Nahl Sûresi 93. Ayet

وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَلَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ...

Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ şayet
2 شَاءَ dileseydi ش ي ا
3 اللَّهُ Allah
4 لَجَعَلَكُمْ hepinizi yapardı ج ع ل
5 أُمَّةً ümmet ا م م
6 وَاحِدَةً bir tek و ح د
7 وَلَٰكِنْ fakat
8 يُضِلُّ şaşırtır ض ل ل
9 مَنْ kimseyi
10 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
11 وَيَهْدِي ve doğru yola iletir ه د ي
12 مَنْ kimseyi
13 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
14 وَلَتُسْأَلُنَّ ve siz mutlaka sorulacaksınız س ا ل
15 عَمَّا şeylerden
16 كُنْتُمْ olduğunuz ك و ن
17 تَعْمَلُونَ yapıyor(lar) ع م ل
 
İnsanların, dinî ve ahlâkî bakımdan farklı inanç ve davranışları benimseyip uygulayarak farklı gruplar oluşturacak şekilde yaratılmaları bir imtihan gereği olup hayat bu imtihanla anlam kazanmaktadır. Ama bu imtihanın sonunda da bir sorumluluk vardır. İnsanlar, diğer görevleri yanında ahde vefâ gösterip göstermedikleri, yeminlerini tutup tutmadıkları hususunda da yüce Allah tarafından mutlaka sorguya çekileceklerdir. Çünkü, ahdini ve yeminini bozmak, birey açısından bir ahlâk ve karakter bozukluğunu ifade ettiği gibi toplumsal hayat bakımından da bir güvensizlik ve istikrarsızlık ortamı doğurmakta, bu da hem mânevî hem de maddî bakımdan daha başka vahim sonuçlara yol açmaktadır. 94. âyetteki “...sapasağlam basmışken ayağınız kayar” ifadesinin bu istikrarsızlığa, “acı meyve”nin bundan doğan sosyal sıkıntılara, “ağır azab”ın âhiretteki cezaya işaret ettiği de düşünülebilir. Başta Zemahşerî olmak üzere birçok müfessire göre bu âyetin asıl gayesi, Hz. Peygamber’le biatleştikten sonra bu ahdini ve yeminini bozma temayülünde olanları uyarmaktır. Ancak bu durum, âyetin hükmünün genelliğini engellemez. Zemahşerî’ye göre (II, 343), bir kimsenin ahdini ve yeminini bozarak dürüstlükten sapması, bu konuda başkalarına kötü örnek olacağı için âyette bu tutum “insanları Allah yolundan saptırmak” olarak değerlendirilmiştir. 
Kuran Yolu Tefsiri
 

وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ 

 

 

وَ  istînâfiyyedir. لَوۡ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.  شَٓاءَ  şart fiilidir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.  جَعَلَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اُمَّةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  وَاحِدَةً  kelimesi  اُمَّةً ’in sıfatıdır.

وَ  atıf harfidir. لٰكِنْ  istidrak harfidir.  يُضِلُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası  يَشَٓاءُ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.  يَشَٓاءُ  merfû muzari fiiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.

وَ  atıf harfidir.  يَهْد۪ٓي  fiili,  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası  يَشَٓاءُ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. يَشَٓاءُ  merfû muzari fiiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir.


وَلَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

وَ  atıf harfidir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. 

تُسْـَٔلُنَّ  fiili ن ‘ un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. İki sakin biraraya geldiği için naib-i fail mahzuftur.

Fiilinin sonundaki  نَّ,  tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz,  tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur'an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3) 

مَٓا  müşterek ism-i mevsûl,  عن  harf-i ceriyle birlikte  تُسْـَٔلُنَّ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  كُنْتُمْ ’ün dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.

كُنْتُمْ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamir  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

تَعْمَلُونَ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.  تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi  شَٓاءَ اللّٰهُ  faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celalin müsnedün ileyh olması, müminleri uyarmak ve emre itaate teşvik amacına matuftur.

