Kehf Sûresi 54. Ayet

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ اَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلاً  ...

Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 صَرَّفْنَا biz türlü biçimlerde anlattık ص ر ف
3 فِي
4 هَٰذَا bu
5 الْقُرْانِ Kur’an’da ق ر ا
6 لِلنَّاسِ insanlara ن و س
7 مِنْ
8 كُلِّ her çeşit ك ل ل
9 مَثَلٍ misali م ث ل
10 وَكَانَ ama ك و ن
11 الْإِنْسَانُ insan ا ن س
12 أَكْثَرَ daha çok ك ث ر
13 شَيْءٍ her şeyden ش ي ا
14 جَدَلًا tartışmacıdır ج د ل
 
Hz. Ali’nin naklettiğine göre Resulullah (sav) bir gece onu ve kızı Fatıma’yı ziyaret etmiş, “ Namaz kılmaz mısınız?” diye onları teheccüd namazına teşvik etmişti. Hz. Ali olayin devamını şöyle anlatıyor: “ Ben ‘Ya Resûlallah! Hayatımız Cenab’ı Hakk’ın kudret elindededir. Bizi uyandırmak isterse uyandırır’ dedim. Bunun üzerine Allah’ın Resûlu bana cevap vermeden geri döndü. Onun uzaklaşıp giderken dizine vurarak “ Ama insanoğlu varlıklar arasında tartışmaya en düşkün olanıdır. “(Kehf-18/54). mealindeki ayeti okuduğunu duydum” dedi. 
( Buhâri, Teheccüd 5, Tefsir 18/1, İ’tisam 18, Tevhid 31; Müslim, Müsâfirin 206).
 

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

صَرَّفْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim  zamir  نَا  fail olup mahallen merfûdur.

ف۪ي هٰذَا   car mecruru  صَرَّفْنَا  fiiline müteallıktır.  الْقُرْاٰنِ  kelimesi  هٰذَا ’den bedel veya ondan sıfattır. 

لِلنَّاسِ  car mecruru  صَرَّفْنَا  filine müteallıktır.  مِنْ كُلِّ  car mecruru  صَرَّفْنَا  fiiline müteallıktır.  مَثَلٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

 

 وَكَانَ الْاِنْسَانُ اَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلاً

 

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

الْاِنْسَانُ  kelimesi  كَانَ ‘nin ismi olup lafzen merfûdur. اَكْثَرَ  kelimesi  كَانَ ‘nin haberi olup fetha ile mansubdur. جَدَلاً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.  قَدْ  tahkik harfi ve mahzuf kasem ile tekid edilmiş … صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ  cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasemin cevabına yapılır. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

الْقُرْاٰنِ ’ın  هٰذَا  ile işaret edilmesi tazim, önemini belirtmek ve dikkatleri toplamak içindir. الْقُرْاٰنِ  bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

İşaret isminde istiare vardır.  ذٰلِكَ  ile o sırada yazılı metin halinde olmayan Kur'an’a  işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde de istiare vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  işaret edilen Kur'an, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Kur'an, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, her iki durumdaki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyan İlmi)

مِنْ كُلِّ ‘deki  مِنْ  harfi teb’iz içindir.  كُلِّ  ise umum ifade eder. (Âşûr, İsra/89)

مَثَلٍۘ ’deki tenvin nev ve tazim içindir.

Tasrif, tekrar tekrar yapma manasını taşır ki durum da böyledir. Çünkü Allah Teâlâ, müşriklerin şüphelerine pek çok açıdan, tekrar tekrar cevap vermiştir. (Fahreddin er-Razi)


وَكَانَ الْاِنْسَانُ اَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلاً

 

Cümle kasemin cevabına  وَ ’la atfedilmiştir. İstînâf cümlesi olması da caizdir.

كَانَ ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

كَانَ ’nin haberi  اَكْثَرَ  şeklinde ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

شَيْءٍ ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.

كَانَ  fiili burada genel karakteri olan geçmiş zamana işaret etmenin yanında devamlılık ve süreklilik anlamına delalet etmektedir. Ayetteki ifadeden, cedelin geçmişte insanın, neredeyse ayrılmaz bir vasfı olduğu ve gelecekte de bu özelliğe sahip olacağı anlaşılmaktadır.

[Fakat insan, cedelleşme bakımından her şeyden ileridir] ifadesi "Kendisinden cedelleşmenin en çok sadır olduğu varlık insandır" demektir.  جَدَلاً  kelimesi ayette, temyiz olarak mansubdur. Bazı muhakkik alimler şöyle demişlerdir: Ayet, peygamberlerin, kavimleri ile dinleri hususunda mücadele ettiklerine, kavimlerinin de peygamberlere karşı mücadele ve münakaşaya girdiklerine delalet eder. Çünkü mücadele, iki taraflıdır. Bu da taklidi kabul etmenin batıl olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)

Ayette  الْاِنْسَانُ  lafzı tekrarlanmıştır. Bundan murad, dikkat çekip önemini vurgulamaktır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

كُلِّ - اَكْثَرَ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وكانَ الإنْسانُ أكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا  cümlesi tezyîldir. Îcâz olarak mahzuf bir cümleye delalet eder: فَجادَلُوا فِيهِ وكانَ الإنْسانُ أكْثَرَ جَدَلًا (Onunla mücadele ettiler, insan çok mücadelecidir). İnsan ismi Âdemoğlu için bir nev ismidir. Başındaki elif-lâm da hakikatı tarif içindir. النّاسِ  kelimesinden daha umumidir. (Âşûr)