Kehf Sûresi 48. Ayet

وَعُرِضُوا عَلٰى رَبِّكَ صَفاًّۜ لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۘ بَلْ زَعَمْتُمْ اَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِداً  ...

Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, “Andolsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız” denir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَعُرِضُوا ve hepsi sunulmuşlardır ع ر ض
2 عَلَىٰ
3 رَبِّكَ senin Rabbine ر ب ب
4 صَفًّا sıra sıra ص ف ف
5 لَقَدْ andolsun
6 جِئْتُمُونَا bize geldiniz ج ي ا
7 كَمَا gibi
8 خَلَقْنَاكُمْ sizi yarattığımız خ ل ق
9 أَوَّلَ ilk ا و ل
10 مَرَّةٍ defa م ر ر
11 بَلْ oysa
12 زَعَمْتُمْ siz sanmıştınız ز ع م
13 أَلَّنْ
14 نَجْعَلَ tayin etmeyeceğimizi ج ع ل
15 لَكُمْ size
16 مَوْعِدًا bir vade و ع د
 
Dağların yürütülmesinden maksat, kıyamet gününde şiddetli bir deprem ve infilâkin meydana getirilmesi, dağların atılmış yün gibi savrulması olabilir. Kur’an’ın değişik yerlerdeki anlatımına göre o gün yer kütlesi sarsılacak ve dağlar darmadağın edilecek (Hâkka 69/14), savrulan kum yığınları haline gelecek (Müzemmil 73/14), atılmış renkli yün gibi olacak (Kåria 101/5), toz duman haline gelecek (Vâkıa 56/5-6), bulutlar gibi hareket edecek, nihayet bir serap olacaktır (Nebe’ 78/20). Nitekim başka bir âyette şöyle buyurmaktadır: “Sana dağları soruyorlar. De ki: Rabbim onları un ufak edip savuracak; yerlerini dümdüz, bomboş bırakacak. Orada artık ne bir kıvrım ne de bir tümsek görürsün” (Tâhâ20/105-107). Bu konuda Elmalılı Muhammed Hamdi şöyle der: “Dağların atılmış renkli yünler gibi olmaları hali, bizim idrakimize göre bütün yer küresinin volkan gibi infilâk edip patlaması halini düşündürdüğü gibi, son zaman savaşlarının o hali almaya doğru giden yakıcı manzaralarını da göz önüne getirmektedir” (IX, 6029). Allah dağları yerinden giderir, yok eder, her taraf dümdüz ve çıplak hale gelir. Böylece yeryüzünde ne bir bitki ne bir ağaç ne bir canlı ne de bir bina kalır.
 
 Bundan sonra Allah Teâlâ, bütün insanları huzurunda saf halinde toplayacak ve inkârcılara şöyle hitap edecek: “Siz ilk yarattığımız gibi bize geldiniz!” Yani siz öldükten sonra dirilmeyi inkâr ediyordunuz, işte gördünüz. Sizi hiç yokken nasıl yarattıysak öldükten sonra da öylece dirilttik. Şimdi huzurumuza aynen yarattığımız zamanki gibi çıplak, malsız, mülksüz, çocuksuz ve yardımcısız olarak geldiniz. Nitekim başka bazı âyetlerde şöyle buyurulmuştur: “Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız” (En‘âm 6/94). “Onun sözünü ettiği şeyler sonunda bize kalacak, kendisi de tek başına bize gelecek” (Meryem 19/80). Hz. Peygamber de kıyamet gününde Allah’ın insanları, ilk yaratıldıkları doğal halleri ve görünüşleriyle, yanlarında dünyalık hiçbir şeyleri olmaksızın toplayacağını haber vermiştir (Müsned, III, 495).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 557-558
 

  Saffe صَفَّ :

 صَفٌّ  insanlar, ağaçlar gibi şeyleri düz bir hat üzerinde yerleştirmektir. Kimi zaman bu kelime Ebu Ubeyde'nin dediği gibi saf tutan manasında da kullanılır. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de üç farklı isim türevleriyle  14 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri saf ve sofadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَعُرِضُوا عَلٰى رَبِّكَ صَفاًّۜ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  عُرِضُوا  damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

عَلٰى رَبِّكَ  car mecruru  عُرِضُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  صَفاًّ  naib-i failin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و  (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۘ 

 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

جِئْتُمُونَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. 

