Meryem Sûresi 50. Ayet

وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟  ...

Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onlar için yüce bir doğruluk dili var ettik (güzel bir söz ile anılmalarını temin ettik).
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَوَهَبْنَا ve lutfettik و ه ب
2 لَهُمْ onlara
3 مِنْ -den
4 رَحْمَتِنَا rahmetimiz- ر ح م
5 وَجَعَلْنَا ve verdik ج ع ل
6 لَهُمْ onlar için
7 لِسَانَ dili ل س ن
8 صِدْقٍ bir doğruluk ص د ق
9 عَلِيًّا yüce ع ل و
 
Tefsirci ve tarihçilerin açıklamalarına göre İbrâhim aleyhisselâm Allah yolunda hicret ederek önce Harran’a, sonra Filistin’e, buradan da Mısır’a gitmiştir. Mısır’dan tekrar Filistin’e dönmüş ve burada yerleşmiştir. Bu yolculukta eşi Sâre ile kardeşinin oğlu Hz. Lût ve Lût’un eşi de ona refakat etmişlerdir. Filistin’e döndükten sonra Lût ayrılarak daha güneyde Ürdün yöresindeki Sodom ve Gomore’ye yerleşmiş, Hz. İbrâhim ise Filistin’de kalmıştır. Burada kendisi ve eşi Sâre yaşlanmış oldukları halde Allah onlara oğulları İshak’ı lutfetti; daha sonra da torunları, yani İshak’ın oğlu Ya‘kub dünyaya geldi. Yüce Allah, bunlarla Hz. İbrâhim’in yalnızlığını giderdi ve bunları peygamberler kıldı. İsrâiloğulları’nın daha sonraki peygamberleri bunların soyundandır. Yüce bir peygamber olan ve Hicaz bölgesi Araplar’ının atası sayılan Hz. İsmâil Hz. İbrâhim’in ilk oğlu olup onun annesi Hacer’dir.
 
 “Onlara hak ettikleri yüksek bir övgü ile anılmayı nasip ettik” diye tercüme ettiğimiz 50. âyetteki “lisân-i sıdk” (doğruluğun dili) tamlaması iki türlü yorumlanmıştır: a) Bu tamlamadaki “lisân” terimi mecaz olarak dille aktarılabilecek, dille ulaştırılabilecek şeyleri ifade için mecaz olarak kullanılmıştır. Buna göre âyet bu peygamberlerin söylediklerinin doğru olduğunu ve sözlerinin yüce anlamlar taşıdığını ifade eder. b) Bu tamlama onların, “doğruluktan yana üstün bilinmeleri yani iyi anılmaları”anlamına gelir. Nitekim Hz. İbrâhim kendisinin sonraki nesiller içerisinde iyilikle anılması için dua etmiş (bk. eş-Şuarâ 26/84) Allah da duasını kabul ederek ona bu nimeti vermiş hatta onun dinine uymasını Hz. Peygamber’e emretmiştir (bk. Nahl 16/123; krş. Âl-i İmrân 3/95; Nisâ 4/125); bundan dolayıdır ki müslümanlar onu önder kabul eder, kendisini ve soyundan gelenleri hayırla anarlar. Yahudi ve hıristiyanlar gibi Ehl-i kitap da aynı şekilde ona ve soyundan gelenlere saygı gösterirler (Zemahşerî, II, 512).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 602-603
 

وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  وَهَبْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  لَهُمْ  car mecruru  وَهَبْنَا  fiiline mütealıktır. 

مِنْ رَحْمَتِنَا  car mecruru  وَهَبْنَا  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamir  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

جَعَلْنَا  fiili atıf harfi  وَ ’la  وَهَبْنَا ’ya müteallıktır. جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  لَهُمْ  car mecruru  جَعَلْنَا ’nın mahzuf mef’ûlun bihine müteallıktır. 

لِسَانَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  صِدْقٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  عَلِياًّ۟  kelimesi  صِدْقٍ ’nin sıfatı olup lafzen mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟

 

Önceki ayetteki  وَهَبْنَا لَـهُٓ  cümlesine matuf bu ayetin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İlk cümlesi olan  وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupta gelen  وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.

Mazi sıygada gelen fiiller azamet zamirine isnad edilerek tazim edilmiştir. Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَحْمَتِنَا  izafetinde  رَحْمَتِ  kelimesinin azamet zamirine izafesi, onun şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir.

عَلِياًّ۟ ’le sıfatlanan  صِدْقٍ ’daki tenvin tazim ifade eder. 

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا  ibaresinde hibenin mef’ûlü zikredilmemiş, hibe edilen şeyin umumi ve azim olduğuna delalet için rahmet şeklindeki masdar zikredilmiştir.  لِسَانَ صِدْقٍ  sözünde alet alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 211)

وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟  [Onlara insanlar arasında güzel bir şan ve şöhret verdik.] ayetinde güzel bir kinaye vardır. Yüce Allah güzel övgü ve şan yerine kinaye olarak lisanı zikretti. Çünkü övgü, lisan ile olur. Onun içindir ki  لِسَانَ صِدْقٍ [doğru dil] buyurdu. İhsan yerine kinaye olarak el kelimesinin kullanılması da bunun gibidir. (Safvetü’t Tefasir, Fahreddin er-Râzî)

عَلِياًّ۟ ’de istiare vardır. Bu kelimenin aslı  ألعلْوٌ  yani irtifadır. Yeryüzünde görünür şekilde açıkça yükselmektir. Onların zikrinin ağızdan ağıza dolaştığı, övgüsünün görünür şekilde insanlar arasında olduğu hakkında ألعلْوٌ  istiare olmuştur. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 212)

47-49-50 ayet sonlarındaki  حَفِياًّ (çok lütfeden) - عَلِياًّ۟ (yüce) - نَبِياًّ (nebi) kelimeleri arasında güzel ve sağlam bir seci vardır. (Safvetü’t Tefasir) 

Bu ayet-i kerimelerde bir takım önemli işaretler vardır: 

Bu işaretlerden birisi, yumuşaklık ve güzel ahlâktır. Çünkü sertlik, muhatabın uzaklaşmasına yol açar. 

Bir diğeri de ittibadır. Kimin derecesi yükselirse kitap ve sünnete daha çok sarılır, tâbi olur. Sehl b. Abdullah şöyle dedi: “Nefse en zor gelen şey, tâbi olmaktır. Çünkü ittibada nefse rahat yoktur.” 

Ayetlerdeki işaretlerden birisi de uzlettir. Ebu'l Kasım dedi ki: “Kim dünya ve ahirette selamet ararsa kötü arkadaşlardan uzak dursun. Çünkü kişi, sevdiğiyle beraberdir.” 

Bu işaretlerden bir diğeri de kim Allah rızası için sevdiğim terk ederse Allah ona, dostu İbrahim’e yaptığı gibi terk ettiğinden daha güzel ve sevimlisini, bedel olarak verir. Onunla ülfet eder. (Ruhu’l Beyan)