اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟
Bugün yani dünya hayatında tevhidi kabullenmeyip sapkınlığa dalmış oldukları için gerçeği görmeyen zalimler Allah’ın huzuruna çıkacakları gün onu bütün açıklığı ile işitecek ve göreceklerdir. 39. âyetteki “pişmanlık günü” iki türlü yorumlanmıştır: a) Maksat kıyamet günüdür. İnsanlar gaflet içinde, Allah’ın dinine inanmaz ve dünya tutkusuyla âhireti düşünmezlerken birden bire kıyamet kopar, dünya yok olur, yükümlülük kalkar ve iş bitirilmiş olur. İşte yüce Allah insanların yaptıkları kötülüklerden veya yapmadıkları iyiliklerden dolayı pişmanlık duyacakları o gün gelmeden önce, onları uyarmasını Hz. Peygamber’e emretmektedir. b) Pişmanlık gününden maksat hesap günüdür. O gün herkesin hesabı görülmüş, sevap ve cezaları açıklanmak suretiyle iş bitirilmiş olacaktır; bu hesap sonunda cennete gideceklerle cehenneme gidecek olanlar birbirinden ayrılacaklardır. Bu dünyada gaflet içerisinde yaşayıp iman etmeyenler, ebedî hayatlarını yitirmiş olacakları için o anda hasret ve pişmanlık duyacaklardır. Kıyametin gerçekleşmesiyle yeryüzünün ve onun üzerindekilerin yalnız Allah’a kalacağını bildiren 40. âyeti de iki şekilde yorumlamak mümkündür: a) Dünya ve üzerinde bulunan her şey geçicidir, hiçbir gücün desteğine muhtaç olmaksızın kalıcı olan yalnız Allah’tır. b) Sûra üflendiğinde bütün canlılar ölecek hem mülkiyet ilişkisi hem de mâliklik son bulacak her şey asıl sahibine dönecektir.
Kuran Yolu Tefsiri
اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
نَحْنُ نَرِثُ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Munfasıl zamir نَحْنُ mübteda olarak mahallen merfûdur. نَرِثُ الْاَرْضَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
نَرِثُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
الْاَرْضَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مَنْ müşterek ism-i mevsûl, atıf harfi وَ ’la الْاَرْضَ ’ya matuf olup mahallen mansubdur. عَلَيْهَا car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.
وَ atıf harfidir. اِلَيْنَا car mecruru يُرْجَعُونَ ’ye müteallıktır.
يُرْجَعُونَ fiili نَ ’un sübutuyla meçhul muzari fiildir. Zamir olan و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ta’lil cümlesidir. اِنَّ ve fasıl zamiri ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
نَحْنُ , fasıl zamiridir. اِنَّ ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Hakikatte الإرْثِ ; ölen kişinin malının ondan sonraki mirasçılarına kalmasıdır. Burada ise, kişinin ortağı olmaksızın bir şey üzerindeki tasarruf hakkını (mutlak anlamda) elinde bulundurması anlamında mecaz olarak kullanılmıştır. (Âşûr)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi, fasıl zamiri ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle dört katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
نَحْنُ نَرِثُ الأرْضَ ayetindeki fasıl zamiri ise yalnızca tekid manasında olup tahsis manası içermemektedir. (Âşûr)
الْاَرْضَ ‘ya tezâyüf nedeniyle atfedilen müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’in sılası mahzuftur. Bu îcâz-ı hazif sanatıdır. عَلَيْهَا , mahzuf sıla cümlesine müteallıktır.
وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟ cümlesi istînâf cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Faide-i haber inkârî kelamdır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Cümlede car mecrur, amili olan يُرْجَعُونَ۟ ’ye takdim edilmiştir.
Bu takdim kasr ifade etmiştir. Yani bizden başkasına dönecek değilsiniz demektir. (Âşûr) اِلَيْنَا maksûrun aleyh/mevsuf, يُرْجَعُونَ۟ maksûr/sıfat olmak üzere kasr-ı sıfat, ale’l-mevsûftur. Ayetin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. يُرْجَعُونَ fiilinde de bir tehdit ve uyarı olduğu düşünülebilir. Fiil, bize döndürmekle kalmaz, gereken cezayı veririz manası da taşımaktadır. Lâzım zikredilmiş, melzûm kastedilmiştir. Mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
يُرْجَعُونَ fiili meçhul bina edilmiştir. Naib-i fail وَ ’dır.
Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûreti İbrahim, s. 127)
Cenab-ı Hak, [Şüphe yok ki arza ve onun üzerinde bulunan kimselere biz varis olacağız buyurmuştur.] Yani “Bütün bu işler, zararın ve faydanın ancak Allah'a ait olduğu hakikatine varıp dayanır.” demektir. Onlar ancak bize döndürüleceklerdir Yani “bizim hükmümüzün ve yargılamamızın ifa edildiği yere” demektir. Çünkü Allah Teâlâ, kendisine ulaşılacak olan bir mekândan münezzehtir. Bu, asiler için büyük bir korkutma ve etkili bir caydırmadır. (Fahreddin er-Râzî)
Surenin başından beri ve buradan da sonuna kadar ayetler, hep elif fasılasıyla biterken, surenin bu bölümünde yalnız yedi ayet “Nûn ve Mim” fasılasıyla işlenmiş bir çerçeve içine alınmıştır. Bu da gösterir ki bu ayetler, bu surenin asıl maksadını anlatan karar mahiyetindeki ayetlerdir. (Elmalılı)