İsrâ Sûresi 11. Ayet

وَيَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَٓاءَهُ بِالْخَيْرِۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ عَجُولاً  ...

İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَدْعُ ve du’a etmektedir د ع و
2 الْإِنْسَانُ insan ا ن س
3 بِالشَّرِّ şerre ش ر ر
4 دُعَاءَهُ du’a eder (gibi) د ع و
5 بِالْخَيْرِ hayra خ ي ر
6 وَكَانَ ve ك و ن
7 الْإِنْسَانُ insan ا ن س
8 عَجُولًا pek acelecidir ع ج ل
 
Hangi insanlar kendilerine kötülük yapmayı ve zarar vermeyi isterler? Tefsirlerde bu soruya çeşitli şekillerde cevap verilmiştir. Müşriklerden bazıları inkâr ve inatlarını, “Allahım! Eğer bu kitap, senin katından gelmiş bir hakikatse gökten üzerimize taş yağdır!” (Enfâl 8/32) gibi sözlerle dışa vururlardı. Muhtemelen âyette bunlar kastedilmiştir. İnsanlar arasında ciddi bir sıkıntıyla karşılaştıklarında sabır ve metanetle bu sıkıntıyı atlatmaya, mâkul ve meşrû yollarla bu sıkıntıdan kurtulmaya çalışmak yerine, “Allah canımı alsa da bu dertten kurtulsam!” şeklindeki sözlerle kendilerine beddua edenler de bulunur. Ayrıca bazan insanlar bilgisizlikleri sebebiyle kendi iyiliklerine zannederek aslında yine kendileri için kötü olan şeyleri isterler. Çünkü insanın iyi olduğunu zannettiği şey gerçekte kötü, kötü olduğunu zannettiği de iyi olabilir; bu hususta en doğrusunu Allah bilir (bk. Bakara 2/216).
 
 Âyetin, insanı çok aceleci olarak değerlendiren ifadesi, insanın tabiatındaki bir zaafa işaret etmektedir. Gerçekten insanın, özellikle ilk defa karşılaştığı durumlarda neyin iyi neyin kötü, neyin faydalı neyin zararlı olduğu konusunda isabetli hüküm vermesi her zaman mümkün olmayabilir. Bunun için insanın aklını, bilgisini, tecrübesini kullanarak veya inandığı, güvendiği kaynaklara başvurarak en doğru tercihi yapması gerekir. Fakat zihinsel ve ruhsal yönden yeterince gelişmemiş olanlar bir sabır ve olgunluk isteyen bu süreçten geçmeye tahammül edemedikleri için genellikle nefsânî isteklerinin tesiriyle aceleci davranır ve umumiyetle de yanlış hüküm verir, yanlış tercihte bulunurlar. İşte âyet-i kerîme bu zaaf konusunda uyarıda bulunmakta; dolaylı olarak muhatabını, 9. âyette “en doğru olan”a götürdüğü bildirilen Kur’an’ın davetine ve ölçülerine göre karar verip hareket etmeye çağırmaktadır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 465-466
 

وَيَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَٓاءَهُ بِالْخَيْرِۜ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  يَدْعُ  fiili  وَ  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  الْاِنْسَانُ  fail olup lafzen merfûdur.

بِالشَّرِّ  car mecruru   يَدْعُ  fiiline müteallıktır. 

دُعَٓاءَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بِالْخَيْرِ  car mecruru   دُعَٓاءَهُ ’ya müteallıktır. 

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur'an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdil bazen de farklı harf-i cerler ile kullanılabilir.  بِ  harf-i ceriyle kullanılırsa bilgi ve cehalet manası ifade eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَكَانَ الْاِنْسَانُ عَجُولاً

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

الْاِنْسَانُ  kelimesi  كَانَ ’nin ismi olup merfûdur.  عَجُولاً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup mansubdur. عَجُولا  kelimesi فعول  vezninde sıfat- müşebbehedir. 

Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَيَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَٓاءَهُ بِالْخَيْرِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiilin tecessüm özelliği muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek konuyu iyice kavramasına yardımcı olur.

Normal kaideye göre ayetteki  يَدْعُ  [çağırır] fiilinin sonuna  وَ  getirilmesi gerekirdi. Fakat bu kelime Kur'an yazısında  وَ ’sız gelmiştir. Çünkü bu  وَ  lafızda (telaffuzda) gözükmemiştir. Ama bu, mana bakımından hazf edilmemiştir. Çünkü bu fiil, ref mahallindedir. Bunun bir benzeri de (Nisa Suresi, 146); (Kaf Suresi, 41) ve (Kamer Suresi, 5) ayetleridir. (Fahreddin er-Râzî) 

İzafetle gelen  دُعَٓاءَهُ , mef’ûlü mutlak olarak mansubdur. 

Car mecrur  بِالْخَيْرِۜ , masdar kalıbındaki  دُعَٓاءَهُ ’ya müteallıktır.

İsm-i tafdil kalıbındaki الْخَيْرِۜ  ve  الشَّرِّ  kelimeleri mübalağa ifade eder.

بِالشَّرّ  ve بِالْخَيْرِۜ  lafızlarındaki  بِ  harf-i ceri, Allah Teâlâ’nın  وامْسَحُوا بِرُءُوسِكُمْ  şeklindeki Maide Suresi 6. Ayette olduğu gibi amilin mamulune bitişmesini tekid içindir. Ya da duanın acele manasını tazmin için olabilir. O zaman Allah Teâlâ’nın  يَسْتَعْجِلُ بِها الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِها   Şura Suresi 18. ayette buyurduğu gibi olur. (Âşûr)

يَدْعُ  fiilinin sonundaki  وَ  insanın aceleciliğine işaret için düşürülmüş olabilir.

يَدْعُ الْاِنْسَانُ بِالشَّرِّ  - دُعَٓاءَهُ بِالْخَيْرِۜ  ibareleri arasında mukabele sanatı vardır.

يَدْعُ - دُعَٓاءَهُ  kelimelerinin arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, بِالْخَيْرِۜ - بِالشَّرّ  arasında ise tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

 

وَكَانَ الْاِنْسَانُ عَجُولاً

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَانَ ’nin haberi olan  عَجُولاً, sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

الْاِنْسَانُ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

İsm-i fail, kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-İ Fâil Ve İşlevleri)

İnsandan murad insan cinsidir; onun bazı fertlerinin hali, hepsine isnad edilmiştir. Yahut insanların bazı zamanlardaki hali hikâye edilmektedir. Birincisine göre mana şöyledir: Kur'an, insanları en yüksek hayra, en büyük mükâfata çağırmaktadır ve en büyük şer olan elem verici azaptan da insanları sakındırmaktadır.Ya da onların dilleriyle istemesi değil, fakat sonuç olarak, bu neticeye varan, bunu gerektiren kötü amelleriyle mecazî istemeleridir. (Ebüssuûd)