Şartın cevabı  لَ  karînesiyle gelen  لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber talebî kelamdır.

Nahivciler  لَوْ  edatını, şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır, diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)

وَاحِدَةً  tekid için  اُمَّةً e gelmiş bir sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

اُمَّةً ’deki tenvin muayyen olmayan cinse işaret eder.

وَ  atıf,  لٰكِنْ  istidrâk harfidir.  لٰكِنْ  kendisinden sonra gelen cümleye, önceki cümlenin hükmüne muhalif bir hüküm kazandırır. Bu yüzden kendisinden önce, sonradan gelecek cümleye muhalif veya mütenakız bir sözün geçmesi lazımdır. (İtkan, c. 2 s. 474) 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ  cümlesinde

يُضِلُّ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası  يَشَٓاءُ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupta gelen  وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ  cümlesi,  يُضِلُّ  cümlesine matuftur. Cümlenin atıf sebebi tezattır. Ayrıca cümleler arasında hükümde ortaklık vardır. 

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb bir şey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُضِلُّ - يَهْد۪ٓي  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı,  شَٓاءَ - يَشَٓاءُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مَنْ يَشَٓاءُ ’nun tekrarı, Allah’ın dilemesinin ilk şart olduğunu vurgulamaktadır. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr,  مَنْ  ve  مِنْ  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ  cümlesiyle  وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ  cümlesi arasında mukabele vardır.

يُضِلُّ  (saptırır) ile  يَهْد۪ي  (iletir) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetü't Tefasir) 

Ayeti kerime, önceden de geçtiği üzere, kaderi görüşü benimseyenlerin kanaatlerini reddetmektedir.

Eğer Allah zorlama ve icbar etmeyi dilemiş olsaydı, sizi İslâm dini üzerinde ittifak etmiş bir tek ümmet kılardı. Fakat Allah bunu dilememiştir. Çünkü böyle olması, hikmet kuralına ters düşer. O cüz’i ihtiyarın olumsuz kullanılması durumunda dilediği kimsede dalalet yaratır ve yine cüz'i ihtiyarını olumlu tahsil edilmesi halinde de dilediğini hidayete erdirir. Zaten siz hepiniz kıyamet günü, dünyada yaptıklarınızdan hiç şüphesiz sorumlu tutulacaksınız.

Bu ayet hidayet ve dalalet çarkının, üzerinde, döndüğü şahsî gayrete işaret etmektedir. (Ebüssuûd)

 

وَلَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

وَ  atıf,  لَ  mahzuf kasemin cevabına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

Mukadder kasemin cevabı olan cümle, muvattie lamı ve şeddeli nun ile tekid edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

Fiil, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. 

لَتُسْـَٔلُنَّ  fiiline müteallık olan, mecrur konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ’nın sılası olan  كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ, nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir sure devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı: 41)

سُّؤالُ  muhasebe manasında kinayedir. (Âşûr)

[Yaptıklarınızdan sorulacaksınız.] ifadesi, Allah Teâlâ, “Yaptıklarınızın karşılığını verecektir.” manasındadır. Bu nedenle lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Sözün mefhum-u muhalifinden, “Sorgulanmakla kalmaz, gereken muameleyi görürsünüz.” manası anlaşılır. 

Aslında bu ifadede “yapmadıklarınızdan da sorulacaksınız” manası da vardır.  Bu da idmâc sanatıdır.

تَعْمَلُونَ -  لَجَعَلَكُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bir önceki ayette geçen; [Elbette... açıklayacaktır] ayeti ile [Muhakkak sorguya çekileceksiniz] ayetindeki şeddeli nun ile birlikte gelen lâm, hazf edilmiş bir kaseme delil teşkil etmektedir. “Allah'a yemin olsun ki size açıklayacaktır ve yemin olsun ki sorguya çekileceksiniz.” demektir. (Kurtubî)