وَرَاَ الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفاً۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَرَأَى | ve gördüler |
|
2 | الْمُجْرِمُونَ | suçlular |
|
3 | النَّارَ | ateşi |
|
4 | فَظَنُّوا | artık iyice anladılar |
|
5 | أَنَّهُمْ | kendilerinin |
|
6 | مُوَاقِعُوهَا | içine düşeceklerini |
|
7 | وَلَمْ | fakat |
|
8 | يَجِدُوا | bulamadılar |
|
9 | عَنْهَا | ondan |
|
10 | مَصْرِفًا | kaçacak bir yer |
|
وَرَاَ الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. رَاَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْمُجْرِمُونَ fail olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
النَّارَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ظَنُّٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel ظَنُّٓوا fiilinin iki mef’ûlun bihi yerinde olup mahallen mansubdur.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.
Bu ayette ظَنُّٓوا fiili sanmak manası da olan zıt anlamlı fiillerdendir. İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak almıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
هُمْ muttasıl zamir اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مُوَاقِعُوهَا kelimesi اَنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır. İzafetten dolayı ن harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır.
Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْمُجْرِمُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
مُوَاقِعُوهَا kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan mufâale babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفاً۟
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَجِدُوا fiili نَ ’un hazfiyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَنْهَا car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır.
مَصْرِفاً birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَرَاَ الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفاً۟
Mütekellim Allah Teâlâ olduğu ayette وَ , istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müstakbel, vukûunun kesinliğini ifade için maziyle gelebilir. Böylece gelecekte vuku bulacak olan şey sanki vuku bulmuş gibidir. Ahirette olacak haller bu işin kesinlikle vuku bulacağına delalet etmek üzere mâzî fille anlatılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Zamir yerine المُجْرِمِينَ şeklinde ismin açık olarak zikredilmesi, günahkârların gerçeği gizlemelerinin ateş azabını hak etmeleri sonucunu doğurduğunu belirtmek içindir. النّارِ kelimesinin ise açık olarak değil de هَا zamiriyle gelmesi, mücrimlerin helaka uğradıkları yerin ateş olduğunun bu şekilde belirtilmesi ve bir nevi atf-ı beyan ile ifade edilmesidir. (Âşûr)
فَ ile makabline atfedilen فَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا , masdar teviliyle ظَنُّٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ ’nin haberi olan مُوَاقِعُوهَا , rubaî mezid مفاعلة babının ism-i fail kalıbıdır.
Haberin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.
فَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ ibaresinin anlamı “O kâfirler cehennemi uzaktan görürler ve cehennemin gazaplanışı ile uğultusunun şiddetinden dolayı hemen o anda oraya düştüklerini sanırlar.” şeklindedir. Nitekim Cenab-ı Hak [‘’Cehennem kendilerini uzak bir yerden gördüğü zaman, onlar onun o müthiş gazabını ve uğultusunu duyacaklar’’] (Furkan Suresi, 12) buyurmuştur. Bazı alimler bu ظَنُّٓ için “bilme ve yakînen anlama manasındadır” demişlerdir.
Burada zan kelimesi, kesinlik manasında kullanılmakta olup bu mana onun kullanımlarından biridir. İhtimal ki burada bu mananın kullanılma sebebi, ironi yapılarak onları istihzaya almaktır. Çünkü onlar ateşin kendileri için hazırlandığını kesin olarak bilmelerine rağmen onu tercih ettiler. (Âşûr)
Ayetteki مُوَاقِعُوهَا [düştüklerini] ifadesi, “ona karıştıklarını, battıklarını” manasındadır. Çünkü bir şeyin, bir şeye karışması ileri derecede olduğunda, “O ona düştü.” denilir. Allah Teâlâ sonra “Fakat ondan savuşacak bir yer bulamamışlardır.” yani melekler kendilerini cehenneme doğru sevk etmekte oldukları için cehennemden kaçıp kurtulacak bir yer bulamazlar buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
المُواقَعَة kelimesi الوُقُوع kelimesinin mufaale babıdır. Mübalağa kastı için kullanılmıştır. (Âşûr)
Menfi muzari fiil sıygasında gelerek …فَظَنُّٓوا cümlesine atfedilen وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفاً۟ cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
مَصْرِفاً۟ ’deki tenvin kıllet, nev ve umum ifade eder.
Nefy siyakında nekre, umum ve şumûle delalet eder. (Hâlidî, Vakafât s. 78)
المَصْرِف kaçma mekânıdır. Yani kurtulma ve mücavezedir. Kelamda îcâz vardır. Takdiri: وحاوَلُوا الِانْقِلابَ أوِ الِانْصِرافَ değiştirmeye (inkılab) ve ayrılmaya çalıştılar şeklindedir. Fakat herhangi bir kaçış yeri (çıkış yolu) yani kurtarıcı bulamadılar. (Âşûr)