وَلَا تَكُونُوا كَالَّت۪ي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ اَنْكَاثاًۜ تَتَّخِذُونَ اَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ اَنْ تَكُونَ اُمَّةٌ هِيَ اَرْبٰى مِنْ اُمَّةٍۜ اِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللّٰهُ بِه۪ۜ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا | ve asla |
|
2 | تَكُونُوا | olmayın |
|
3 | كَالَّتِي | gibi |
|
4 | نَقَضَتْ | çözen kadın |
|
5 | غَزْلَهَا | ipliğini |
|
6 | مِنْ |
|
|
7 | بَعْدِ | sonra |
|
8 | قُوَّةٍ | kuvvetli |
|
9 | أَنْكَاثًا | büktükten |
|
10 | تَتَّخِذُونَ | bir vasıta yaparak |
|
11 | أَيْمَانَكُمْ | yeminlerinizi |
|
12 | دَخَلًا | bozucu |
|
13 | بَيْنَكُمْ | aranızda |
|
14 | أَنْ |
|
|
15 | تَكُونَ | olduğu için |
|
16 | أُمَّةٌ | bir topluluk |
|
17 | هِيَ |
|
|
18 | أَرْبَىٰ | daha çok |
|
19 | مِنْ |
|
|
20 | أُمَّةٍ | diğer bir topluluktan |
|
21 | إِنَّمَا | çünkü |
|
22 | يَبْلُوكُمُ | sizi dener |
|
23 | اللَّهُ | Allah |
|
24 | بِهِ | bununla |
|
25 | وَلَيُبَيِّنَنَّ | ve açıklayacaktır |
|
26 | لَكُمْ | size |
|
27 | يَوْمَ | günü |
|
28 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
29 | مَا | şeyleri |
|
30 | كُنْتُمْ | olduğunuz |
|
31 | فِيهِ | hakkında |
|
32 | تَخْتَلِفُونَ | ayrılığa düştüğünüz |
|
Ğazele غزل :
غَزَلَ fiili yün eğirdi demektir. Aynı kökten gelen غَزالٌ ise ceylen yavrusuna verilen isimdir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sadece 1 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli gazal (ceylan) dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Rabeve رَبْوَة :
ربو kelimesi tepe ya da yüksek tepe demektir. رَبا Fiili ise arttı yükseldi manasındadır. Bu köke ait if'al formu olan أرْبَى عَلَيْهِ fiili onun üzerine müşrif oldu, çıktı, yükseldi, ona nezaret etti, baktı veya gözetti anlamlarında kullanılır. Terbiye kullanımı da buradan gelir. Türkçede de kullanılan ribâ ise -الرِّبَى- aslen ana mala/sermayeye yapılan artıştır. Fakat İslam Hukukunda yalnızca belirli bir şekilde olan artışa tahsis edilmiştir. Kişinin yukarıya doğru çıkışı tasvir edilerek nefes darlığına da رَبْوٌ denmiştir. (Müfredat)
Kuran-ı Kerim’de türevleriyle birlikte 20 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri ribâ, terbiye ve mürebbîdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَلَا تَكُونُوا كَالَّت۪ي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ اَنْكَاثاًۜ
Fiil cümlesidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَكُونُٓوا fiili, ن ’un hazfiyla meczum muzari fiildir.
Zamir olan çoğul و ’ı تَكُونُوا ’nin ismi olup mahallen merfûdur. Haberi mahzuftur.
كَ harf-i cerdir. مثل (gibi) manasındadır. الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûlu, كَ harf-i ceriyle birlikte تَكُونُوا ’nün mahzuf haberine müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası نَقَضَتْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
نَقَضَتْ fetha üzere mebni mazi fildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir.
غَزْلَهَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ بَعْدِ car mecruru نَقَضَتْ fiiline müteallıktır. قُوَّةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَنْكَاثاً kelimesi غَزْلَهَا ’nın hali olup lafzen mansubdur.
تَتَّخِذُونَ اَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ اَنْ تَكُونَ اُمَّةٌ هِيَ اَرْبٰى مِنْ اُمَّةٍۜ
Fiil cümlesidir. تَتَّخِذُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَيْمَانَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.
دَخَلاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. بَيْنَكُمْ mekân zarfı, دَخَلاً ’e müteallıktır.
Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf harf-i ceriyle birlikte تَتَّخِذُونَ fiiline müteallıktır.
تَكُونَ nakıs, mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. اُمَّةٌ kelimesi تَكُونَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. هِيَ اَرْبٰى cümlesi تَكُونَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
Munfasıl zamir هِيَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَرْبٰى haber olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. مِنْ اُمَّةٍ car mecruru اَرْبٰى fiiline müteallıktır.
تَتَّخِذُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftial babındadır. Sülâsîsi أخذ ’dır.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللّٰهُ بِه۪ۜ
اِنَّمَا kaffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
يَبْلُوكُمُ merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
بِه۪ car mecruru يَبْلُوكُمُ fiiline müteallıktır.
وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
وَ istînâfiyyedir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
يُبَيِّنَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur'an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
لَكُمْ car mecruru يُبَيِّنَنَّ fiiline müteallıktır. يَوْمَ zaman zarfı, يُبَيِّنَنَّ fiiline müteallıktır. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası كُنْتُمْ ’un dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كُنْتُمْ ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. تَخْتَلِفُونَ fiili كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubdur.
يُبَيِّنَنَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi بين ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
تَخْتَلِفُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi خلف ’dır.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَلَا تَكُونُوا كَالَّت۪ي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ اَنْكَاثاًۜ تَتَّخِذُونَ اَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ اَنْ تَكُونَ اُمَّةٌ هِيَ اَرْبٰى مِنْ اُمَّةٍۜ
Ayet, önceki ayetteki وَلَا تَنْقُضُوا cümlesine matuftur. İlk cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
كان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Cümlede, كان ’nin haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Teşbih edatı كَ sebebiyle mecrur mahaldeki ism-i mevsûl الَّت۪ي, bu mahzuf habere müteallıktır. Sılası olan نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ اَنْكَاثاًۜ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Vakafat, s. 107)
Ayetteki teşbih teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredilmediği için mücmeldir.
غَزْلَ, mef’ûl yani (مغزول) manasında masdardır. (Âşûr)
دَخَلاً ’deki tenvin nev ve tahkir ifade eder.
Yeminleri bozma hususunda, [iyice eğirdikten sonra ipliğini söküp bozan kadın gibi olmayın.] اَنْكَاثاًۜ kelimesi نْكَاث ’in çoğulu olup düğümünü çözme anlamındadır. تَتَّخِذُونَ hal, دَخَلاً ise تَتَّخِذُونَ ’nin iki mef‘ûlünden biridir yani “Yeminlerinizi ‘aranızda aldatma’ ve fesat vasıtası yaparak bozmayın.” demektir. (Keşşâf)
وَلَا تَكُونُوا كَالَّت۪ي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ اَنْكَاثاً (Büktüğü ipi bozan kadın gibi olmayın) ayetinde teşbih-i temsîlî vardır. Yüce Allah, yemin edip de sözünde durmayan kimseyi, ipi büküp de bozan kadına benzetmiştir. (Safvetü’t Tefasir)
لَا تَكُونُوا fiilinin failinden hal olarak وَ olmadan gelen …تَتَّخِذُونَ اَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ cümlesi, muzari fiil sıygasında hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar harfi اَنْ ve akabındeki اَنْ تَكُونَ اُمَّةٌ هِيَ اَرْبٰى مِنْ اُمَّةٍۜ cümlesi, masdar tevilinde takdir edilen ل harf-i ceriyle birlikte تَتَّخِذُونَ fiiline müteallıktır. كان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesidir. Haberi هِيَ اَرْبٰى مِنْ اُمَّةٍۜ, isim cümlesi formunda gelmiştir.
تَتَّخِذُونَ اَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ şeklinde haberiyye olarak gelmiş olan cümle aslında nehiy manasındadır. Yani [yeminlerinizi hile vesilesi yapmayın] anlamında mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Lâzım-ı faide-i haber ve muktezâ-i zâhirin hilafına olan bu cümleden murad, ikazdır.
اَنْ ’den sonraki cümlenin, mef’ûlun lieclih olarak nasb mahallinde olduğu da söylenmiştir.
