مَٓا اَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَا خَلْقَ اَنْفُسِهِمْۖ وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلّ۪ينَ عَضُداً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مَا |
|
|
2 | أَشْهَدْتُهُمْ | onları hazır bulundurmadım |
|
3 | خَلْقَ | yaratılmasında |
|
4 | السَّمَاوَاتِ | göklerin |
|
5 | وَالْأَرْضِ | ve yerin |
|
6 | وَلَا | ve ne de |
|
7 | خَلْقَ | yaratılmasında |
|
8 | أَنْفُسِهِمْ | kendilerinin |
|
9 | وَمَا | ve |
|
10 | كُنْتُ | değilim |
|
11 | مُتَّخِذَ | edinmiş |
|
12 | الْمُضِلِّينَ | yoldan şaşırtanları |
|
13 | عَضُدًا | yardımcı |
|
مَٓا اَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَا خَلْقَ اَنْفُسِهِمْۖ
Fiil cümlesidir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
اَشْهَدْتُهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
خَلْقَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.
السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْاَرْضِ atıf harfi وَ ’la السَّمٰوَاتِ ’a matuftur.
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, siga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun irabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.
خَلْقَ kelimesi birinci خَلْقَ matuftur. Aynı zamanda muzâftır. اَنْفُسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَشْهَدْتُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi شهد ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلّ۪ينَ عَضُداً
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
كُنْتُ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi mütekellim zamiri تُ olarak mahallen merfûdur.
مُتَّخِذَ kelimesi كَانَ ’nin haberi olarak lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.
الْمُضِلّ۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
عَضُداً kelimesi ism-i fail مُتَّخِذَ ’in ikinci mef’ûlun bihi olarak fetha ile mansubdur.
مُتَّخِذَ kelimesi sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
الْمُضِلّ۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَٓا اَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَا خَلْقَ اَنْفُسِهِمْۖ وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلّ۪ينَ عَضُداً
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi olan مَٓا اَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَا خَلْقَ اَنْفُسِهِمْ nefy harfinin tekrarı dolayısıyla tekid edilmiş, menfi mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Şahit tutulmamış şeylerin, insanın, yeryüzü ve gökyüzünün yaratılması olarak sayılması taksim sanatıdır.
خَلْقَ kelimesinin ayette tekrar edilmesindeki amaç, yaratılışa dikkat çekerek önemini vurgulamaktır.
السَّمٰوَاتِ ve اَرْضِ arasında tıbâk-ı îcab sanatı, خَلْقَ kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
الإشْهادُ ; başkalarını şahit etmek (tanık kılmak) anlamında özel bir hazır bulunma halinden kinayedir. Aynı zamanda bir işe ortak olmak veya o iş üzerinde yardımlaşma anlamlarına da gelir. Bu şahitliğin nefy edilmesi evleviyetle yaratılış ve ilâhlığa ortaklığın nefyini (inkârını) gerektirmektedir. Öyle ki göklerin yaratılışı, İblis ve zürriyetinin varlığından önce gerçekleşmiştir. Bu durum, varlık halinde olmamaları sebebiyle ilâh olma durumlarının imkânsızlığına işaret etmektedir. Nitekim bir şeyin yokluğa mahkum olması onun ezeli olmasını imkânsız hale getirir. Ezelilik ise ilâhlığın şartlarındandır. أشْهَدْتُهم ve أنْفُسِهِمْ sözlerindeki gaib zamirleri, tıpkı وهم لكم عدو (Kehf Suresi, 50) ayetindeki zamir gibi, kendisinden bahsedilen İblis ve zürriyetinden haber verir. (Âşûr)
Hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilen وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلّ۪ينَ عَضُداً cümlesi, menfi كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.
İsim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Aslolan isim cümlesinin isim cümlesine, fiil cümlesinin de fiil cümlesine atfıdır.
Hakiki atıf, fiil cümlesinin fiil cümlesine atfıdır. (Hâlidî, Vakafât s. 75)
İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.
Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir. (Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, s. 190-191)
كَانَ ’nin haberi olan مُتَّخِذَ , ism-i fail kalıbında gelmiş ve fiil gibi amel ederek mef’ûl almıştır.
عَضُداً , mef’ûlüne muzâf olan مُتَّخِذَ ’nin ikinci mef’ûlüdür. Kelimedeki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Nefy siyakında nekre, selbin umumuna işaret etmiştir.
Olumsuz siyakta gelen nekre, umuma delalet eder. (Hâlidî, Vakafât s. 78)
مَا كَان ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Tefsir 3/79)
ما كان terkibi nefy ve tenzih ifade eder. Ayette zikredilen anlamın Allah’a isnad edilmesi söz konusu olamaz. Tıpkı ما كان لله أنْ يتَّخذ مِنْ وَلَدٍ (Meryem Suresi, 35) ayetinde olduğu gibi. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Cümlede teşbih-i beliğ vardır. Dalalete düşürenler yardımcıya benzetilmişlerdir. عَضُداً kelimesi aslen dirsek-omuz arasını ifade eder. Teşbih edatı ve vech-i şebeh zikredilmemiştir.
Ayette “İstenen bir konuda kelamcıların usulünce kesin aklî delillerle konuşmaktır.” (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi) şeklinde tarif edilen, mezheb-i kelamî sanatı vardır.
Kendisine ibadet edenlere faydası olmayanın mantıken ilâh olması da mümkün değildir. Yaratıcı varken yaratılışınızda var olmayanları, size düşman oldukları halde dost edinmeniz akıl dışıdır. Zira ilaha ait belirleyici özelliklerin yokluğu onların ilâh olamayacakları istidlalini gerektirir. Bu sanat mezheb-i kelamî sanatıdır. Bu üslup aynı zamanda muhatabın inadını kırar ve onu hakikatı itiraf etmeye zorlar. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Âşûr)
Allah yerine şeytan ile soyunu dost edinmelerinin, kendilerine habisliği, sapıklığı ve düşmanlığı gibi sakıncaları beyan edildikten sonra burada da haddi zatında bunun mümkün de olmadığı beyan edilmektedir. Yani ben, İblis ve soyunu, göklerin ve yerin yaratılışına şahit kılmadım; çünkü Ben, gökleri ve yeri şeytanları yaratmadan önce yarattım. Ve şeytanları yaratırken de onların bazılarını, diğer bazılarının yaratılışına şahit kılmadım. (Ebüssuûd)
المُضِلِّينَ ile murad edilen şeytanlardır. Çünkü onlar nefislere dalalet ve fesat düşünceleri atarak insanları saptırdılar. (Âşûr)
وما كُنْتُ مُتَّخِذَ المُضِلِّينَ عَضُدًا cümlesi ما أشْهَدْتُهم خَلْقَ السَّماواتِ والأرْضِ cümlesi için tezyîldir. (Âşûr)