حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلٰى قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْراًۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | حَتَّىٰ | nihayet |
|
2 | إِذَا | ne zaman ki |
|
3 | بَلَغَ | ulaştı |
|
4 | مَطْلِعَ | doğduğu yere |
|
5 | الشَّمْسِ | güneşin |
|
6 | وَجَدَهَا | ve onu buldu |
|
7 | تَطْلُعُ | doğarken |
|
8 | عَلَىٰ | üzerine |
|
9 | قَوْمٍ | bir kavmin |
|
10 | لَمْ |
|
|
11 | نَجْعَلْ | yapmadığımız |
|
12 | لَهُمْ | kendilerine |
|
13 | مِنْ |
|
|
14 | دُونِهَا | ona (güneşe) karşı |
|
15 | سِتْرًا | bir siper |
|
حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ
حَتّٰٓى harfi ibtidaiyyedir. حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir:
1) Harf-i cer olarak 2) Başlangıç edatı olarak 3) Atıf edatı olarak kullanılır. Burada başlangıç edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) (إِذَا) fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) (إِذَا)’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)
c) Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلَغَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بَلَغَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
مَطْلِعَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. الشَّمْسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلٰى قَوْمٍ
Fiil cümlesidir. وَجَدَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تَطْلُعُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir. تَطْلُعُ fiili وَجَدَ ’deki mef’ûlun bihin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلٰى قَوْمٍ car mecruru تَطْلُعُ fiiline müteallıktır.
لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْراًۙ
Cümle قَوْمٍ ’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. نَجْعَلْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
لَهُمْ car mecruru نَجْعَلْ fiilinin ikinci mef’ûlun bihine müteallıktır.
مِنْ دُونِهَا car mecruru سِتْراً ’nin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سِتْراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلٰى قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْراًۙ
Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamber nezdinde, Zülkarneyn hakkında soru soranlardır. حَتّٰٓى ibtida harfi, اِذَا şart manalı zaman zarfıdır. اِذَا ’nın muzâfun ileyhi, şart cümlesi olan بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı olan وَجَدَهَا cümlesi de aynı üslupta gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تَطْلُعُ عَلٰى قَوْمٍ cümlesi, وَجَدَهَا ’daki mef’ûlün halidir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَوْماً ’deki tenvin muayyen olmayan cinse işaret eder.
86. ayetteki حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ [Nihayet güneşin battığı yere varınca] ibaresiyle bu ayetteki حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ [Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca] ibaresi arasında mukabele sanatı vardır.
مَغْرِبَ (Batı) - مَطْلِعَ (Doğu) arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
مَطْلِعَ - تَطْلُعُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْراًۙ cümlesi قَوْمٍ ’in sıfatıdır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, mevsufunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Mef’ûl olan سِتْراًۙ kelimesindeki tenvin kıllet ve umum ifade eder.
Nefy siyakında nekre, umum ve şumûle delalet eder. (Dr. Salâh Abdu'l-Fettâh el-Hâlidî, Vakafât Düşündüren Ayetler, s. 78)