لَا تَكُونُوا - تَكُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
نَقَضَتْ - اَنْكَاثاً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَنْكَاثاً kelimesi hakkında, el-Ezherî şöyle der: “Bu kelimenin müfredi نِكْث 'dir, kıldan ve yünden eğirilerek bükülüp dokumada kullanılan ipin ismidir. Binaenaleyh o kadın, o ipi güzelce eğirip dokuduğunda onu kesiyor, sağlamlaştırmış olduğu iplerini bozuyor; o iplikleri (tersine eğirip) gevşeterek, diğer yünlerin içine katıyor, sonra da ikinci kez onu tekrar eğiriyordu. نِكْث kelimesi masdardır. Nitekim Arapçada tıpkı yünün iyice eğirilip büküldükten sonra iplik haline getirilip sonra da o ipliğin bozulması gibi, bir kimse de ahdini sağlamlaştırdıktan sonra bozduğunda, نَكَثَ فُلان عَهْدَه denir.” İbni Kuteybe şöyle der: “Bu tabir, kendinden önceki ifadelerle ilgili olup takdiri ise ‘Ahitleştiğinizde, Allah'ın ahdini yerine getirin; pekiştirip sağlamlaştırdıktan sonra yeminlerinizi bozmayın; çünkü sizler, şayet böyle yaparsanız, ipini eğerek onu sağlamlaştırıp, sonra da onu bozarak paramparça eden o kadın gibi olursunuz.’ şeklindedir.” (Fahreddin er-Râzî)
مِنْ - اُمَّةٍ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Bu benzetmedeki kendisine benzetilenin (müşebbehün bih) kim olduğu hususunda iki görüş vardır:
Birinci Görüş: Bu, kendisine Râyıta veya Rayta denilen, Kureyşli bir kadın olup kendisine Ca'râ lakabının verildiği ahmak bir kadındı.
İkinci Görüş: Bu teşbih ile muayyen bir şey belirtmeksizin, genel bir vasıf murad edilmiştir. Çünkü teşbihlerin gayesi, mükellefi yaptığı iş kötü olduğu zaman ondan vazgeçirmek, güzel olduğu zaman ona teşvik etmektir. Bu da muayyen bir şey belirtmeksizin genel bir vasıfla tam olur.
Ayetteki اَنْكَاثاًۜ kelimesinin mansûb olması hususundaki izahlardan biri şudur: اَنْكَاثاًۜ kelimesi, hal-i müekkide (tekid eden bir hal) ifadesi olduğu için mansubdur.
Cenab-ı Hak, “Yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat (mevzuu) ediniyorsunuz!” buyurmuştur. Vahidî şöyle demiştir: دَخَلاً ve دَغَلاً kelimeleri, aldatma ve hıyanet anlamlarına gelir.
Daha sonra Cenab-ı Hak, “Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çoktur diye” buyurmuştur. اَرْبٰى kelimesi, ‘daha çok, daha fazla’ manasındadır. Bu fazlalık bazen sayı, bazen kuvvet, bazen da şeref bakımından olur. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللّٰهُ بِه۪ۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiş, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr, fiille mef’ûl arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
اِنَّمَا kasr edatıyla Allah Teâlâ emrettiği ve nehyettiği şeylerle imtihan etmenin sadece kendisine ait olduğunu belirtiyor.
Muzari fiil cümleye teceddüt, istimrar ve tecessüm anlamları katmıştır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Sonra [Mutlaka Allah bununla yani size emrettiği ve nehyettiği şeylerle, sizi imtihan eder] buyurmuştur. Bu cümle bu manadadır çünkü emir ve nehiy daha önce zikredilmişti. “Hakkında ihtilafa düşmekte olduğunuz şeyi ise O, kıyamet gününde elbette size açıklayacak.” Böylece sevap ve ikâb derecelerinin ortaya çıkmasıyla haktan yana olan, batıldan yana olandan ayrılacaktır. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
وَ isînâfiyye, لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.
Mukadder kasemin cevabı olan cümle, muvattie lamı ve nun-u sakile ile tekid edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
لَيُبَيِّنَنَّ fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası olan كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ, nakıs fiil كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir sure devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Car mecrur ف۪يهِ , siyaktaki önemine binaen amili olan تَخْتَلِفُونَ ’ye takdim edilmiştir.
بَيْنَكُمْ - لَيُبَيِّنَنَّ kelimeleri arasında gayr-ı tam cinas sanatı vardır.
تَكُونُوا - تَكُونَ - كُنْتُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.