yerine getirin |
|
2 | بِعَهْدِ | ahdini |
|
3 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
4 | إِذَا | zaman |
|
5 | عَاهَدْتُمْ | andlaşma yaptığınız |
|
6 | وَلَا | ve asla |
|
7 | تَنْقُضُوا | bozmayın |
|
8 | الْأَيْمَانَ | yeminleri |
|
9 | بَعْدَ | sonra |
|
10 | تَوْكِيدِهَا | pekiştirdikten |
|
11 | وَقَدْ | çünkü |
|
12 | جَعَلْتُمُ | yaptınız |
|
13 | اللَّهَ | Allah’ı |
|
14 | عَلَيْكُمْ | üzerinize |
|
15 | كَفِيلًا | kefil (şahid) |
|
16 | إِنَّ | şüphesiz |
|
17 | اللَّهَ | Allah |
|
18 | يَعْلَمُ | bilir |
|
19 | مَا | şeyleri |
|
20 | تَفْعَلُونَ | yaptıklarınız |
|
Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, yapılan muahadelerin, sözleşmelerin ve yapılan yeminlerin, yerine getirilmesini emretmektedir. Zira bir Müslümanın, yaptığı sözleşmeyi tek taraflı olarak bozması, karşı tarafa bir ihanettir. İhanet ise İslam dini tarafından yasaklanmıştır.Ancak, herhangi bir kimsenin hak ve hukukuyla ilgili olmayan, Mesela: "Vallahi yarın falan yere gideceğim" gibi yeminleri, keffaret ödeyerek bozmak caizdir. (Taberi)
Bir önceki âyette başta adalet olmak üzere temel buyruk ve yasakların ortaya konmasından sonra, adaletin bir gereği olan ahde vefâ ve yeminlere sadakat gösterilmesi emredilmektedir. “Allah’a verdiğiniz söz” konusunda “ashabın Hz. Peygamber’le yaptıkları biat, cihad, malî ibadetler, Allah adına yapılan yemin” gibi açıklamalar yapılmışsa da bunun her türlü meşrû vaadi kapsadığı yolundaki görüş en mâkul olanıdır. Bu vaadlerin, “Allah’a söz verme” şeklinde ifade edilmesi bunların ahlâk ve hukuk bakımından olduğu kadar dinî bakımdan da bağlayıcı olduğunu ve Allah katında sorumluluğu gerektirdiğini gösterir. Aynı şekilde yeminlerin bağlayıcılığı da önemle vurgulanmakta olup âyetin son cümlesi insanlara bu konulardaki sorumluluğu hatırlatan önemli bir uyarı anlamı taşımaktadır (Ayrıca bk. Mâide 5/89).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 436Vekede وكد :
Bu kök bir sözü, eylemi veya akdi pekiştirmek ve sağlam kılmak için kullanılır. Ticari antlaşmalar ve yeminlerle ilgili if'al babı formundaki أكَّدَ 'nin; sözü pekiştirmekle ilgili ise tef'il babındaki وَكَّدَ formunun kullanımı daha uygundur. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de isim formunda 1 ayette geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli te'yid etmektir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ
وَ istînâfiyyedir. اَوْفُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِعَهْدِ car mecruru اَوْفُوا fiiline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
(إِذَا)’dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a. (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b. (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzari, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)
c. Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَاهَدْتُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَاهَدْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur.
عَاهَدْتُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi عهد’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
وَلَا تَنْقُضُوا الْاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْك۪يدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ عَلَيْكُمْ كَف۪يلاًۜ
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَنْقُضُوا fiili ن ’un hazfıyla meczum muzaridir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الْاَيْمَانَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بَعْدَ zaman zarfı, تَنْقُضُوا fiiline müteallıktır. تَوْك۪يدِهَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ cümlesi تَنْقُضُوا ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. جَعَلْتُمُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. عَلَيْكُمْ car mecruru جَعَلْتُمُ fiiline müteallıktır. كَف۪يلاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
يَعْلَمُ fiili, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. يَعْلَمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası تَفْعَلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
تَفْعَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ
وَ istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. بِعَهْدِ اللّٰهِ izafetinde عَهْدِ kelimesinin Allah lafzına izafesi, onun şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
عَاهَدْتُمْ cümlesi, müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اِذَا ’nın müteallakı cevap cümlesidir.
Öncesinin delaletiyle hazf edilen cevap cümlesinin takdiri, يلزم وفاؤكم (Vefalı olmanız gerekir) şeklindedir.
Bu takdire göre şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin durumlarda kullanılan zaman zarfıyla gelmiş mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
بِعَهْدِ - عَاهَدْتُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اَوْفُوا - بِعَهْدِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَلَا تَنْقُضُوا الْاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْك۪يدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ عَلَيْكُمْ كَف۪يلاًۜ
İstînâfiyyeye matuf olan bu cümle, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.
