وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَوْمَ | ve o gün |
|
2 | يَقُولُ | (Allah, kafirlere) der ki |
|
3 | نَادُوا | çağırın |
|
4 | شُرَكَائِيَ | benim ortaklarım |
|
5 | الَّذِينَ | şeyleri |
|
6 | زَعَمْتُمْ | zannettiğiniz |
|
7 | فَدَعَوْهُمْ | işte çağırdılar |
|
8 | فَلَمْ | ama |
|
9 | يَسْتَجِيبُوا | cevap vermediler |
|
10 | لَهُمْ | kendilerine |
|
11 | وَجَعَلْنَا | ve biz koyduk |
|
12 | بَيْنَهُمْ | onların aralarına |
|
13 | مَوْبِقًا | tehlikeli bir uçurum |
|
وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ
وَ istînâfiyyedir. يَوْمَ zaman zarfı olup takdiri أُذْكُرْ olan mahzuf fiilin mef’ûlun bihidir. يَقُولُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَوْمَ hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَقُولُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli, نَادُوا ’dur. يَقُولُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
نَادُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
شُرَكَٓاءِيَ mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
شُرَكَٓاءِ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsarıftır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarıfa “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, شُرَكَٓاءِ ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.
İsm-i mevsûlun sılası زَعَمْتُمْ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
زَعَمْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. زَعَمْتُمْ fiilinin ikinci mef’ûlun bihi mahzuftur. Takdiri; زعمتموهم شركاء (Onların ortak olduğunu iddia ettiniz.) şeklindedir.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
دَعَوْ fiili mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ atıf harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَسْتَج۪يبُوا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَهُمْ car mecruru يَسْتَج۪يبُوا fiiline müteallıktır. يَسْتَج۪يبُوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi جوب ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
نَادُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi ندي ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
Müşareket (işteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ve mef'ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقاً
Fiil cümlesidir. وَ haliyyedir. جَعَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
بَيْنَهُمْ zaman zarfı, جَعَلْنَا ’nın ikinci mef’ûlun bihine müteallıktır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَوْبِقاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقاً
وَ istînâfiyyedir. يَوْمَ , zaman zarfı, takdiri أُذْكُرْ [hatırla, düşün] olan, mahzuf bir fiilin mef’ûlüdür.
Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
يَوْمَ ’nin muzafun ileyhi olan …يَقُولُ نَادُوا شُرَكَٓاءِيَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mekulü’l-kavl emir üslubunda, talebî inşâî isnaddır.
يَقُولُ ; fiilini cumhur gaib yâ'sı ile okumuştur, gaib zamiri O’nun makamındakilere delalet etmesi için Allah Teâlâ'ya aittir. Hamza ise نَقُولُ şeklinde azamet zamiriyle okumuştur. (Âşûr)
Cümle emir üslubunda geldiği halde emir kastı taşımadığı açıktır. Tehekküm ve tahkir manalarına gelen cümle, vaz edildiği anlamın dışında mana kazandığı için mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Nekre olarak gelen يَوْمُ kelimesi haşr gününü ifade eder. الَّذِينَ زَعَمْتُمْ ifadesinin işaret ettiği gibi, müşriklere şöyle söylenir: “Ortaklarım olarak zannettiğiniz putlarınızı çağırın”. Burada onların ortaklık vasıfları sanki varmış gibi, müşriklerin zannetme fiilinden önce kullanılarak muhatap müşriklerle bir nevi istihza edilir ve onların putları yüce Allah’ın ortakları olarak görmeleri kınanmış olur. Ardından ise batıl itikatlarına delalet eden yalan iddiaları zikredilir. (Âşûr)
Veciz anlatım kastıyla gelen, شُرَكَٓاءِيَ izafeti, muzâfın tahkirini ifade eder.
شُرَكَٓاءِيَ ’nin sıfatı olan ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan زَعَمْتُمْ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
Bu cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olup muzâfun ileyh olan …يَقُولُ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Menfi muzari fiil sıygasında gelerek فَ ile دَعَوْهُمْ cümlesine atfedilen فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ cümlesi arasında manen ve lafzen ittifak vardır. Muzari fiil teceddüt ve istimrar ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَ ’la gelen وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقاً cümlesi, قد takdiriyle haldir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin mazi sıygada gelmesi sebat, temekkün ve istikrar, azamet zamirine isnadı tazim ifade etmiştir.
Masdar veya ism-i mekân kalıbındaki mef’ûl مَوْبِقاً ’daki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.
Gaib sıygasıyla gelen iki cümleden sonra son cümlede cemi mütekellim sıygasına iltifat edilmiştir.
Keşşâf sahibi şöyle demiştir: مَوْبِقاً kelimesi, “helak oldu” anlamındaki وَبَقَ fiilinden gelen ve “helak edici” anlamında bir kelimedir. (Fahreddin er-Râzî)
نَادُوا - دَعَوْ - يَسْتَج۪يبُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
فَدَعَوْهُمْ ’daki هُمْ ile لَهُمْ ’daki هُمْ arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَجَعَلۡنَا fiilinin mazi olarak gelmesi; o gün vuku bulmasının hızlı olduğuna delalet için olmuş bitmiş bir olay gibi gösterilmek istenmesi dolayısıyladır. (Âşûr)