وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِفَتٰيهُ لَٓا اَبْرَحُ حَتّٰٓى اَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ اَوْ اَمْضِيَ حُقُباً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذْ | ve hani |
|
2 | قَالَ | demişti ki |
|
3 | مُوسَىٰ | Musa |
|
4 | لِفَتَاهُ | uşağına |
|
5 | لَا |
|
|
6 | أَبْرَحُ | durmayacağım |
|
7 | حَتَّىٰ | kadar |
|
8 | أَبْلُغَ | varıncaya |
|
9 | مَجْمَعَ | birleştiği yere |
|
10 | الْبَحْرَيْنِ | iki denizin |
|
11 | أَوْ | veya |
|
12 | أَمْضِيَ | yürüyeceğim |
|
13 | حُقُبًا | uzun bir zaman |
|
Haqabe حقب : أحْقاب kelimesi, uzun zaman demek olan حُقُب'un çoğuludur, حِقْبَة seksen yıldır. Doğrusu ise bu kelimenin belirsiz bir zaman dilimi olduğudur. إحْتِقاب heybeyi (حَقِيبَة) binekte olan kişinin arkasına bağlamaktır. (Müfredat)
Kelimedeki asıl anlam; zaman, mekan ya da başka bir şeydeki devamlılık ve uzunluktur. 18/60 لَا أَبْرَحُ حَتَّى أَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ أَوْ أَمْضِيَ حُقُبًا yani uzun bir zaman gideceğim yada uzun ve devamlı bir mekan ve yolculuk geçireceğim لِلْطَّاغِينَ مَآبًا لَابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا 23- 78/22 yani uzun ve geniş zamanlar... Huqb'un hapisle açıklanmasının (bazılarının söylediği gibi) uygun olmadığı ise açıktır. Buna da Kuran-ı Kerim'de geçen uzunluk ve devamlılık manasındaki kullanımları delil teşkil etmektedir.(Tahqiq)
Hıqbe, sene manasına gelir, ancak sene kelimesinin ifade etmediği bir anlam da ifade eder: Sene ayların toplamıdır. Hıqbe, kendisinde amellerin ve işlerin icra edildiği bir zarftır. Bu kelime yolcunun yolculuk esnasında azık edindiği yiyecek ve diğer eşyaları koyup semerinin arkasına bağladığı bir tür çıkın olan haqîbe sözcüğünden alınmıştır. (Furuq)
"Yıllarca yol yürürüm" ayetinin orjinal metninde geçen el-Huqb kelimesi bir görüşe göre "bir yıl", diğer bir görüşe göre de "seksen yıl" demektir. Fakat burada bu sözcük bir zaman dilimini belirlemekten çok, kararlılığı ifade etmek için kullanılmaktadır. (Seyyid Kutub)
Kuran’ı Kerim’de tek bir isim türevinde sadece 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli heybedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِفَتٰيهُ لَٓا اَبْرَحُ حَتّٰٓى اَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ اَوْ اَمْضِيَ حُقُباً
وَ istînâfiyyedir. اِذْ zaman zarfı, mahzuf olan اذكر fiiline müteallıktır.
إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a. إِذْ mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b. إِذْ ‘den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c. بَيْنَا ve بَيْنَمَا ‘dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d. Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. مُوسٰى kelimesi قَالَ fiilinin failidir. Gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
لِفَتٰيهُ car mecruru قَالَ fiiline müteallıktır. Cer alameti elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Mekulü’l-kavl, لَٓا اَبْرَحُ ‘dur. قَالَ fiilinin mef‘ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
لَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَبْرَحُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ‘dir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, حَتّٰٓى harf-i ceriyle birlikte اَبْرَحُ fiiline müteallıktır.
حَتّٰٓى gaye bildiren cer harfidir. اَبْلُغَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ‘dir.
اَنْ harfi altı yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lîlden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَجْمَعَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْبَحْرَيْنِ muzâfun ileyh olup cer alameti ى’dir. Tesniye kelimeler harfle îrablanırlar.
اَوْ atıf harfidir. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمْضِيَ mansub muzari fiil olup اَبْلُغَ fiiline matuftur. حُقُباً zaman zarfı اَمْضِيَ fiiline müteallıktır.
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِفَتٰيهُ لَٓا اَبْرَحُ حَتّٰٓى اَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ اَوْ اَمْضِيَ حُقُباً
İsti’naf cümlesidir. Bu, Allah Teâlâ'nın Kehf Suresinde anlattığı üçüncü kıssanın başlangıcıdır. (Fahreddin er-Râzî)
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı اِذْ ’in, takdiri اذكر [Hatırla, düşün.] olan müteallakı mahzuftur. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan …قَالَ cümlesi اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan … لَٓا اَبْرَحُ ile başlayan cümle sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَٓا اَبْرَحُ nakıs fiildir. İstimrar fiillerindendir. Bu cümlede nakıs fiilin, takdiri سائرا (Yürüyerek) olan haberi mahzuftur. Müsnedin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mekulü’l-kavl, Musa’nın (as)’ın yol arkadaşına söyledikleridir.
Gaye bildiren masdar ve cer harfi حَتّٰى ve akabindeki اَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ cümlesi masdar teviliyle اَبْرَحَ fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen اَوْ اَمْضِيَ حُقُباً cümlesi, اَوْ atıf harfiyle masdarı-ı müevvel cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
لَٓا اَبْرَحُ , ‘durmadan yürüyeceğim’ anlamındadır. Haber hazf edilmiştir, çünkü durumdan anlaşılmaktadır, o da yolculuktur. (Beyzâvî)
حُقُباً uzun zamandır, 80 yıl da 70 yıl da denilmiştir. (Beyzâvî)
لَٓا اَبْرَحُ - حَتّٰٓى kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
اَمْضِيَ - حُقُباً - لَٓا اَبْرَحُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah Teâlâ’nın bu surede anlattığı üçüncü kıssanın başlangıcıdır. Çünkü Musa (as), kendisinden ilim öğrenmek için Hızır (as)’ı aramaya gitti. Bu, her ne kadar başlı başına bir kıssa ise de, ilk iki kıssada anlatılan hususları destekler. Bu kıssanın, mallarının ve taraftarlarının çokluğu ile Müslüman fakirlere karşı övünen o kâfirleri reddetmesi hususunda taşıdığı mana şudur: Musa (as) onca ilmine, ameline, yüce makamına ve son derece şerefli olmasını sağlayacak şeylerin şahsında toplanmış olmasına rağmen, ilim elde etmek için Hızır (as)’a gitmiş ve tevazu göstermiştir. Bu, tevazunun tekebbürden hayırlı olduğuna delalet eder.” (Fahreddin er-Râzî)