وَ ’la gelen وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ عَلَيْكُمْ كَف۪يلاًۜ cümlesi, تَنْقُضُوا fiilinin failinden haldir. Müspet mazi fiil sıygasında gelen cümle, قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiştir. Faide-i haber talebî kelamdır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Vakafat, s. 107)
كَف۪يلاً ’deki tenvin tazim ifade eder.
تَوْك۪يدِهَا ile تَنْقُضُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır.
Buradaki بَعْدَ lafzı مع manasındadır. (Âşûr)
Allah Teâlâ bir önceki ayette bütün emir ve yasakları kısaca bildirince bu ayetlerde de onların bir kısmını zikretmiş ve işe, ahde vefayı emretmekle başlamıştır. Bununla insanın kendi ihtiyarı ve seçmesi ile üstlendiği her söz kastedilmiştir. Nitekim İbni Abbas “Söz verme, vaat de bir ahittir.” derken Meymûn İbni Mihran da: “Kiminle sözleştinse ister Müslüman ister kâfir olsun, o sözünü yerine getir. Ahd, ancak Allah'a aittir.” demiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Vahidî, “yemîn-i lağv”ın Arapların, “Yok Vallahi”, “Evet Vallahi” gibi (dil alışkanlığıyla) söyledikleri sözler olduğuna bu ayetle istidlal ederek şöyle der: “Allah Teâlâ ancak, azim, niyet ve kararlılıkla yapılan yeminler ile yemîn-i lağvı birbirinden ayırmak için ‘sapasağlam ettiğiniz…’ buyurmuştur.” (Fahreddin er-Râzî)
Ayet-i kerimedeki [Sapasağlam ettiğiniz yeminleri] bozmayın ifadesi tahsis edilmiş genel bir ifadedir. Daha sonra Cenab-ı Hakk, “Üzerinize, Allah'ı kefil yapmışsınızdır.” buyurmuştur. Bu ifadenin başındaki وَ, hal vav'ıdır. Bu, “Siz, Allah'ı ahdi yerine getireceğinize dair kefil kıldığınız halde sakın o yeminlerinizi bozmayın.” demektir. Bu böyledir, zira Allah'a yemin eden herkes sanki Allah'ı, o yemini sebebiyle, o yeminini yerine getireceğine dair kefil kılmıştır. Daha sonra Cenab-ı Hak, “Şüphe yok ki Allah, ne yapacağınızı bilir.” buyurmuştur. Bu ifadede hem bir terğîb hem de bir terhîb bulunup bununla, “O, size, yaptığınıza göre karşılık verir. Yaptığınız hayır ise karşılığı hayır; şer ise karşılığı şerdir.” manası kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî) Dolayısıyla ayette idmâc vardır.
نْقُضُ, aslında maddi şeylerle ilgili olarak kullanılır. Ancak burada mecazî bir kullanım söz konusudur. Çünkü iman maddi, somut bir şey değildir. İman, bağlamak açısından ipe benzetilmiş, müşebbehün bih (müsterarun minh) olan ip hazf edilmiştir. Müşebbeh (müstearun leh) olan iman kalmıştır. İpin levazımından olan نْقُضُ (çözmek) zikredilmiş, istiare-i mekniyye oluşmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır. Âşûr bu cümlenin itiraz cümlesi olduğu görüşündedir.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümleleri zamandan bağımsız olarak sübut ifade eder. اِنَّ ’nin haberi müspet muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu cümlede müsnedün ileyh olan Allah lafzı, ayette üç kez zikredilmiştir. Hiç şüphesiz bu; müsnedin yani verilen haberin kesinliğini ifade eder. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celalde tecrîd sanatı, kalplerde haşyet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlede müsnedin muzari fiil gelişi hükmü takviye ve teceddüt ayrıca medih makamı olması sebebiyle istimrar ifade eder. Bu üsluptan, “Allah’ın yaptıklarımızı bilmesi” olgusunun devamlı, tekrarlanan bir gerçek olduğu anlaşılır.
يَعْلَمُ fiilinin mef’ûlü olarak nasb mahallindeki ismi mevsûl مَا ’nın sılası تَفْعَلُونَ muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ'nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)
[Allah yapmış olduğunuz şeyleri bilir] cümlesinde lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkeb vardır. Yaptıklarınızın cezasını verir, demektir.
Aslında Allah sadece yaptıklarımızı değil yapmadıklarımızı da bilir. Bu mana da idmâc sanatıdır.
تَفْعَلُونَ - جَعَلْتُمُ kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ cümlesi mesel tarikinde tezyîl olarak gelmiş bir ıtnâb cümlesidir.
Ayetle anlam uyumu açısından mürâât-ı nazîr sanatının güzel bir örneğidir.
يَعْلَمُ - تَفْعَلُونَ kelimelerinin arasında cinas-ı nakıs vardır.