Muttasıl zamir  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Cemi müzekker muhatap mazi fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  و  harfi getirilir.  جِئْتُمُونَا  fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı - işbâ edatı denilir.

مَا  ve masdar-ı müevvel  كَ  harf-i ceriyle birlikte amili  جِئْتُمُونَا  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır. Takdiri,  بعثناكم بعثنا كإنشائنا لكم أوّل مرّة  (Sizi ilk yarattığımız gibi yeniden dirilttik.) şeklindedir.

خَلَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَوَّلَ  masdardan naib mef’ûlu mutlak olarak mahallen mansubdur.  مَرَّةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.


بَلْ زَعَمْتُمْ اَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِداً

 

بَلْ , idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

زَعَمْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.  اَلَّنْ نَجْعَلَ  cümlesi,  زَعَمْتُمْ  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اَنْ  tekid ifade eden muhaffefe  اَنَّ dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Takdiri,  أنه  şeklindedir. لَّنْ نَجْعَلَ  cümlesi  اَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir. نَجْعَلَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. 

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَكُمْ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır. مَوْعِداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

 

وَعُرِضُوا عَلٰى رَبِّكَ صَفاًّۜ 

 

Ayet, önceki ayetteki  نُسَيِّرُ  ya da  حَشَرْنَاهُمْ  fiiline matuftur. Cümleler arasında anlam bütünlüğü mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

عُرِضُوا  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef'ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Resulullah’a (sav) ait  كَ  zamirinin Rabb lafzına izafeti, Peygamber Efendimize destek ve tekrim içindir.

صَفاًّ  naib-i failin hali olarak mansubdur. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden tetmim ıtnâbı sanatıdır.


 لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۘ 

 

İkinci cümle kasem üslubunda gelmiş gayrı talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır.

لَ  yeminin cevabına dahil olan harftir. Kasem fiilinin mahzuf olduğunun işaretidir.

قَدْ  tahkik edatıdır. Tekid ifade eder. Allah Teâlâ ilk defa yaratmış olduğu gibi insanların huzuruna saf halinde geleceklerini yemin ederek tekidli bir dille kesin olarak bildiriyor.

Mukadder kasemin cevap cümlesi  جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۘ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Mecrur mahaldeki masdar harfi  مَا nın sılası  خَلَقْنَاكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ, müspet mazi fiil sıygasında sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Sıla cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Masdar-ı müevvel  كَ  harfiyle birlikte mef’ûlun mutlakın mahzuf amiline müteallıktır. Yani:  بعثناكم بعثنا كإنشائنا لكم أوّل مرّة  (Sizi ilk yarattığımız gibi yeniden dirilttik.). 

مَرَّةٍ ’e muzaf olan  اَوَّلَ , mukadder mef’ûlu mutlaktan naibdir. Bu takdire göre cümle faide-i haber talebî kelamdır.

مَرَّةٍ ’deki tenvin tazim içindir.


بَلْ زَعَمْتُمْ اَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِداً

 

İstînâfiyye olan cümlede  بَلْ  edatı, bir kıssadan diğerine geçiş içindir. (Beyzâvî)

بَلْ  edatı kendisinden sonra bir cümle geldiğinde idrâb harfi olur. Bazen de bu  ayette olduğu gibi bir manadan diğer bir manaya intikal için gelir. Kendisinden önceki cümle manasını korur. (İtkan c. 1, s. 436)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَلَّنْ ; muhaffefe  أنّ  ve  لَنْ  harfleridir.  لَنْ , muzariyi nasb eder, manayı istikbale çevirerek olumsuz yapar. Asla anlamı vererek tekid ifade eder.

Muhaffefe  أنّ ’nin dahil olduğu  اَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِداً  cümlesi masdar teviliyle  زَعَمْتُمْ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel cümlesinde muhaffefe  أنّ ’nin şan zamiri mahzuftur. Haberi olan  لَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِداً, menfi muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Faide-i haber talebî kelamdır. 

أنّ  ve  لَنْ ’le tekid edilen isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Allah Teâlâ, müşriklerin inkârlarına karşılık vaadini yerine getireceğini, şüpheye yer bırakmadan kesin bir dille belirtiyor.